Ali Eyüboğlu

Ali Eyüboğlu

aeyuboglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Türk dizi ve formatlarını dünyaya satan, yabancı yapımları Türkiye’ye getiren Global Agency’nin sahibi İzzet Pinto’nun iş ve özel hayatını anlattığı “Babam İçin” kitabını bir solukta okudum. Çünkü Pinto’nun hikâyesi birbirinden çok farklı alanlardaki başarılarla dolu.

İstanbul’da başladığı baba mesleği ayakkabıcılığı Tayvan’da sürdüren Pinto, sonrasında bakın neler yaptı?

Reklam ve klip çekimlerinin yurt dışı organizasyonu...

Türk yazarların kitaplarını yurt dışına pazarlayıp, çeşitli dillerde yayınlanması...

Haberin Devamı

Stella M. Trevez’in kaleme aldığı hayat öyküsünde Pinto’nun sadece başarıları yok, aldığı risk yüzünden sıfırı tüketip dibe vurduğu olaylar da var. Pinto’nun TV ve dizi sektörüne dair anlattıklarından yazacak çok şey var, ama şimdilik birkaçını aktaracağım.

‘Binbir Gece’yle başlayan yolculuk

İzzet Pinto’nun “Babam İçin” kitabı, ABD’den sonra dizi ihracatında ikinci olan Türkiye’nin, bu pazarda nasıl el yordamıyla yol alıp zamanla talep patlaması olunca işi öğrenip nasıl profesyo-nelleştiğinin yol haritası gibi.

Pinto, “Gelinim Olur musun?” formatını satmak için katıldığı fuar sonrası dizi ihracatına tesadüfen başladığını anlattı:

“Bulgaristan’da ‘Gelinim Olur musun?’ formatını opsiyonladığım müşterim benden birkaç Türk yapımcının telefonunu istedi. Sebebini sordum, onlardaki dizileri incelemek istediğini söyledi. Hiç gerek yok, elimde bir sürü DVD var, sana yollarım dedim. Türk dizileriyle o kadar ilgilenmiyordum ki o anda tek amacım ona yardımcı olmak ve masamın üstünü temizlemekti.

İzzet Pinto’nun dizi satış anıları

DVD’leri Bulgaristan’a yolladıktan bir hafta sonra satın alma müdürü, ‘Binbir Gece’yi satın almak istediklerini yazınca çok şaşırdım. TMC’den diziyi alıp, sembolik bir kârla sattım. Dizi kanalı üçüncülükten birinciliğe yükseltince elimde bir elmas olduğunu anladım. Hiç vakit kaybetmeden diziyi önce Yunanistan’a, sonra Sırbistan ve Hırvatistan’a satıp iyi para kazandım.

‘La Casa De Papel’i elimden kaçırdım’

İzzet Pinto’nun yaşadıkları arasında haklarını yüksek fiyata aldığı “Dudaktan Kalbe” dizisi Hırvatistan’da tutmayıp kaldırılınca nasıl prestij ve para kaybına uğradığı da var, “La Casa De Papel”i nasıl elinden kaçırdığı da. İşte o bölüm:

“Zaman içinde, sektör bizi yatırımcı olarak görmeye ve teklifler sunmaya başlamıştı. Gelen bütün teklifleri özenle incelememe rağmen, bazen çok iyi bir projeyi gözümden kaçırabiliyor ya da potansiyelini göremeyebiliyorum. Bir fuarda, İspanyol bir firma ‘La Casa de Papel’i henüz fikir aşamasındayken bize de sunmuş ve kısa bir tanıtım geçmişti. Bir banka soygunu üzerine proje ilgimizi çekmiş olsa da ne kadar tutacağı konusunda emin olamamıştık. Bu nedenle, hayata geçtikten sonra bize tanıtımını yollarlarsa tekrar inceleyeceğimizi söyledik. Fakat dizi bir yıl sonra İspanya’da yayınlanınca Netflix dünya haklarını satın aldı ve çok büyük projeyi elimizden kaçırmış olduk.”

Haberin Devamı

‘Aşk-ı Memnu’yla yeni bir yol açtım’

“Binbir Gece”yle girdiği serüvende “Muhteşem Yüzyıl”la şirketini zirveye çıkaran İzzet Pinto, “Aşk-ı Memnu”nun senaryosunu yurt dışına satarak dizi ihracatında yeni bir sayfa açtı, ama şöyle:

Haberin Devamı

İzzet Pinto’nun dizi satış anıları

“Yurt dışında Türk dizileri ya altyazıyla ya da dublajlı yayınlanıyordu, ama o güne kadar hiç senaryo satışı olmamıştı. Ay Yapım’dan ‘Aşk-ı Memnu’nun haklarını aldım. O yıl fuarda ‘Aşk-ı Memnu’daki dört önemli karakterinin bire bir benzerlerini bulup; onlara dizinin broşürünü dağıttıracaktım. Fransa’da daha önce çalıştığımız cast ajansına Beren Saat, Kıvanç Tatlıtuğ, Selçuk Yöntem ve Nebahat Çehre’nin fotoğraflarını verip, benzerlerini bulmalarını istedim.

Fuar günü gelenler dizi oyuncularıyla uzaktan yakından ilgisi olmadığı gibi adeta bir çizgi filmden fırlamış gibiydi. İlk kez bir tanıtımda başarısız olmuştum, ama ‘Aşk-ı Memnu’ projesiyle Amerika pazarına girmeyi başardım. İspanyolca yayın yapan bir kanalda proje Latin oyuncularla tekrar çekilip, yayınlandı.”

 GÜNÜN SÖZÜ

“Gülmekten daha güzel bir eylem varsa o da güldürmektir.” (Dostoyevski)