Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

“Sen de beni bırakıp gidecek misin? Ben seni hiçbir zaman bırakmayacağım. Çünkü sensiz yaşamayı bilmiyorum.”
Yeşim Ustaoğlu’nun yeni filmi “Pandora’nın Kutusu”nun çarpıcı anlarından biri bu. İnsan kocasından bu cümleyi duyduğunda içi rahatlar mı? Mutlu hisseder mi kendini? “Ne güzel, beni hiç bırakmayacak.” diye bir oh çeker mi?
Filmin kahramanı, Derya Alabora’nın şahane bir şekilde oynadığı Nesrin, “Bu daha da kötü” diyor biraz daha üst perdeden ağlayarak.
Ne kadar doğru, bu daha da kötü...
İlişkinin başında...
Pek çok uzun süren ilişkinin - evliliğin durumu bu değil mi? Birbirinizi beğenerek, severek, aşık olarak biraraya gelmişsiniz muhtemelen. Mutlu olmak, mutlu etmek için.
Sonra birlikte bir hayat inşa etmişsiniz. Yan yana geçecek bir gelecek hayali. Heyecan vermiş size bu hayal. Hep yanı başınızda istemişsiniz onu ve hep de öyle süreceğine inanmışsınız.
Gel zaman git zaman, tavsamaya başlamış ilişki. Ne o heyecan kalmış, ne de aşk. Belki bir tür sevgi, o da tartışmalı. Durup kendinize sorma cesareti bulduğunuzda adına ‘alışkanlık’ diyebileceğiniz. Akşam aynı televizyon programını izlemenin, gece aynı nefesi dinleyerek uyumanın, sosyal ortamlarda aynı kola girmenin alışkanlığı.
Ama sormamışsınız bile kendinize, “Ben mutlu muyum bu insanla?” diye. “Ya o benimle?”
“Gidiyor işte bir şekilde.” Devam ediyor. Süreklilik güvenlidir. Yenilikler ürkütücü. Başka bir insanı mı tanıyacağız bu saatten sonra? Kendimizi sil baştan birine anlatmaya mı çalışacağız? Yeni bir ortak dil bulmak kolay mı sıfırdan bir yabancıyla? Yok yok, güvenli sular buralar. Açılmamalı. Boğulabilir insan maazallah.
Birlikte mutlu, birbiriyle dost olabilmeyi becermiş, iki hayatı sırf istedikleri için yan yana geçirmeyi seçmiş çiftlere değil asla sözüm.
Artık konuşacak bir cümle lafları kalmamışken, sırf yalnız yüzmeyi beceremeyeceklerinden, ilişki içinde tek kolunu, tek bacağını kaybetmişlerden bahsediyorum. Artık bir koltuk değneğine ihtiyaç duydukları için yürütenlerden birlikteliklerini.

Yeniden zar atmak
Başka türlü yaşamayı bilmedikleri için. Bu çok acıklı geliyor bana. “Bizden geçti” demek. Yeni bir başlangıç riskli olduğu için, sadece korkular nedeniyle bir ilişkiyi sürdürmek. Birine yaslanmadan yürüyemeyeceğini sanmak.
Becerilebilir oysa. İş ilk adıma cesaret etmekte. Hayatın neresinde olursa olsun yeniden zar atabilmeli insan. 1-1 bile daha iyidir bazen eldekinden.


Doğum günü ‘Ashura’sı
Garajistanbul’un ikinci yaşını kutladık bu hafta. Biraz buruk ama umut taşıyan bir kutlamaydı.
Hrant’ın öldürülüşünden birkaç gün sonra açılmış bir mekan ne kadar coşkuyla kutlayabilirdi ki yeni yaşını? Dünya yanar, Gazze’de insanlar ölürken ve de?
Övül ve Mustafa Avkıran çifti de böylesi bir yaşgününe en denk düşecek kutlama biçimini seçmişler: Çok özel bir “Ashura” sundular gelenlere.
“Ashura” 2004 yılından beri süren bir gösteri. Garajistanbul’un harcındaki çimento o. Bir birlikte yaşama ütopyası.

Bir taziye
Avkıran’lar “Yüzlerce yıldır yok edilen ‘ötekiler’ için bir taziye” diye tanımlıyor “Ashura”yı. Ve 12 Anadolu dilinde 25 göç şarkısı söylüyorlar gösteri boyunca. Doğum günü “Ashura”sı ise 30 şarkıdan oluşuyordu, ‘aşure’yi kaynatanlara da Kardeş Türküler’den Feryal Öney ile Vedat Yıldırım katılmıştı.
Büyüleyici ve tüyler ürpertici bir gösteriydi. Kaybolan dillere, birlikte yaşamayı bir türlü beceremeyen insana bir ağıttı.
Umutlu tarafı ne peki? İyi ki garajistanbul var, iyi ki hala bir avuç insan ‘öteki’ne saygılı bir yaşam ütopyası kuruyor. İyi ki...