19.10.2025 - 05:28 | Son Güncellenme:
GÖRKEM EVCİ
GÖRKEM EVCİ- Her yıl eylül ayında yaz yavaş yavaş veda ederken tatil yollarına düşmek, en sevdiğim rutinlerden. Okulların açıldığı bu vakitlerde tatil beldeleri gittikçe tenhalaşır; o gürültülü, çok sıcak, çok kalabalık, çok yorucu günlerden sonra bir akşamüstü dinginliği, hatta neredeyse bir terk edilmişlik hissi çöker sahillere. Benim için tatilin tam zamanıdır. Ufak bir bavula sığacak birkaç parça eşya, kulaklıklarım ve gittiğim yere en çok yakışacak kitabı da yanıma alıp düşüyorum yola: Vakit gibi hedef de yine aynı: Kuzey Ege; İlyada'nın toprakları...

Buraların en meşhur tatil beldesi Bozcaada'dır. Üstelik tam o vakitler bir de Caz Festivali vardır adada. Fakat ben adaya geçmiyor, Güneş'in batışını Bozcaada'dan izlemek yerine adanın arkasına düşüp kaybolan Güneş'e anakaradan bakmayı tercih ediyorum. Geniş, güzel yollardan sonra birkaç kilometre boyunca dar köy yollarından geçip Geyikli'ye varıyorum. Zaten Bozcaada'ya gitmek için buraya gelmeniz mecburi. Buradan sonra ister feribotla denizden karşıya geçer, ister atlarınızı Geyikli'de bağlarsınız, orası sizin bileceğiniz iş. Ama küçük gezimizin durakları kıyının bu tarafında olacak. Elbette Bozcada da güzel duraklardan biri.
Gün batımına birkaç saat kala vardığım Geyikli'de bir zamanlar Bozcaada’ya gidilip gelinen Odunluk İskelesi’nde denize girdikten sonra Güneş’in batışını bekliyorum. Güneş, buradan baktığınızda, tahta atı Troyalılara bıraktıktan sonra çekilirmiş gibi yapan Akhaların gemileriyle saklandıkları ve yeniden hücum etmeyi bekledikleri Tenedos’un yani Bozcaada’nın kuzeybatısından müthiş bir gösteriyle suya gömülüyor.
Alexandria Troas
Ertesi sabah ilk durağım Geyikli’ye çok yakın bir mesafede bulunan Alexandria Troas Antik Kenti. Siz oraya gelmeden önce Dalyan köyüne doğru dönüp antik liman kalıntılarını da görebilirsiniz. Yaklaşık 2300 yıl önce Helenistik Dönem’de kurulmuş olan bu kent, döneminin büyük kentlerinden biri. Kent bazı tarihi kayıtlarda ve halk arasında “Eski İstanbul” olarak isimlendiriliyor. Aslında burası, eski bir İstanbul’dan ziyade, İstanbul’un “İstanbul” olamamış rakiplerinden biri. İstanbul, Roma’nın başkenti olmadan önce başkent yapılması düşünülen bir kent Alexandria Troas. Kaderi, asırlar sonra İstanbul’la bir kez daha kesişmiş ve kentteki mimari yapıların parçaları 17. yüzyılda İstanbul’daki yapılarda kullanılmış.
Prof. Dr. Erhan Öztepe, bir makalesinde kentte Apollon, Dionysos, Aphrodite, Hekate gibi birçok farklı kült olduğunu ve bunlara ilişkin buluntulara ulaşıldığını anlatıyor. Zaten bir sonraki durağımız olan ve bu kente kuş uçuşu yaklaşık 25 km, bugün kara yolu ile 35 km uzaklıkta bulunan Apollon Smintheus Kutsal Alanı da kutsal yolla bu şehre bağlanan bir kült merkezi.

