19.10.2025 - 05:37 | Son Güncellenme:
OZAN ÖMER KADÜKER
OZAN ÖMER KADÜKER- Doğubayazıt’a ilk vardığınızda sizi önce rüzgâr karşılar. Sonra gözünüz, durmadan gökyüzüne yükselen heybetli bir dağa takılır: Ağrı Dağı. Bulutların arasından başını gösteren bu dev kütle, 5 bin 137 metrelik rakımıyla yalnızca Türkiye’nin en yüksek zirvesi değil; aynı zamanda binlerce yıllık efsanelerin de sessiz ev sahibi.
Nuh’un Gemisi
Bölge halkıyla konuştuğunuzda, herkesin bir “Nuh’un Gemisi” hikâyesi var. Kimisi geminin bir gece yıldızlarla birlikte dağın tepesine indiğini söyler, kimisi dedesinden kalma bir hikâyeyi anlatır.
1959’da Harita Yüzbaşı İlhan Durupınar, Harita Genel Komutanlığında bölge haritalarını oluşturmak için hava fotoğrafları üzerinde çalışma yaparken Nuh'un Gemisi'ne ait kalıntıların olduğu iddia edilen alanı keşfetti. Sonrası araştırmalar, sempozyumlar, teoriler, belgeseller...
Ağrı İbrahim Çeçen, İstanbul Teknik üniversiteleri başta olmak üzere hem Türkiye hem de dünyadan birçok bilim insanı konuyu araştırmaya devam ediyor. Dışarıdan bakıldığında dev bir gemi formunu andıran bu siluet, bazılarına göre jeolojik bir oluşum, bazılarına göre ise arkeolojik bir mucize. Hâlâ bilimsel olarak tam bir uzlaşı sağlanmış değil. Ancak bölgeye gelenlerin çoğu bir şeylere inanarak ayrılıyor buradan.

99 yıllık emek
Ağrı Dağı’na birkaç kilometre mesafede yükselen başka bir yapı daha var: İshak Paşa Sarayı. Tam 99 yıl süren bir inşa sürecinin ürünü. 1685’te Çolak Abdi Paşa tarafından başlatılan yapıyı, torunu İshak Paşa 1784’te tamamlıyor. Osmanlı, Selçuklu, Fars ve barok mimarinin izlerini taşıyan bir sarayın içerisinde divanhane, harem, zindan, cami, türbe, mutfak, fırın, kiler ve tahıl deposu gibi onlarca bölüm var. Üstelik saray, “yerden ısıtma” sistemi gibi zamanının ilerisinde bir teknolojiyle inşa edilmiş. Ocaklarda ısıtılan hava, zemin ve duvarlardaki kanallar aracılığıyla odalara dağıtılarak saraya o dönemde benzeri az görülen bir konfor kazandırılmış.
Sarayın taş işlemeleri o kadar detaylı ki her sütun, her kapı çevresi adeta bir dantel gibi örülmüş. Girişte geometrik süslemeler yer alırken pencere çevrelerinde üç boyutlu oyma tekniğiyle yapılmış zarif taş motifler var.
Saray, Doğu ve Batı kültürlerinin mimarideki sentezini başarıyla yansıtması, evrensel mimari değer taşımasıyla UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde de yer alıyor.
Saraya 500 metre uzaklıkta bölgenin inanç turizmi merkezlerinden, Mem û Zîn eserini yazan Şeyh Ahmed-i Hani’nin türbesi de bulunuyor.
Saklı hikâyeler
Ağrı ve çevresi yalnızca Nuh efsanesi ya da bir sarayla sınırlı değil. Bölgede Urartu kalıntıları, antik ticaret yolları, Meya Mağaraları ve hâlâ keşfedilmeyi bekleyen höyükler var. Bugüne kadar yeterince arkeolojik kazı yapılmadığı için, bölge aslında sessizce yeni hikâyelerin gün yüzüne çıkmasını bekliyor.
Eğer bir gün rotanızı Ağrı’ya çevirirseniz, bilin ki burası sadece yükseklik arayan dağcıların değil; kök arayan gezginlerin, sessiz efsaneleri dinleyenlerin, taşın konuştuğunu duymak isteyenlerin de mekânı