YURTDIŞI RAPORU
Malum, Beyrut bir zamanlar “Doğu’nun Paris’i” olarak bilinirdi. 15 yıl süren iç savaştan, çatışmalardan ve İsrail savaşından sonra o Paris’ten geriye tezatlarla dolu bir şehir kaldı. Bir tarafta yıkılmış ve kurşun delikleriyle dolu binalar, yoksulluk ve çatışma, diğer yanda Batı’daki Corniche el Manara Caddesi’nde yükselen milyon dolarlık gökdelenler, aşırı lüks markalar ve son derece renkli bir gece hayatı.
Her şey bir kenara, Beyrut’a gidip de bu renkli gece hayatının tadına bakmamak olmazdı. Ben de öyle yaptım. Ne de olsa Beyrutluların kendileri de savaş sırasında bile renkli gece hayatlarından ödün vermemiş; canlı eğlencelerle zor günlerini yaşanabilir kılmaya çalışmıştı.
Gece hayatının kalbi
Beyrut’un gece hayatı son yıllarda şehrin doğusundaki Hıristiyan bölgesinde kalan ancak merkeze çok yakın olan “Gemmayzeh” bölgesinde yoğunlaşmış durumda. Burayı bir nevi bizim Beyoğlu’na benzetmek mümkün. Bu cadde sağlı sollu barlar, restoranlar ve gece kulüpleriyle dolu. Barların hepsi de birbirinden güzel ve trendi mekânlar. Çalan yabancı müzikler genelde İstanbul’un bar ve gece kulüplerinde çalanlarla aynı. Bilen bilir, Lübnan yemekleri zaten şahane. İşe bir de İstanbul’la kıyaslanınca içki ve kokteyllerdeki fiyatların uygunluğu girince “değmeyin keyfime” durumu oluyor.
10 gruplu müzikhol
Gittiğim yerler içinde en gösterişli olanı ise “Music Hall” adlı, bir gecede en az 10 farklı grup ve solistin çıktığı gece kulübüydü. Eski bir tiyatrodan dönüştürülen gece kulübü, kırmızı sahne perdesi ve kırmızı rengin hakim olduğu dekorasyonuyla adeta bir “kabareye” benziyordu. Gelen kitle yapısı itibariyle ise bizim Reina-Etiler barları civarına giden kitleyi andırıyordu. Ama niye yalan söyleyeyim, ortam çok eğlenceliydi, öyle ki gecenin sonunda herkes aynı buradaki gibi masalara çıktı. Pistte başlayan dans, masalarda devam etti.
Lübnanlı kadınlar
Beyrut’un gece hayatında en çok dikkatimi çeken şeylerden biri Lübnanlı kadınların aşırı derecede bakımlı ve süslü olmalarıydı. Tamam, güzellikleri dillere destan, gerçekten de özellikle kaşlar-gözler sanki kalemle çizilmiş gibi. Ama o süs, püs, makyaj kimsede yok. Kıyafetlerde, ayakkabıda ya da çantada; mutlaka bir yerlerde bir parıltı var. Ee, bu da Arap kadınlarının şanındandır diyorum.
YURTİÇİ RAPORU
Spor yayınları gözde
Futbol bu ülkede her zaman popüler bir spordu, ancak son yıllarda “NTV Spor” ve “Radyo Spor” gibi sadece spor haberleri ve programlarına yer veren radyo ve televizyonların kurulmasıyla birlikte futbolun yanı sıra diğer spor dallarına olan ilginin de gitgide arttığını görüyoruz.
Bir kere gençler NTV Spor ile Radyo Spor’a bayılıyor. Çünkü bu kuruluşlar hem seviyeli hem eğlenceli yayın yapıyor. NTV’de Rıdvan Dilmen ve Fuat Akdağ gibi konusuna son derece hakim ve objektif duruş sergileyebilen yorumcular var. Ayrıca basketbol, NBA ligi, voleybol, Formula 1, vb. farklı spor dallarından da haberler mevcut.
Radyo Spor ise “Barış Ertül’le Sabah Sporu” gibi popüler programların yanı sıra “Ceza Sahası” gibi futbolun sosyolojik ve hukuki yönlerinin masaya yatırıldığı ilginç ve öğretici programlarla öne çıkıyor.
Söylemeden geçemeyeceğim, bir de tabii yazılarına John Berger’in “Beklenti bedene ait, umutsa ruha” gibi sözleriyle başlayan ve bu minvaldeki felsefi yorumlarıyla futboldan hiç anlamayan bana bile futbol yazısı okutturan yazı işleri müdürümüz Cem Dizdar’ın Fanatik’teki yazıları var! (Kendisi Beşiktaşlıdır, çok güzel bir insandır!...)
Tırışka trend
Tribünleri kışkırtma ve küfürlü konuşmaktan kendini alıkoyamama şeklinde vücut bulan spor yorumculuğu artık bitsin!