Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Benim kuşağımın çocuklarının kötülük bilgisi JR ile sınırlıydı. Zaten izlediğimiz bir ‘Küçük Ev’, bir de ‘Dallas’ vardı. Ve bir tek ‘çok kötü’ adam. Entrikacıydı, düzenbazdı, acımasızdı. Oyunlarımızda, şarkılarımızda korkulması gereken figür olarak boy gösterirdi kendisi. ‘Kötülüğün’ cazibesiyle birlikte tabii...
Şimdi düşünüyorum, onda da, sonrasında ‘severek’ izlediğimiz nice kötü adamda da aynı cazibe unsuru vardı: Zeka. Kötülük zekayla birleşince çekilebilir, izlenebilir bir şey oluyor. Şeytan tüyü dediğimiz şey oluyor o zaman o insanda. Merak ediyorsunuz, “Şimdi ne oyun çevirecek?” diyorsunuz, tahmin edemeyeceğiniz bir plan kuruyor, şaşırıyorsunuz. Hatta tam olarak ‘yenilmesini’ istemiyorsunuz ki, eğlence devam etsin.

Haberin Devamı

Kötülüğü eğlenceli değil, sıkıcı

Şimdilerde yeni bir ‘kötü adam’ımız var: Ali Kaptan. ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’nin fenalık dozunu her bölümde arttıran adamı. Genç yaşta severek evlendiği karısıyla dört çocuk sahibi olduktan sonra kabına sığamaz olmuş, gönlünü uzak denizlere, ardından da yabancı bir güzele düşürmüş bir aile babasıydı, başta. Anlıyorduk derdini. Aşık olmuştu, gitmek istiyordu, duramıyordu o evde. O derece aşık olmuştu ki gözü çoluk çocuk da görmüyordu. Onaylamasak da akla o kadar da uzak gelmeyen bir durumdu.
Sonra her bölümde biraz daha zıvanadan çıktı, hoyratlığın, şiddetin, katışıksız kötülüğün dibine vurdu. Üstelik bir akıl süzgeci kullanmadan, hayvani güdüleriyle hareket ederek... Aslında hayvani güdüler demek de haksızlık, çünkü vahşi doğada bırakın kendininkilere, başka türlerin yavrularına bile merhamet gösteren nice erkek hayvan var. Bizim, haksızlığıyla zulmü paralel olarak yükselişe geçen Ali Kaptan’da o yok.
Ama ben artık bu ‘kötülüğün’ izlenme tadının kaçtığını düşünüyorum. Tamam, terk edilen, itilip kakılan, sevilmeyen Cemile birden zengin kocaya varıp mutlu olsa dizi tıkanırdı, anladık. Ama bu Ali Kaptan’ın hayatını kararttığı kadına bir de tecavüz edecek bir canavara çevrilmesi iyi bir fikir miydi sahiden?
Kıskançlıktan gözü döndü anladık, ama bir parça aklını kullansa, öbür adamla rekabet etmeye çalışsa, hayvanlaşmadan başka bir yol denese, ne bileyim biraz daha incelikli bir plan kursa olmaz mıydı? İnsan olmaktan çıktı, neden bu derece kötü olduğuna asla mana veremediğimiz tuhaf bir yaratığa dönüştü adam. Kötülüğü eğlenceli değil, sıkıcı hale geldi.
Bütün o zaman içinde severek izlediğimiz ‘kötü adamlar’da olan zeka neden Ali Kaptan’dan esirgeniyor?

Yaşamın gözlerin kadar güzel olsun...

Bu sözü ilk duyduğum anda çarpılmıştım. Beyoğlu’nda Vedat Sakman’ın müzik kulübündeydik, kendisi sahnedeydi ve henüz hiçbir albümde yer almamış şarkılarından birini söylüyordu.
Yıllar oldu, Vedat Sakman’dan yeni bir albüm gelmeyeli. Sonunda sürpriz ‘rec by Saatchi’ firmasından geldi: Yeni bir Sakman albümü, üstelik adı ‘Yaşamın Gözlerin Kadar Güzel Olsun’. Bu bir ‘kur yapma’, ‘tavlama’ cümlesi değil. Aksine, bir veda cümlesi. “Şimdi artık hiçbir şey eskisi gibi değil / Bu sular durgun, olmadı dedin, gittin” diye başlıyor. Ve “Yaşamın gözlerin kadar güzel olsun sevgilim” diye el sallıyor. Halbuki ayrılırken “Allah belanı versin” deniyordu, yanılıyor muyum?
Lütfen kulak verin, şaşırtıcı duygulardan söz edecek bu albüm size. 14 şarkı var içinde, tamamının bestesi Vedat Sakman’a ait, kimisinin de sözleri. Birlikte eşsiz şarkılara imza atmış iki eski dost, Mehmet Teoman ve Vedat Sakman’dan yepyeni şarkılar var sonra. Atilla Birkiye’nin, Tomris Sakman’ın ve unutulmaz Duygu Asena’nın sözleri...
Çağımızın hızına da, gürültüsüne de, hoyratlığına da uymayacak kadar usul ve ‘us’lu bir albüm, tahmin edileceği gibi. Belki tam da ihtiyaç duyduğunuzdur, Vedat Sakman’la birlikte söylersiniz: “Karanlık olacak bir gün mutlaka / Aşkı kaçırmayın”