Cadde Kalabalık Buda, pahalı Peşte; İŞTE BUDAPEŞTE

Kalabalık Buda, pahalı Peşte; İŞTE BUDAPEŞTE

15.12.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kalabalık Buda, pahalı Peşte; İŞTE BUDAPEŞTE

Kalabalık Buda, pahalı Peşte; İŞTE BUDAPEŞTE



Kalabalık Buda, pahalı Peşte; İŞTE BUDAPEŞTE
Evet efendim, cumartesi günkü yazımda belirttiğim gibi Macaristan’a gittim. İnanın, aklımda bayram tatili yapmak filan yoktu. İzmir’deki anama gidip elini öpecek, hayır duasını alacaktım. Ama 2 yıl önce beni Prag’a davet eden Yeşil Elma Seyahat Acentası’nın genç ve başarılı sahipleri Kaya ile Bora Südoğan’ın daveti üzerine, biraz da sizlere değişiklik olsun diye düştüm yollara. Modanın duayeni Yıldırım Mayruk ve ortağı sevgili Barbaros Şansal’ı da Dubai’ye gideceklerken kandırdım. Onlarla seyahat etmek hoşuma gidiyor, çünkü Barbaros çok iyi bir rehber. Adam sanki ordinaryus. İlk kez gittiği yer bile olsa hemen çözüp ilginç ve marjinal eğlenceyi sunuveriyor bana. 4 gün, 3 gecelik muhteşem bir iş gezisi oldu. Önce Yeşil Elma’dan söz etmek istiyorum. Bugüne değin gerek tek, gerek grup olarak pek çok firma ile seyahat ettim. Paramı da aslan gibi ödedim. Ama en iyilerinden biri, inanın, Yeşil Elma. Budapeşte, Prag, Lizbon, Sicilya, Viyana’ya tur düzenleyen şirketin konuğuydum. Hadi ben konuk olduğum için memnun döndüm diyelim. Yıldırım ile Barbaros kişi başı 279 ve bir de vergi olarak 40’ar dolar ödediler, onlar da aynı memnuniyetle döndüler yurda. Bir kere Yeşil Elma ekibi çok dürüst. Geçen yıl da sevgili Genel Yayın Yönetmenim ve dostum Rifat Ababay aynı şirketle Prag’a gitmişti. Hem de kalabalık bir grupla. İlgiden müthiş memnun kalmışlardı. Şimdi onu kandırabilirsem bir de Budapeşte’ye göndermek istiyorum, bakalım. Biz 25 kişilik bir gruptuk. Dönüş uçağına binerken hepimiz, gözlerimiz dolu dolu, Macaristan’daki rehberimiz gencecik, pırıl pırıl bir delikanlı olan Oğuzhan Tavman’a teşekkür ettik. Oğuzhan’ı ilerde sizlere anlatacağım. Bundan böyle Yeşil Elma favori seyahat acentam. Dilerim beni mahcup etmezler ve aynı başarıyı yaşamları boyunca sürdürürler. Telefon numarası (0212) 249 52 11. Bayramın birinci günü ETS’ye ait Free Bird adlı özel bir uçakla hareket ettik. Aynı uçak ve ekip dönüşte de bizi aldı. Bence böyle özel uçak şirketlerinin çoğalması gerekiyor. Türk Hava Yolları da çok başarılı ama Free Bird’ün hakkını yememek lazım. Havaalanında sosyetenin ünlü mimarlarından Yılmaz Sanlı ve eşi Necla Hanım’ı gördük. Barcelona’ya gidiyorlarmış. Yılmaz Ağabey’i 25 yıldır tanırım. Beni gururlandıran sözleri için kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum. Köşemi satır satır okuyor. Milano ve Barcelona yazılarımı saklamış, "Senin rehberliğinde gezeceğiz" diyor. Sırf o mu? Daha kimler kimler. Seyahat anılarımı toplayıp kitap yapayım diye yayınevlerinden teklifler bile geliyor. Düşünüyorum aslında ama ah vakit! Bu arada Yeşil Elma’nın bizimle birlikte seyahat eden rehberi Lerna Diger’i de unutmamam gerek. Dünya tatlısı bir ufaklık. 22 yaşında ama acayip zeki, seyahat boyunca hepimizin nazını çektiği halde bir kez olsun yüzü asılmadı. Evet; paltolarınızı, kazak ve eldivenlerinizi, şapkalarınızı, berelerinizi valizinize yerleştirin. Gözlerinizi kapatın, uyandığınızda mutluluk duyacaksınız. Size muhteşem bir 4 gün yaşatacağım. Tarihi, zengin doğası, müzeleri, sanat eserleri, gay barları, fahişeleri ve marjinal gece kulüpleriyle farklı bir Budapeşte gezisinde benimle birlikte olacaksınız. Sevgili POSTA, Milliyet İnternet ve Hürriyet Avrupa’daki okurlarım! Hazırsanız, başlıyoruz.

