Park Bravo’nun 2011 ilkbahar-yaz koleksiyonunu izlemek üzere Ayazağa’daki merkez binasındayım. Beni en az tasarımlar kadar etkileyen başka bir şey daha var
Perakende Güneşi Ödülleri’nde ‘Yaşam Boyu Başarı’ ödülünü bu yıl Park Bravo Group Başkanı Kamil Özçoban aldı. Hem de müthiş bir jestle. “Bu ödülü asıl hak eden kişiyi çağırmak istiyorum” diyerek eşi Semin Özçoban’ı sahneye davet edip ödülünü kendisine vererek. İşte bütün kadınların kalbini eritecek bir davranış. İyi bir işadamı olmaktan çok daha öte bir şey.
Park Bravo Group’un yeni sezon koleksiyonunu görmek için Ayazağa’daki merkez binasındayım. Aklımda hep ödül töreni ve örnek erkek modeli, karşımda ise Semin Özçoban ile kızları Zeynep ve Aslı var. 2011 ilkbahar-yaz koleksiyonunu tanıtacaklar, heyecanlılar.
Park Bravo 40 yıllık yerli bir marka, büyük bir tasarım ekibi var. Son iki yıldır İtalyan tasarımcılarla da çalışıyorlar.
Defileyi moda dergilerinin yöneticileriyle birlikte izliyorum. Tina Brana’nın vahşi doğa ve ultra yeşil koleksiyonları da, Hamish Ramsay’in Marakeş ve Kuzey Sahra’dan esinlendiği çadır vadisi koleksiyonu da hepimizden tam puan alıyor. Üstelik hem etkileyici hem de giyilebilir. Malum çoğu zaman ikisi bir arada olmuyor.
Defile sonrası Zeynep ve Aslı Özçoban’la birlikte kozmetik markaları Inglot’un yeni çekilen reklam filmini izleme şansım da oluyor. Inglot, Polonya kökenli bir marka. Avatar’ı andıran anime bir kadın sürekli değişen rengarenk makyajla rengarenk ormanda yürüyor. Sonunda da Inglot logosu çıkıyor. İlk tepkim “Ne kadar güzel yapmışlar, işte adamlar biliyor işi” oluyor. Reklamın yurt dışından geldiğini zannediyorum. Meğer tamamen Türk yapımıymış. Ali Kabaş imzalıymış. Demek ki bizde de böyle reklamlar yapılabiliyormuş.
iyi şeyler de oluyor!
Taşınmak ne kadar da zormuş. Haftanın yarısı Ikea’da geçiyor. Somon ve İsveç köftesinden artık fenalık geçiriyorum. Yine de her gün bir eksik kalıyor ve tekrar Ikea, Koçtaş vs. yollarına düşülüyor. Neyse ki Nişantaşı’na dönüşümün şerefine Mustafa Sarıgül, Abdi İpekçi Caddesi’ne kırmızı halı serdi. Halıya baktıkça, “Dönüşümün şerefine” deyip gülüyorum. Beni en çok korkutan ev telefonu ve ADSL bağlatmaktı. Ev telefonu olmadan da pekala olur, zaten artık hangimiz ev telefonu kullanıyoruz ki? Ama ne yazık ki ev telefonu olmadan hala ADSL kullanılamıyor. “Yakında başlayacak” diyor Türk Telekomcular ama sanırım benim onu bekleyecek zamanım yok.
Bir arkadaşım “Türk Telekom’a gidip bizzat başvurman gerekiyor” dediğinde bir süre komşu kafelerin internetiyle idare edebilir miyim diye bile düşündüm. Derken yine bir arkadaşım benim durumdan ne kadar uzak olduğumu fark edince “Kesin internetten de başvuruluyordur” dedi. Ne yalan söyleyeyim, o zamana kadar aklıma bile gelmemişti. Bir baktım ki, sadece adınızı soyadınızı, TC kimlik numaranızı ve cep telefonu numaranızı yazıyorsunuz. “Başvurunuz tamamlanmıştır” diyor hemen.
“Bakalım kaç gün bekleyeceğiz” derken telefonum çalıyor, Türk Telekom daha yarım saat geçmeden dönüş yapıyor. Birkaç saat sonra da arayıp yeni ev telefon numaramı veriyorlar. “1-2 gün içinde de gelip bağlayacağız” diyorlar. Ertesi sabah da bir telefon daha geliyor, “Kapıdayız, telefonunuzu bağlamaya geldik.” Bu hız karşısında şaşkınım. Demek ki arada iyi şeyler de oluyormuş. Bir de daha bağlar bağlamaz başlayan arızayı bugün içinde giderirlerse Türk Telekom’a benden 10 puan!
Yılbaşı gecesi ne yapılacak?
Daha yılbaşına bir hafta var, ama her akşam bir yılbaşı partisine gitmekten yorgun düştüm. Bu sene Christmas yemekleri ve partileriyle başladık kutlamalara. İlk defa Noel’i bu kadar çok kutlayan gördüm. Noel değil önemli olan, belli ki herkesin canı bir araya gelmek ve eğlenmek istedi.
Şimdi de peş peşe gelen yılbaşı kutlamalarına katılıyoruz. Bu kadar gezmenin sonu ne olacak, bilmiyorum. Kiminle konuşsam “Yılbaşına kadar her gece doluyum, her gece bir davet var” diyor. “Peki yılbaşında ne yapacaksın?” dendiğinde ise kimseden ses çıkmıyor. Diğer organizasyonlara o kadar kilitlendik ve tabii yılbaşı gecesi yediğimiz kazıklardan o kadar bıktık ki artık hiçbirimiz 31 Aralık gecesini restoran ve gece kulüplerinde ya da otellerde geçirmek istemiyoruz. Enayi değiliz. Sırf bu geceye özel üçe beşe katlanan fiyatları hepimiz biliyoruz ve enayi yerine konmaktan hoşlanmıyoruz.
Sokak partilerinden de son yıllarda dersimizi aldık. O izdihama bir daha girmek mi? Asla.
Bu yıl sanırım hepimiz kutlamalardan bıkmış, yılbaşı havasından çıkmış, sakin bir gece geçirmek için evde olacağız. Aksi olursa şaşarım.