Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bir ayı geçti. Ama bana göre hâlâ 15 Temmuz darbe girişiminin başındaki komuta heyeti belli olmadı. Evet, bu işler “FETÖ”nün başının altından çıkıyor ama o yalnız olabilir mi? Türkiye’deki uzantıları kim, sivil mi, asker mi, bu heyeti ve başındaki kişiyi merak etmiyor musunuz?
Yani, istihbarat zafiyeti bana göre hâlâ sürüyor
***
Yıllarca söylendi.
İstanbul taş yığını olabilirdi, ama neyse ki yeşil iki alan var. Ve onlar sayesinde İstanbul biraz da olsa yeşile sahip.
Onlar mezarlıklar ve askeri alanlar. Ama şimdi askeri alanlar ele alındı, istikballeri meçhul. Aman, ne olursa olsun yeşil alanları koruyalım.

Haberin Devamı

DENEMEDİĞİMİZ SİSTEM YOK

Türkiye her sistemi denedi. Günümüzde de AKP’nin “Başkanlık Sistemi” önerisi önümüze kondu. Tekrar etmekte yarar var. İlk tanıdığımız, “Meclis hükümeti” sistemiydi. Bu sistemde “yasama ve “yürütme” yetkileri hukuken ve fiilen Meclis’te toplanmıştı.
Ülke tümüyle Meclis tarafından yönetiliyordu.
Türkiye’deki 1921 Anayasası ile “Meclis hükümeti” sistemi saf şekliyle uygulamaya konulmuştu.
29 Ekim 1923’ten sonra Türk Anayasa Hukuku, aşama aşama “Meclis hükümeti” sisteminden “parlamenter rejim”e doğru geçiş yönünde gelişmişti. 1924 Anayasası ile Türkiye’de kurulan temsili rejim, parlamenter ve Meclis hükümeti sistemlerinin karışımından oluşan, “karma” bir rejimdi.
1961 Anayasası ise parlamenter rejime doğru gelişmede bir adım daha atarak “klasik parlamenter rejim”e yaklaşmıştı.
Ancak, cumhurbaşkanının yetkilerinin, 1982 Anayasası’nda 1961’dekine göre bir hayli arttığını görüyoruz.
Bunun “klasik parlamenter rejim”deki cumhurbaşkanlığı tarafsızlığı ile bağdaşmadığı, daha çok “yarı başkanlık sistemi”ndeki cumhurbaşkanlığı yetkilerini andırdığı söylenebilir. Üstü kapalı, topal bir yarı başkanlık sistemini yaşatmak yerine bunu daha belirgin, işler ve hukuki hale getirmek nasıl olur? Sistemimiz ne olursa olsun Türkiye daima “fiili başkanlar”la yaşamadı mı? Atatürk, İnönü, Bayar, Evren, Özal hep fiilen başkanlık yaptılar. Öyleyse hem bünyeyi tabii gidişe uydurmak, hem başkanlık sisteminin sakıncalarından uzak durmak, hem de parlamenter rejimin üstünlüklerini de kullanabilmek için tartışmaları “yarı başkanlık” sistemi üzerinde yoğunlaştırmak, bu sisteme yönelmek yararlı olmaz mı?
***
“Başkanlık” sisteminde “yasama” ve “yürütme”, hem organ hem de fonksiyon yönünden birbirinden bağımsız olmakla birlikte, kuvvetler arasında kontrol ve denge vardır. Ancak, kontrol ve denge mekanizmaları oldukça zayıftır. Fiilen “yürütme” kuvveti, yani “başkan” üstündür. Bakanlar, başkanın sekreteridir.
Başkan, ne parlamenter rejimdeki cumhurbaşkanı, ne de başbakandır. İkisinin yetkilerini kendinde toplayan biridir ve halkın oyuyla işbaşına gelmiştir. Dolayısıyla yetkilerinin kaynağını doğrudan halktan alır. Parlamentoya karşı siyasi sorumluluğu yoktur.
Yarı başkanlık sistemi; “parlamenter rejim”lerin bazılarında, cumhurbaşkanının halk tarafından genel oyla seçilmesi yöntemidir. Parlamenter rejimlerde cumhurbaşkanı sembolik ve tarafsızdır. “Yarı başkanlık”ta ise cumhurbaşkanı hakem niteliğinin ötesinde aktif yetkilere de sahiptir. “Yarı başkanlık”, yukarıda da değindiğimiz gibi, parlamenter sistemin avantajlarını kapsadığı, başkanlık sisteminin sakıncalarını ise reddettiği için, Türkiye’de de denenmeye değer bir sistem olarak kabul edilebilir.

Haberin Devamı

TV’DE

Haberin Devamı

Sosyal değişim

TV’lerde bütün yayın dönemi boyunca evlenme programları vardı.
Bunları eleştiren var, beğenen var.
Eş bulma bir yana, bunları beğenenlerden bazıları Türkiye toplumunun bilinmeyen yüzünü, geldiği düzeyi ortaya koyduğu için bu programları izliyorlar.
Başörtülü bir kadın veya bir genç kız 79 milyonun, kendi ailesinin ve tanıdıklarının karşısına çıkıp koca aradığını ve beğenmek için bazı şartları olduğunu söyleyebiliyor. Bu şartları sayabiliyor.
Erkekler de öyle.
Sonunda beğenilmemek de var, beğenmemek de. Buna “elektrik” adını takmışlar.
Bu Türk toplumundaki değişikliği gösteriyor.
Toplumun geldiği yeni noktayı.
Nereden nereye.
Eskiden utanılan durumlar bugün artık herkesin önünde konuşulabiliyor, yaşanabiliyor.
Bu bakımdan bu programlar, toplumu tanıtıcı, öğretici.
Toplumun geçmişle mukayesesini yapma imkânı verdiği için de yararlı.
Tabii aile kurulmasına imkân verdiği oranda da alkışlanmalı.
Bu vasıfları taşımayan evlendirme programları da var. Onlar eleştiriliyor ve hatta yayından kaldırılmaları da isteniyor. Sözüm, hoşgörüm tabii onlar için değil.