Şehrin acıklı öyküsünden söze gireyim. Bu öyküyü Budapeşte’de yaşayan çok değerli rehber arkadaşımız Uğur Gebeş anlattı. Budapeşte’nin bulunduğu bölgeye ilk olarak Romalılar yerleşmiş. Macarlar ise 896 yılında gelmişler. Krallığa ve Hıristiyanlığa 1000 yılında geçmişler. İlk Macar kralı Szent Istvan, başkentleri Estergon. 1241 yılına kadar da böyle devam etmiş. Moğollar, 1241 yılında krallığı istila etmişler. Zamanın kralı 4. Bela, kraliçeyi ve bütün komutanlarını alarak kaçmış. 4. Bela 1243’de geri dönerek ülkesini kurtarmış. O tarihten itibaren Kale Tepesi’ne kraliyet sarayını inşa ettirerek başkenti Buda yapmış. Şehir, Buda adını Atilla’nın kardeşinden almış. Atilla Batı’da fetihlere gittiğinde yönetimi kardeşi Buda’ya verirmiş. O da ülkeyi iyi yönettiği için Atilla ondan korkmaya başlamış. Bir seferden dönüşte Aquincum kentinin adının değiştirildiğini ve kardeşi Buda’nın şehre kendi adını verdiğini görmüş. Çok kızarak kardeşini öldürtmüş. Şehre Etele adını vermiş. Atilla ölünce halk şehre Buda adını iade etmiş. Şu anda da Atilla adında Budapeşte’de sadece bir sokak var. Daha önceden Buda adı verilen Aquincum şehrine de o tarihten itibaren Obuda (eski Buda) adı konmuş. Osmanlılar 1541’de Buda’yı ele geçirmişler. Ülke Halsburg, Osmanlı ve Transilvanya tarafı olarak üçe ayrılmış. Osmanlılar 1686’da Buda (Budin)’nın yönetimini kaybedince bölgede Avusturya-Macaristan İmparatorluğu devri başlamış. Başkent; Buda, Obuda, Peşte isimlerinin birleşmesinden oluşan Budapeşte adını 1873 yılında almış. Peşte, kireçtaşı ocakları demek. Şehrin girişi çok kötü, peşin davranıp hayal kırıklığına uğramayın. 45-55 metrekarelik Rus lojmanlarında 4-5 kişilik aileler oturuyor. Aslında bütün evler aynı büyüklükte. Binalar çok eski ve kırık-dökük. Tadilata hükümet izin vermiyormuş, değerleri bozulacak diye. Şimdilerde el değmeden, yeni bir sistem geliştirilmiş ve binaların dış cepheleri beyazlatılmaya başlamış. Buralarda yaşayan aileler bu küçücük evlerde köpek besliyorlar. Evinde 2-3 köpeği olan varmış. Ticaretini yapıyorlarmış.
Hatta Türkiye’de Atilla Boronkay’ın çiftliğindeki köpekler cinsmiş, bakıcılarıyla birlikte Macaristan’dan gelmişler. Buda tarihi ve kalabalık. Peşte ise pahalı, lüks ve hareketli. İşte Budapeşte bu iki bölümden meydana geliyor. İlk gün Oğuzhan bize şehir turu yaptırdı. İstanbul-Budapeşte arası uçakla 1.5 saat sürüyor. Bizden bir saat geriler. Para birimi Forint. 1 Forint, 3 milyon lira ediyor. Taksilere dikkat edin, kazık yiyebilirsiniz. En iyisi rehberinizin size verdiği acentadan taksi çağırın. Çünkü oteller bile komisyon aldığı için ücret katlanıyor. Cep telefonlarınızı da kapatın, 6 kat fazla yazıyor. Yankesiciliğin çok yaygın olduğunu söylüyorlar ama çok şükür başımıza bir olay gelmedi. Bir de önünüze kimlik soran sivil polis görünümünde kişiler çıkarsa asla pasaportunuzu vermeyin, yoksa Türk elçiliğine sığınmak zorunda kalırsınız. Pasaportunuzu kapıyorlar. Berlin’den sonra Doğu Avrupa’nın ikinci büyük kenti olan Budapeşte’de hâlâ komünizmin izleri var. Komünizmden 1999’da çıktıkları için yaşlılar alışamamışlar, cumhuriyete karşılar. İktidarda Genç Demokrat Parti, Fides var. Başbakan Urban Viktor 42 yaşında, Cumhurbaşkanı ise Madler Frenz. Kentin kaplıcaları çok ünlü. Komünizm zamanında burada 7 bin Türk yaşıyor ve tekstil işi yapıyormuş. Şu an 2 bin Türk var. Budapeşte’den Viyana’ya çok rahat geçebilirsiniz. Kara yoluyla 3.5 saat sürüyor. Bizim kaldığımız Otel Taverna şehir merkezinde, Vaci Utra 20’deydi. Mutlaka burada kalın, herşey elinizin altında. Rahat barı, restoranı ve kafesi var. Telefon numarası (0361) 485 31 00. Macaristan’ın başkenti Budapeşte aslına bakarsanız bir kültür ve sanat merkezi. Kentteki müzelerin çoğu saat 10.00 ile 18.00 arası açık. Müzelerde yabancılık çekmezsiniz, rehberler var. Budapeşte’yi gezmenin en güzel yolu bence bot turu yapmak. Bir yerden bir yere gitmek için Budapeşte Card adı verilen bir kartınız olması yeterli. Bu kart ile tüm araçlara bedava binebiliyorsunuz. Ayrıca bu kart sahiplerine bazı müzeler bedava. Bazı müzelerde ise yüzde 20 ile yüzde 50 arasında indirim uygulanıyor. Budapest Card 48 ve 72 saat geçerli.

