11 Ekim’de yeniden vizyona girecek “Kelebeğin Rüyası” filmi seyirciye sürpriz yapacak

Kelebeğin ömrü kısadır ama rüyası öyle olmadı. Geçen şubat ayında vizyona giren ve iki milyon gişe yapan “Kelebeğin Rüyası”, önceki hafta da Los Angeles’ta dünya sinema sektörünün önde gelen isimlerine izlettirildi. Herkes pek beğenmiş. Amaç, Golden Globe ya da Oscar’a aday gösterilmek...
“Kelebeğin Rüyası”nın iki versiyonu olduğunu duymuştum. Yeni değil. Daha film vizyondayken yani geçen şubat ayında, “Her Şey Tadında” adlı programda bunu dile getirmiş, “Keşke onu da vizyona soksalar” demiştim. Çünkü filmin yapım ekibinden izleyenler, ikinci versiyonun biraz daha şiirden uzak, aşka yakın bir hikaye olduğunu söylemişti. Ya da şöyle söyleyeyim, şiir aşkından çok şairlerin aşkı...
Los Angeles’ta hangisi görücüye çıktı bilmiyorum ama 11 Ekim’de yeniden vizyona girecek olanın ikinci versiyon olduğunu öğrendim. Daha önce izlemeyenler için yepyeni bir film, izleyenler içinse, yeni bir aşk rüyası...

Haberin Devamı

CENAZE TÖRENLERİ DOLANDIRICI KAYNIYOR

Tıpkı her canlının öleceği gibi her ölenin en az bir yakını da cenaze işlemleri ve merasimiyle tanışacak. Allah gecinden versin ama eninde sonunda bir gün iş başa düşecek.
Cenaze işlemlerinde belediyeler acayip kolaylık sağlıyor, en önemlisi halden anlıyorlar. Bir de “yazılı olmayan kurallar” arasında yer alan “bahşiş” sistemini tamamen ortadan kaldırmışlar. Teklif bile etseniz, reddediliyorsunuz.
Ama gel gör ki camilerde durum korkunç. Sizin acınız var, hiçbir şey anlamıyorsunuz nasılsa diye gelen dolandırıyor giden dolandırıyor. “Başınız sağ olsun” diye geliyor, onca kişi arasında kimi bile öptüğünü fark etmeden onun da taziyesini alıyorsun. Başlıyor “Allah size uzun ömürler versin” den, çıkıyor “Allah sevdiklerinizden ayırmasın”dan. “Kardeşim ayrıldık işte, onun için buradayız” diyemiyorsun.

Dedektif gibi dilenci
Bir de sanki etraftan vefat eden ve yakınlarıyla ilgili bilgi toplayanlar var. Sonra cenaze sahibinin yanına gidip, vefat edenin isminin arkasına abi/abla gibi samimiyet bildiren ekler koyup, “Bana çok iyiliği dokundu” diye başlıyor. Sen de saf saf dinliyorsun. Senin de o acının içinde tek tesellin, yakının hakkında iyi şeyler söylenmesi. Ellerini tutuyorsun, teşekkür ediyorsun. Bu kez, “Hastayım, ilaçlarımı alacak param yok” numarası...
Başka bir yöntemse çelenkler. Bazı kurumlar var orada, hangisine gönlümüz yakınsa ona bağış yapıyorsunuz, onlar da çelenklerin üzerine bağışçının ismini yazıyor. Kurum zaten sonrasında size bağış yapanların listesini yolluyor. Ama uyanık halkım, o isimleri bir kağıda yazıp sonra da cenaze sahiplerine getirip satıyor.
Ardından, suyu ben dağıttımcılar, resimleri yakalara ben taktımcılar çıkıyor ortaya. Bir kişiye de değil, gözlerine kestirdikleri herkese gidip para istiyor, kapıyı da 100 TL’den açıyorlar. Millet de son görevi yapıyor olmanın sorumluluğu içinde ayıp olmasın diye çıkarıp veriyor. Ve tüm bunlar olurken etrafta engelleyecek tek bir görevli bulunmuyor...
Siz siz olun eğer birinci dereceden cenaze yakını değilseniz, yani aklınız başınızdaysa, gittiğiniz cenazelerde bu dolandırıcı dilencilere göz açtırmayın. Benim bundan sonraki görevlerimden biri bu!

Haberin Devamı