Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Küresel güç merkezlerinin en temel endişeleri, kurdukları denklemlerin ve ulaşmak istedikleri sonuçların boşa çıkartılması olasılığıdır. Bu olasılığı tetikleyen ülkeler, liderler ve kurumlar kısa süre içinde hedef haline getirilir ve etkisizleştirilmeleri için kampanyalar yürütülür. Türkiye’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hedef olmasının temel sebebi de budur. Buna ilişkin düşünsel planlama ülke dışından yapılmakta, içerideki kişi ve kurumlar ise hazırlanan planı uygulamaya çalışmaktadırlar.

Dışarıda ve içeride AK Parti ve kadrolarına karşı kuşkulu bir tutumun ortaya çıktığı tarih, AK Partili bir ismin Cumhurbaşkanı adayı gösterilmesi ve seçilmesi sürecine denk gelir. Yani 2009 yılı. Ancak, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçileceği tarihin yaklaşması ve Erdoğan’ın seçime girme olasılığının ortaya çıkmasıyla, yürütülen çalışmaların ayrı bir ivme kazandığı biliniyor. İşte bu noktada cevabı aranması gereken soru; ne oldu da Türkiye’ye ve AK Parti’ye ilişkin pozisyonlar değişti, karşıtlık hangi nedenlerden besleniyor?

Haberin Devamı

Türkiye neden hedefte?

Türkiye’ye karşı yürütülen kampanyanın başlamasına ilişkin 4 temel nedenden bahsetmek mümkün. 2009 yılında Davos’da devlet terörünün en somut örneklerini sergileyen İsrail’e karşı ortaya konulan tutum, 2009 yılından itibaren küresel siyasal sisteme ve dolayısıyla da küresel haksızlıklara göz yuman BM yapısına ilişkin eleştirilerin yoğunlaşması, 12 Eylül 2010 referandumu ile varlığını sürdüren vesayet kurumlarına müdahale koşullarının oluşması, son olarak da Türkiye’nin içe kapanmasına neden olan PKK terörünün sonlandırılması için adım atılması ve çözümün ülke içinde aranması… Bunların yanı sıra, Türkiye’nin son yıllarda kat ettiği büyüme ve büyümeye dayalı olarak farklı pazar arayışlarının da etkili olduğunu söylemek mümkün. Bu nedenlerin tümü üzerinden hedeflenen ise yönetilebilir ülke ve lider beklentisinin kaybedilmesidir. Farklı kesimlerin, özellikle darbe ve müdahale atmosferlerinden yararlanarak, yönetilebilir liderler üzerinden pozisyon alanların, mevcut yeni durumdan rahatsız oldukları açıktır.

Haberin Devamı

Yeni oyun ne?

