20’nci yüzyıla damgasını vuran bir lider de olsanız, bütün dünyaya meydan okumuş da olsanız farketmiyor işte. Yaşlılık zor, çok zor
“Çok uzun ve sıkıcı” dediler ‘Demir Leydi’ filmi için. En kötüsüne baştan hazırlıklıydım. “Depresif, sürekli hastalıktan bahsediyor, sahneler bitmek bilmiyor” dediler. Dinlemedim. Kendim görmek istedim. Çıkışta filmi tek kelimeyle size özetleyebilirim, ‘Acımasız’.
Nereden nereye?
‘Demir Leydi’ gerçekten çok acımasız bir film. Oysa ‘Demir Leydi’ sıfatının sahibi Margaret Thatcher, daha çocukken babasının bakkal dükkanında çalışmaya başlayan, senelerce azimle çalışan, Oxford mezunu bir hukukçu. Siyasete atılıyor, önce muhalefet sonra iktidar oluyor. İngiltere’nin ilk kadın başbakanı.
Böyle güçlü bir kadını hafıza kaybı yaşayan, halüsinasyonlar gören, ölen kocasıyla sürekli konuşan, alzheimer hastası yalnız bir kadına indirgiyorlar. Oysa Thatcher dünyaya meydan okumuş, boşuna ‘Demir leydi’ sıfatını almamış. Lider olabilmek için saçından konuşmasına her konuda kendini eğitimden geçirmiş. Rusya’ya kafa tutmasıyla 20’nci yüzyıla damgasını vurmuş. Tam 11 yıl İngiltere Başbakanı olarak görev yapmış. İlk defa hayattayken bronzdan heykeli yapılıp parlamentoya kendi kahramanı Winston Churchill’in karşısına konulan bir lider. Sonra bir bakıyorsunuz, Thatcher evinde yalnız, zaman zaman bakıcısı da kendisine eşlik ediyor. Çocukları ise uzaklarda, ilgisiz.
Thatcher şimdi 87 yaşında. 85’inci yaşı şerefine Başbakan David Cameron, Downing Street 10 numarada, yani Başbakanlık’ta bir davet vermek istemiş. Ama Thatcher hastalığı yüzünden bu davete katılamamış, aynı nedenle Kate Middleton ve Prens William’ın düğününe de katılamamış.
Meryl Streep filme fazla gelmiş
Filme dönecek olursak, Meryl Streep müthiş bir oyuncu. Karşınızda gerçekten Margaret Thatcher’ın yaşlılığı varmış gibi hissediyorsunuz. Washington Post yazarı Ann Hornaday haklı, “Streep’in oyunculuğu filme fazla geliyor.” Streep, filmi de, Thatcher’ı da ezip geçiyor. Tabii bu oyuncunun değil, yönetmen Phyllida Lloyd ve senarist Abi Morgan’ın hatası.
Keşke artık kurtulsa...
Filmde Thatcher, hummalı çalışma günlerinden birinde kocası Denis’e “Bir çay fincanı yıkarken ölmeyeceğim” diyor, yıllar sonra onu hafızası gidip gelirken bir çay fincanı yıkarken görüyoruz.
Filmden çıkarken herkes aynı şeyi soruyor, “Thatcher hâlâ yaşıyor mu, yoksa öldü mü?” Sonradan akıllı telefonlardan bakılıyor. Evet, Thatcher halen yaşıyor. Tabii buna yaşamak denirse. Bu film onu çoktan öldürmüş. Yaşlılık çok zor. Akıl yerinde olmadıktan sonra hayata tutunmak da çok zor. Zamanında dünyaya meydan okuyan bir lider olsanız bile.
Bırakın böyle bir filme konu olmayı, kimse sevdiklerini bu halde görmek istemiyor. İnsan kendini ne kadar suçlu hissetse de, sevdiklerini böyle hatırlamak da istemiyor. Bazen sırf bu yüzden, bazen de gerçekten böyle görmeye dayanamadığı için sevdiklerinden uzak durmayı tercih ediyor. Hatta durum daha kötüye gittikçe, sevdikleri için “Keşke artık kurtulsa” bile diyebiliyor insan. ‘Demir Leydi’ için de aynen böyle hissediyorsunuz.