Kutsal alan
Alexandria Troas’tan Apollon Smintheion’a giden yol çok keyiflidir. Dolana dolana giden, inişli-çıkışlı, kâh tarla kâh deniz manzaralı, birkaç köye girip çıktığınız bu yolun virajlarında araba kullandığınızı tam manasıyla hissedersiniz. Varılacak yer kadar menzil de güzeldir.
Apollon Smintheus Kutsal Alanı, yolum buraya her düştüğünde gittiğim yerlerden biri. Gözde ören yerlerim arasında. Sessiz, sakin, ağaçlar içinde, su sesi eşliğinde güzel vakit geçirebileceğiniz bir yer Smintheion. Smintheus, “farelerin efendisi” şeklinde çevrilen, Apollon’a ait bir sıfat. Tarlalara zarar veren, çiftçileri rahatsız eden fareleri, oklarıyla öldüren bir Apollon imgesi var mitolojide. Bu yüzden bir kısmı restore edilen tapınağın merdivenlerine yerleştirilen fare heykelcikleri de hoş bir detay. Tapınak da hem ayakta olduğu dönemde nasıl olduğu hayal edilebilecek hem de bugüne ulaşan kalıntılarıyla görülebilecek şekilde restore edilmiş durumda. Tapınağın Troya Savaşı’ndan sahnelerin yer aldığı frizleri de ören yerindeki küçük depo/müzede görülebiliyor. Ancak bu son gidişimde bu bölüm kapalıydı.
Apollon Smintheion, ziyaretçi dostu bir ören yeri. Yazın sıcak günlerinde bile gezerken ağaçların altındaki küçük banklarda soluklanabilir, gölgede otururken kadrajınıza nar ağaçlarını da alarak antik kenti temaşa edebilir, hamam kalıntısının duvarına hızla tırmanan bir sincabı izleyebilirsiniz. Kutsal alanda yalnızca tapınak bulunmuyor. Hamam, su depoları, konutlar, Alexandria Troas’tan buraya ulaşan kutsal yol gibi birçok kalıntı sizi bekliyor.
Madem geziyoruz, yola devam edelim. 5-6 km ilerler, toprak yollara girmeyi de göze alırsanız, yol sizi Akliman ya da Apollon plajlarına götürür. Buraya kadar gelmişken oralara da uğramak lazım. Benim gibi yanınıza bir İlyada alıp tam da “olay yerinde”, bu toprakların şahane hikâyelerinden birini okuyarak sahilde vakit geçirebilirsiniz. Sahil demişken Geyikli’den karşıya geçip Bozcaada’nın zaten pek meşhur olan plajlarında yüzmek de keyiflidir…

Troya Antik Kenti ve müze
Civarda görülebilecek birçok yer var. Ben bu son gezimde buralara uğramakla yetinip dönüş yolu için de rotaya Troya’yı ekliyorum. Troya Antik Kenti ve antik kentin yanı başındaki harika müze de Geyikli’ye 30-40 dakika mesafede. Zaten dönüş yollarından en azından birinin üzerinde… İlyada’yı alıp bu kez olayların tam merkezine hareket ediyorum. Önce müzeyi, ardından antik kenti uzun uzun geziyorum. Müzeyi önce görürseniz Troya’nın “ne olduğu”nu daha iyi anlar, müzede gördüğünüz heykellerin ve diğer buluntuların çıkarıldığı mekânları kentte daha iyi fark edebilirsiniz. Troya’nın katmanlarını, yapılarını binlerce yıl sonra sadece taşlara bakarak anlamak herkes için mümkün olmayabilir. Ama kentin ruhunu anlatan müze, size bu konuda yardımcı olacaktır.
Bu son durağın ardından dönüş için yola düşüyorum. Seneye tekrar görüşünceye dek hoşça kal Troas. Çantamdaki İlyada’nın sayfalarında Kuzey Ege’nin rüzgârı, tuzu ve kumları… Arkada bir Barış Manço şarkısı: Yine Yol Göründü… Ve kamera arabadan gittikçe uzaklaşır.