1 Kasım seçimlerinden sonra ortaya çıkan siyasal sonuç, AK Parti’siz ve Erdoğan’sız bir Türkiye özleminin gerçekçi olmadığını bir kez daha yineledi. Yani, anılan çevreler sandıktan arzuladıkları sonucu almalarının mümkün olmadığını gördüler. Bu durum yeni arayışların devreye girmesine neden oldu. Şu an için yoğunlaşılan ve hayata geçirilmeye çalışılan proje, sokak terörü ve bunu meşrulaştırmak için sandıktan çıkmış kimi unsurların desteği üzerinden yönetilemeyen Türkiye algısı oluşturmak ve yeni bir darbe mekaniğini devreye koymaktır. Bunun en önemli ayağı HDP projesiydi. Ancak PKK’ya destek verenler, liberaller ve sol kesimlerden oluşan tabanın % 10 civarında kalması yeni arayışlara neden oldu. Şu an için üzerinde çalışılan konu; CHP’ye oy veren Alevi kitleyi oradan koparmak ve HDP ile aynı parantezde bir araya getirmektir. Suruç ve Ankara Gar katliamlarının (tetiği kim çekerse çeksin) temel amacı, Alevilerin CHP ile var olan bağını kopartmaktı. Şu an için genel Alevi kitlesinin sergilediği duyarlılık nedeniyle bunun gerçekleşmediği açık. Ancak kimi AB ülkeleri tarafından desteklenen bu yeni darbe mekaniğinin işletilmesine ilişkin çalışmaların devam ettiği ortada. Bu çalışmanın temel amacı, sandıktan %17 üstüne çıkmış bir kitleyi biraraya getirmek, Aleviler ile PKK’nın birlikte hareket etmesini sağlamak ve sokak şiddeti/terörü üzerinden de ülkeyi kaosa sürüklemek. Şu an için odaklandıkları ve üzerinde çalıştıkları proje işte bu! %17 civarındaki sandık sonucu arayışı, sokak şiddeti/terörüne meşruiyet kazandırmak için kullanılmak istenen bir araç. PKK ve türevi örgütlerin “demokrasi cephesi” çağrısı da bunu içermektedir! Bu planı kuranların üzerinde çalıştıklar iki ayrı konu daha var. Biri; şiddeti/terörü zamana ve daha geniş alanlara yayma çabası. Çünkü şiddettin/terörün zamana ve alana yayılmasının katlayıcı etki oluşturacağını gayet iyi biliyorlar! Diğer bir konu ise MHP içinde ortaya çıkartılmaya çalışılan ‘iç ayrışmanın’ bu amacın ikamesi için harlanmaya çalışıldığıdır. Tüm bunları bilerek siyasal pozisyon almak ve ülkeyi önceleyen tutum geliştirmek önemli!

Haberin Devamı

Küfür ve hakarete dayalı siyasi dil çözüm değil

Son zamanlarda siyasi alanda ortaya çıkan hakaret ve küfür dilinin temel amacının, kimi partilerin kendi siyasal zeminlerini oluşturan kitleyi birarada tutmak olduğu açık. Küfür ve hakaret içerikli konuşmalar ile oy veren kitlenin ve sandık-sokak darbe mekaniğini kurmak isteyenlerin hedefinde olan kesimlerin kendi yörüngelerinde tutulabileceği düşünülüyor. Bu, doğru bir yol değil. Doğru olan; tutarlı politik dil, ülke genelindeki tüm kesimlere hitap edecek siyaset ve ülke çıkarlarını önceleyen muhalefet anlayışı geliştirmektir. Siyasetin ihtiyacı, küfür ve hakaret kavramları üzerine oturtulmuş politik bir dili değil, tutarlı siyasettir. Çünkü küfür ve hakaret içerikli dil üzerinden ne kitle birarada tutulabilir, ne de ülke geneline hitap edecek bir siyaset geliştirilebilir.

Çözüm ne?

Çözüm gayet basit. Terör örgütlerini kaldıraç olarak kullanmaktan vaz geçmek, Avrupa ülkelerince üretilen kirli ve kanlı politikaların paydaşı olmamak, temiz siyasetin tarafı olmak, sivil siyaseti önemsemek, halkın sandığa yansıyan tercihine saygı duymak ve her türlü haklı talebi demokratik süreçler içinde dile getirmektir. Bu, demokratik süreçlere saygı duyan tüm partilerin sorumluluğudur. Bunun dışında çözüm arayanların ulaşabileceği herhangi bir sonucun olmadığı ise gayet açık!

Adnan Boynukara

1964’te Adıyaman’da doğdu. Farklı kamu kurumlarında çalışan Boynukara, 2009 yılından itibaren Adalet Bakanlığı’nda yüksek müşavir olarak çalışmaya başladı. Adalet Bakanlığı’nda çalıştığı dönmede çözüm sürecinde görev alan Boynukara, 7 Şubat 2015 tarihinde milletvekili adaylığı için istifa etti. 25 ve 26 dönemlerde Adıyaman Ak Parti milletvekili olan Boynukara, Adalet Komisyonu üyesidir.