Yazarlar Zana kararı

Zana kararı

09.12.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Zana kararı

Zana kararı

Şahin ALPAY

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Diyarbakır belediye eski başkanı Mehdi Zana 'nın Türkiye aleyhine açtığı davayı 25 Kasım'da karara bağladı. Kendisini yargılayıp mahkum eden değil başka mahkemeler tarafından sorgulandığı ve mahkemede kendini şahsen savunma imkanı tanınmadığı için Zana'nın başvurusunu haklı buldu. Zana'nın adil bir şekilde yargılanmadığı, 4 yıl süren yargılamanın makul süreyi aştığı gerekçeleriyle Türkiye hükümetinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 6. maddesini ihlal ettiğine; bunun için Zana'ya 40 bin Fransız frangı tazminat ödemesine hükmetti.
Ancak aynı kararında Mahkeme, Zana'nın, Diyarbakır DGM'nin 26 Mart 1991'de kendisini "kanunların suç saydığı bir fiili övmek"ten suçlu bulup cezalandırdığı için, AİHS'nin ifade özgürlüğünü düzenleyen 10. maddesini ihlal ettiğine ilişkin başvurusunu reddetti. AİHM'nin bu kararı, ifade özgürlüğünün sınırlarının çizilmesi bakımından uluslararası önem taşıyan, ama Türkiye açısından özellikle önemli bir karar.
Zana'nın 12 ay hapse mahkum olmasına neden beyanı şöyle: "PKK'nın ulusal kurtuluş hareketini destekliyoruz. Katliamlardan yana değiliz, yanlış şeyler her yerde olur. Kadın ve çocukları yanlışlıkla öldürüyorlar" (Cumhuriyet, 30.8.1987).
AİHM bu beyanın 10. maddenin ihlali olup olmadığını değerlendirirken önce, bu konudaki genel ilkeyi hatırlatıyor: İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun temellerinden, o toplumda ilerlemenin ve fertlerin mutluluğunun temel koşullarından biridir. İfade özgürlüğü sadece makbul görülen ya da zararsız addedilenler için değil, rahatsız eden, aykırı olan bilgiler ve fikirler için de geçerlidir. Ancak ifade özgürlüğü 10. maddenin 2. fıkrası uyarınca sınırlanabilir. Ne var ki, sınırların iyi tanımlanması, ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasına "zorlayıcı toplumsal ihtiyaç" olduğunun gösterilmesi gerekir.
Mahkeme bu ilkeyi Zana davasına şöyle uyguluyor:
* Zana'nın sözlerini çeşitli şekillerde yorumlamak mümkünse de, bunlar çelişkili ve muğlaktır. Çelişkilidir, çünkü amaçlarına ulaşmak için şiddet kullanan bir terörist örgüt olan PKK 'yı desteklemek ve aynı zamanda katliamlara karşı olmak birbiriyle bağdaşmaz. Öte yandan, kadın ve çocukların katledilmesine karşı olunduğunu, ama bunların herkesin yapabileceği "yanlışlar" olduğunu ileri sürmek de belirsiz, muğlak bir beyandır.
* Bu sözler ortamdan soyutlanarak ele alınamaz. Bunlar PKK'nın Türkiye'nin güneydoğusunda işlediği caniyane saldırılar sırasında, büyük bir gerginlik ortamında söylenmiştir.
* Böyle bir ortamda Türkiye'nin güneydoğusundaki en önemli kentin belediye eski başkanı tarafından, ülkenin belli başlı gazetelerinden birinde yayımlanan bir mülakatta, bir "ulusal kurtuluş hareketi" olarak tanımlanan PKK'ya verilen desteğin, bölgedeki gergin durumu daha da kötüleştireceğine kuşku yoktur.
Bu gerekçelerle Mahkeme, Zana'ya verilen cezanın "zorlayıcı sosyal ihtiyaç" tan kaynaklandığı sonucuna varıyor.
AİHM'nin kararı, Türkiye'de ifade özgürlüğünü düzenleyen yasalara, bu arada bu yasaları uygulayan mahkemelere örnek ve dayanak olmalı: Teröre ve terör örgütüne destek veren beyanlar, ifade özgürlüğü kapsamı dışındadır. Terörü dışlayan her türlü görüş ise, ne kadar aykırı ve ters gelirse gelsin, demokratik bir toplumun temel dayanaklarından olan ifade özgürlüğünün kapsamına girer.
İspanyol mahkemelerinin Bask terör örgütü ETA 'nın siyasi kanadı Herri Batasuna partisi yöneticilerine, yayımladıkları ETA'yı övücü video bandı nedeniyle verdiği 7 yıllık hapis cezalarının AİHM tarafından 10. madde ihlali olarak yorumlanacağına da pek ihtimal vermiyorum.






Yazara Email S.Alpay@milliyet.com.tr