İnsanın içi burkuluyor. Huzur- evi’nin bize ilk çağrıştırdığı huzur değil, terkedilmek çünkü.
İlk televizyondan, ilk özel televiyona ekranda olabilmiş çok az kişiden biri Mesut Mertcan... Sesi hâlâ kulaklarımda.
Haberden anladığım kadarıyla Mesut Mertcan’ın iki çocuğu var; “Ankara’da bizimle yaşa” demişler babalarına. Rahatsız etmek istememiş. “İnsan eti taşımak çok ağırdır. Yalnız kaldıkça ihtiyaçlar artıyor” diye bir açıklama yapmış.
Bu haber beni bir düşünceden diğerine savurdu... Sizinle paylaşayım, bakalım neler diyeceksiniz?
***
Yaşlandıkça hayat kalitesi azalıyor.
Doğru.
Çoluğa çocuğa yük olmak istemeyen ama bakıma muhtaç yaşlılarımız için ne yapmalı?
Bu sorunun tek bir cevabı yok ki. İnternette Mertcan haberinin altına yazılan yorumlara baktım. Bir kısmı sadece üzüntü beyan etmiş, bir kısmı evlatları iğnelemiş.
Yargılamak kimsenin haddine değil çünkü herkesin kendine göre bir doğrusu var. Ailenin fertlerini tanımıyoruz, neler yaşadılar bilmiyoruz. Kültürel olarak birlikte yaşamayı, yaşlanmayı seven yapıdayız.
Benim büyüklerim sözkonusu olsa, yanımdan ve gözümün önünden ayırmam. İtiraz da dinlemem ama ben o kadar yaşlanıp elden ayaktan düşsem yalnız olmayı ya da yaşıtlarımın olduğu bir sosyal çevrede yaşamayı tercih ederim gibi geliyor.
***
Bencillik mi, korumacılık mı?
Korumacı ya da hayırlı olacağız diye sevdiklerimizin özgürlüğünü kısıtlıyor olabilir miyiz?
Ya elden ayaktan düşmek ya da huzur- evinde yaşamak içten bir tercihse? Sevgiden kaynaklanan bir bencillik yapıyorsak?
Sağlıklı yaşam konusu özel ilgi alanım diye aileme çektirmediğim kalmadı. Sigara içen aile fertlerine senelerdir savaş açmış vaziyetteyim; en yakınlarım hafta boyu neyi ne kadar yedi, yeterince sebze tüketiyorlar mı, su içiyorlar mı, gözlerim hep üstlerinde.
Niye? Sağlıklı olsunlar. Hasta olmasınlar da beni üzmesinler diye.
Bayağı bir taciz söz konusu anlayacağınız. Bu sayede kısa sürede 15-20 kilo verip, hayata bambaşka bakmaya başlayan akrabalarımın olmasına çok seviniyorum ayrıca.
***
Sizden sizin için yardım istiyoruz.
İstediğini yemek, içmek, vücuduna nasıl davranacağı insanın kendi vereceği karar.
Rahmetli anneannem dünyanın en güzel, bir o kadar da nazlı kadınıydı. Kendi için yararlı ne varsa ağzına süremez; istemez de istemezdi. Bildiğini okudu, ömrünün son 15 yılını düzinelerce hastalıkla uğraşarak geçirdi.
Ağabeylerimize, ablalarımıza, annelerimize, babalarımıza, dedelerimize ve ninelerimize sesleniyorum:
Siz de ne olur kendinize iyi bakın, bizi üzmeyin. Biz sizi çok seviyoruz, hep olabildiğince dinç olasınız istiyoruz.
Siz kendinize, biz size sevgi dolu destekle uzun yıllar boyu neşeyle birlikte yaşasak güzel olmaz mı?
DOLARLAR DOLARLAR...
Bugüne kadar aldığım basın kit’leri içinde yüzümü en çok gülümseten Doritos’unki oldu. Ahşap bir kutu...
İçi ağzına kadar 100 Dolar’lık banknotlarla dolu! (Sahte, tabii) Tam ortada da şahane bir Amerikan futbol topu. Nasıl atacağımı bilmem ama sunum öyle hoş ki, hani futbol oynayasım geldi.
Ulusal Amerikan Futbolu Ligi NFL’nin Super Bowl final karşılaşması, her yıl milyonlarca kişi tarafından izleniyor. Markalar en özel ve pahalı reklamları bu gece için çekiyorlar. Doritos bu sene Türkiye’den katılımcıları davet ediyor; merakı olan bu marka için yaratıcı bir reklam hazırlayacak. Kazanan, bir milyon doların sahibi olacak. Daha da iyisi, Universal Studi- os’da bir yıl süreli iş imkanı.
Özellikle elinden cep telefonunu düşürmeyen, yaratıcı ve mizah anlayışı olan gençlerimiz için iyi eğlence...
Haydi görelim sizi!