“Hayatımı tepetaklak etti, köşeye sıkıştırdı beni, sınırlarımı zorladı... Dibine kadar kendimden vazgeçmeyi, şefkati ve fedakârlığı öğretti bana. Peki, annem bana bunları niye hiç anlatmadı?” diye isyan ediyor yeni anne. İstanbul Film Festivali’ne ‘Aramızda Bebek Var’la başladık
İstanbul Film Festivali bugün açıldı. Festivale çarşamba akşamı Vodafone Red’in düzenlediği özel bir gösterimle önceden başladık, Lale Kart sahipleriyle birlikte. Filmin Türkçe adı ‘Aramızda Bebek Var’. Yönetmen Remi Bezanço’nun Eliette Abecassis’in otobiyografik romanından uyarlanan filmi.
Kültürler değişse de...
Birbirine çok aşık bir çift, çocuk sahibi olmaya karar veriyor. Filmde hamilelik sürecinin iyi ve kötü tüm yönlerini görüyor, epiduralin yapılışından doğuma giren erkeğin düşüp bayılmasına doğumla ilgili her türlü detaya şahit oluyorsunuz. Sonrasında annenin uykusuzluğu, kendine vakit ayıramaması, yardıma gelen kayınvalideyi çekememesi, kayınvalidenin gizlice bebeği biberonla beslemesi gibi sorunlar başlıyor. “Hayatımı tepetaklak etti, köşeye sıkıştırdı beni, sınırlarımı zorladı... Dibine kadar kendimden vazgeçmeyi, şefkati ve fedakârlığı öğretti bana. Peki, annem bana bunları niye hiç anlatmadı? Niye kimse bu konudan bahsetmiyor?” diye isyan ediyor yeni anne. Çift birbirlerini çekemez hale geliyor. Sonrasında durum toparlanıyor, alışılıyor yeni şartlara.
Film hem komedi, hem dram. Hangi ülkeden, hangi kültürden olursanız olun, konu ilişkiler ve anne baba olmaya gelince, sorunların hep aynı olduğunu görüyoruz. Yine de anne adaylarının izlemelerine gerek yok.
Başka dünyada mı yaşıyorlar?
Hâlâ özür yok. Hatta Hitler’li reklamı neden yayından kaldırdıklarını açıklarken de saçmalık devam ediyor. Sinagogdaki cenazeden çıkarken “5’li gruplar halinde çıkın, sonra dağılın” denilmesinden etkilenmişmiş. Şimdiye kadar nerede yaşıyormuş?
Hitler’i reklam figürü haline getirmenin ne kadar korkunç bir fikir olduğunu görmek için öyle derin tarih bilgisine falan da ihtiyaç yok. Hâlâ özür dilememelerini anlayamıyorum. Gerçi bu saatten sonra özür dileseler ne değişecek?
Hâlâ reklamcının, ajansının, hatta markanın adını çarşaf çarşaf yazıp duruyoruz, bu dahiyane fikrin sahibinin ekmeğine yağ sürüyoruz. Ne gerek var?
En iyi cevabı tüketici verecek
Peki reklamcılar ne diyor, olup bitene? Reklamcılar Derneği Başkanı Aytül Özkan’dan bir eposta aldım, “‘Reklamın iyisi kötüsü olmaz’ veya ‘Her yol mübahtır” biçiminde özetlenebilecek yaklaşımın, mesleğimizin sosyal ve profesyonel sorumluluk kodlarına tümüyle aykırı olduğunu belirtmek isteriz. Pazarlama iletişimi ırka, ulusal kökene, dine, cinsiyete, yaşa, zihinsel ya da bedensel özre veya cinsel tercihlere dayalı ayrımcılığı desteklememeli ya da yapılan ayrımcılığı görmezden gelmemeli, insanlık onuruna saygı göstermelidir” diye başlıyor. “Toplumsal duyarlıklara sırt çeviren, her tür değeri istismar edebilen bir yaratıcılık anlayışı tasvip edilemez” diye bitiriyor. Tabii bu arada “İlgili kurullar, meslek örgütleri üzerine düşeni yaparken aslen en iyi değerlendirme, ödül veya ceza, bizatihi tüketiciler eliyle verilir” diye de bir not düşüyor.
Bu arada izdivaç programlarındaki cinsellik sorularını bile ceza yağmuruna tutan RTÜK’ün bu reklamı sakıncalı bulmaması da şaşırtıcı, değil mi?