Cadde “İNSAN KENDİ ŞANSINI KENDİSİ YARATIR”

“İNSAN KENDİ ŞANSINI KENDİSİ YARATIR”

13.06.2011 - 19:40 | Son Güncellenme:

Henüz 25 yaşında, ama olgun bir kadının özgüveniyle konuşuyor. Zeki, tavizsiz ve cesur. Katolik eğitimini çöpe attı, “Artık ateistim” dedi. Kız arkadaşıyla sarmaş dolaş boy gösterdi. Bu ay onu, korku filmlerinin efsanevi yönetmeni John Carpenter’ı 10 yıl sonra sinemaya döndüren ‘Koğuş’ filminde izleyeceğiz. Amber Heard, Tempo dergisine konuştu

“İNSAN KENDİ ŞANSINI KENDİSİ YARATIR”

* Hikayenizi sizden dinleyelim...
22 Nisan 1986’da Teksas, Austin’da doğdum. Babam müteahhit, annem devlet memuruydu. Lise çağına gelince, orada sıkışıp kalmak istemedim. O sırada en yakın arkadaşımı da trafik kazasında kaybetmiştim. Yeni şeyler denemeli ve belki de, hayatımı tümden değiştirmeliydim. Böylece, New York’a gidip oyunculuk eğitimi aldım. Zaten, birçok yerel reklamda oynamıştım. Sanırım, oyuncu olmaya da o sıralarda karar vermiştim.

* Sıkı bir Katolik eğitimi aldınız. Bu geçiş nasıl oldu? Kolay adapte olabildiniz mi?Enine boyuna düşündükten sonra, karar alır ve arkama bakmadan uygularım. Katolik okulu bana, her şeyin en iyisini, kuralına göre yapmak için gayret etmeyi öğretti. Bu bence, herkes için geçerli bir kural olmalı.

* Peki, sonrasında neler yaptınız?New York günlerimden sonra, şansımı herkes gibi Los Angeles’ta denemek istedim. Bir ajansa kaydoldum ve önemsiz televizyon dizilerinde yan rollerde oynamaya başladım. ‘The O.C.’ ve ‘Hidden Palms’la adımı duyurdum.

* Ve ardından sinema filmleri geldi...Doğru seçimler yaptığıma inanıyorum ve yaptığım hiçbir şeyden asla pişman olmuyorum. İyi ya da kötü... Ayrıca, hırslı ve çok da disiplinliyimdir; çalışırken laf üretmek yerine, sürekli “Kendimi nasıl geliştirebilirim?” diye kafa yorarım. Bu da, ister istemez sizi daha yukarılara taşıyor. Hayatta hiçbir şeyin tamamen tesadüf olduğuna inanmıyorum. Çoğunlukla insan kendi şansını kendi yaratır.

Haberin Devamı

Carpenter’la çalışmak

* Bir projede sizi en çok ne çeker?Oynayacağım karakter ve senaryo çok önemli. Sonra, sırasıyla yönetmen ve oyuncular gelir.

* ‘Koğuş’ (The Ward) filmindeki karakterinizden söz eder misiniz?Bana genellikle sorunlu, asi kız rolleri teklif edilirdi. Fakat, bu kez psikolojik bir gerilimle sinemaseverlerin karşısındayım. Kristen da sorunlu bir karakter, ama önceki rollerime göre fazla zeki. Yaralı ve uyuşturucunun etkisi altındayken akıl hastanesine kaldırılıyor. Geçmişine ait en ufak bir şey hatırlamıyor. Seyirci, Kristen’le birlikte puzzle’ın tüm parçalarını çözecek. Kristen, aslında kendi içindeki dengesizliklerin kurbanı. Ama tüm bu sorunları çözmek için, sadece kendi aklına güvenmek zorunda.

* Size projede çekici gelen neydi?Aslına bakarsanız, “Evet” demem için John Carpenter’ın adı bile yeterliydi. Ama senaryonun da hakkını yememek lazım. Bir gecede soluksuz okudum. Okurken, filmden kareler tek tek gözümde canlanmaya başlayınca, “Tamam, ben Kristen’ım” dedim.

* Korku filmleri üstadı John Carpenter’la çalışmak nasıldı?Bir efsaneyle aynı sette, aynı havayı solumak bile büyük şans. Onunla çalıştığım için çok şanslıyım. Ne istediğini çok iyi bilen ve oyuncusuna hâkim biri. Sizi, siz daha nasıl olduğunu anlamadan, o kadar iyi hazırlayıp yönlendiriyor ki, bir bakmışsınız sahne çoktan çekilmiş bile. Çok keyifli çalıştık. En zor sahneler bile, ustanın sayesinde, kolay geçti diyebilirim.

Haberin Devamı

“Kendimle barışığım”
* Çoğu korku filminde seksi kadın oyuncuları başrollerde görüyoruz. Sizce neden? kendinizi seksi buluyor musunuz?
O zaman ben de size şunu sorayım: Hollywood’da ya da dünyanın pek çok yerinde, başrolde oynayan kaç çirkin kadın gördünüz? İnsanlar perdede güzel kadınları ya da olmak istedikleri tipleri görmek istiyor. Filmi her yönden çekici kılmak için yapımcılar da bunu tercih ediyor. Kendimi seksi buluyorum diyemem. Bunu üçüncü kişilere sormak daha doğru. Ama kendimle barışığım.

* Korku filmlerini sevdiğinizi biliyoruz. Türün en sevdiğiniz örneği hangisi?Korku klasiklerinden oluşan bir DVD koleksiyonum var. Favorilerim ise, ‘Hallowen’, ‘Çığlık’ serisi, ‘Sis’ ve Hitchcock filmleri.

* Biraz da, önümüzdeki dönemde gösterime girecek filminiz ‘The Rum Diary’den bahseder misiniz? Johnny Depp’le çalışmak nasıldı?Bu role, Scarlett Johansson ve Keira Knightley de talipti, ama beni seçtiler. Bu nedenle çok mutluyum. Johnny Depp gibi bir aktörle kamera karşısına geçmek inanılmazdı.

* Hangi yönetmenlerle çalışmak istersiniz?Birden sorulunca insanın aklına fazla seçenek gelmez, ama Woody Allen, Pedro Almodovar, David Fincher ve Martin Scorsese ilk aklıma gelenler.

* Sizi en çok ne sinir eder?Televizyon ve aptal kadınlar. İkisine de uzun süre dayanamıyorum.

* Filminiz ‘Koğuş’ sinemalarda. Türkiye’deki hayranlarınıza neler söylemek istersiniz?Gerilim filmlerinden hoşlananlar kaçırmamalı. Baştan sona her karesini, “Acaba, şimdi ne olacak?” diye, sıkılmadan, bir solukta izleyeceklerine eminim.

Güzellik sırrınız var mı?
Çok özel ya da pahalı markaların kremlerini kullanmıyorum. Arada bir buhar banyosu ve cilt bakımına gidiyorum. Sporu aksatmamaya çalışıyorum; koşuyorum ve bol sıvı tüketiyorum. Zayıflık takıntımsa hiç yok. Ya az yiyeceksiniz ya da yediğinizden fazlasını yakacaksınız. Sanırım, ben yediğimden fazlasını yakıyorum.

Tam bir kitap kurdu
* Ne tür kitapları seversiniz?
Ayn Rand, George Orwell en sevdiğim yazarlar. Politikayla ilgili yazıların dışında, dünya edebiyatını takip etmeyi seviyorum. Sinema klasiklerini de toplamaya çalışıyorum.