Yazarlar Yine halk!

Yine halk!

13.12.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yine halk!

Yine halk

Umur TALU

SABAH gazetesi dünkü memur eylemini "Yine halk çekti" başlığıyla manşetten vermişti.
Birinci sayfada eylemin kendisi, nedenleri, memurların neye karşı olup ne talep ettiği gibi "ayrıntılar" yer almıyor, grev, iş yavaşlatma gibi eylemlerin "tabii" sonucu olan "trafik çilesi"ne yükleniliyordu.
Gazetecilik, genellikle objektiflik maskesi takılarak sürdürülen sübjektif bir iştir.
Bu yüzden, bir olaya isteyen istediği gibi yaklaşır, istediği gibi sunar.
Kaldı ki, gazetenin ön plana çıkardığı da "yalan" değildi.
Kaldı ki, düşünce ve algılama dünyalarımız da sadece yalanla "manipüle" edilmez!
"Doğrular" arasında yapılan seçimler, öncelik sıralamaları, vurgular vs. de yönlendirir pekala.
. . .
Bir ülkede "halk"ın ücretlilerden, hele hele memurlardan daha kalabalık olduğunu tesbit etmişseniz, "halk"ı kafanıza göre sınıflandırmışsanız, eylem yapanların her günkü sıkıntıları yerine, "hiç günahı olmayan vatandaşınız"ın bir günlük sıkıntısına yana yakıla ağlarsınız elbette.
Bu tür bir "halk" tanımlaması Sabah'ın icadı da değil üstelik.
Tüm dünyada, muhafazakar, neo - liberal, sağ iktisatçıların ve politikacıların kullanma kılavuzunun temel maddelerindendir, "halk"ı "eylemli halk"la çatıştırmak.
Örgütlülüğe, örgütlü hak arayışlarına ya da taleplere tepki duyan, lafta "popülizm"den nefret eden, liberal kılıklı dayatmacıların tipik popülizmidir.
Sürekli olarak, örgütlülüğün ve eylemliliğin "halk"ı nasıl mağdur ettiğini anlatıp dururlar ve kanıtlarlar.
Özal da severdi bu karşıtlığı, Çiller de.
Demirel katıksız popülist olduğu için o söylem pek diline vurmaz, "köylüm, işçim, memurum, emeklim", her nabza şerbet verir, yapacağını yapardı.
Çiller'in, başbakanken, "işçilere fazla para verirsem halk bana hesap sorar" deyişi, sonra da sıkışınca biraz daha koltukta kalabilmek için o parayı verişi hatırlardadır.
. . .
Oyları istenirken veya gazete satılırken "halk" tan sayılan işçi - memur, örgütlenme ve maaş zammı gibi iki "antipatik" taleple hareketlenince, "halk"tan ihraç ediliverir.
Köprü trafiğinde sıkıştığı için, trilyoner Ahmet Bey "halk adamı" olurken, dar gelirli eylemci "halk düşmanı" ilan edilir.
Sabah'ta, "Yine halk çekti" manşetinin ilk spotunu "İstanbul dün yine cehennem gibi bir kentti. Yüzde 30'luk yılbaşı zammını beğenmeyen memurlar..." şeklinde formüle eden arkadaşın maddi ve manevi dünyası kimbilir nasıldı, o sırada?
. . .
Yine de "samimiyet ve açıklık" anlamında o tavrı "dürüst" buluyorum.
Konu farklı ama, Mehmet Ağar'ın "Şu yangını söndürün de nasıl söndürürseniz söndürün deniyordu" deyişi gibi.
Balık baştan koktuğunda sadece kuyruğu suçlayabilir misiniz?
"Halk"la işçi - memuru ayırıp çatıştıran bakış bir ideolojik hegemonyanın eseri olduğu gibi, Ağar'ı ve Susurluk'u yaratan da bir devlet felsefesi değil mi?





Yazara Email umur.talu@milliyet.com.tr