Birinci günkü şehir turumuzda ilk durağımız, 1896’da yapılan Kahramanlar Meydanı’ydı. Burada bir zamanlar 1 Mayıs törenleri yapılırmış. Göbekte bir heykel var. En üstünde Cebrail, sağ elinde taçıyla sembolize edilmiş. Sol elinde ise Katolik haçı var. Ayrıca 7 Macar kabilesini temsilen 7 tane atlı heykel duruyor. Mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri de Gallert Tepesi. Efsanevi çapkın Kazanova’nın evi de bu tepede. St. Stephan’ın kral olduğu zaman yanında bulunan piskopos, Hıristiyanlığı yaymaya çalışmış. Kabul etmeyenler çivili fıçıya konularak bu tepeden atılmış. Viyana’ya rakip olarak yapılan Opera Binası’nda Monteverdi, Scarlatti, Mozart, Beethoven, Rossini, Tchaikovsky, Franz Lizt, Bartok, Kodaly gibi 16 büyük kompozitörün heykeli var. Kentin en büyük, Macaristan’ın ise ikinci büyük katedrali St. Stephan Katedrali, Kraliyet Sarayı, içinde 420 odanın yer aldığı ve Birinci Dünya Savaşı sırasında bombalanan ama bombanın patlamaması sonunda tarihi dokusunu koruyan Parlamento Binası... Atatürk Yolu, 1945’de Budapeşte’yi Nazilerden kurtaran Sovyet ordusu adına dikilen Özgürlük Anıtı, Mathias Kilisesi görülmeye değer diğer yerler. Hepsini gezdim. Yani bunlar, bazı meslekdaşlarımın yaptığı gibi internetten alınmış bilgiler değildir. Dikkatinize! Anlarsınız ya!

Gallert Tepesi’nin en güzel kafelerinden biri olan Mio’da soluklandık. Canımız kahve istedi ama ne yazık ki kahve kültürleri sıfır. Sevgili Yıldırım da hep bundan yakındı. O da oruçtan çıktı ama canının istediği gibi, şöyle mis gibi kokan bir kahve içemedi. Fakat tatlı konusunda rakipsizler, bilesiniz. Bu arada yine aynı tepede bulunan ve Mesut Yılmaz’ın saldırıya uğramasıyla şöhret olan Hilton’da minik bir tur attım. 1976 yılında inşa edilen Hilton Oteli, Macaristan’ın komünist dönemde Batı’ya verdiği ilk tavizlerden biriymiş. Ardından Gül Baba Türbesi’ne gittik. Kanuni Sultan Süleyman, Budin Kalesi’ni aldığında yanında Gül Baba adlı derviş varmış. Bir gün sonra şehit düşmüş. Bunun üzerine Mathias Kilisesi camiye çevrilmiş, dervişin cenaze namazı burada kılınmış. Girişte bir heykeli var, minicik bir adam. Anısına bir de türbe yapılmış ve bahçesine Isparta’dan özel gül fidanları getirilip dikilmiş. Mutlaka gidin. Ben önceden bilgi edindiğim için bahçemden bir gül alıp ayak ucuna diktim. Türbenin içinde İznik çinileri var. Otele dönüşte Budapeşte’nin en meşhur pastane-kafesi olan, Vaci Utca Meydanı’ndaki Gerbeaud’a gittik. 1858 yılından kalan bina görülmeye değer. 7 salonu var. Biri VIP. Alt katta ise şık bir restoran ve birahane yer alıyor. Biraları kendileri yapıyorlar. Burada ‘şomlayigaluşka’ adlı bir Macar tatlısı var, tatmayana acırım. Fiyatlar Türkiye’ye oranla ehven. Efendim, vaktiniz kalırsa aşağıda açık adreslerini belirttiğim güzellikleri de şöyle bir gezin. Yarına kendinizi hazırlayın, daha ne güzelliklerden söz edeceğiz, bilemezsiniz. Güzel günler sizin, artanlar benim olsun. Sevgiyle kalın.

Aquincum Müzesi: Pazartesi hariç her gün 10:00-17:00 arası açık. Yaklaşık 2000 yıl önce inşa edilmiş olan bu tarihi yapı kesinlikle görülmeye değer. Özellikle büyüleyici mozayiği ve taş oymaları sizi cezbedecek.
Vidampark: 14. V†rosliget Caddesi. Budapeşte’nin en büyük eğlence parkı. Yıl boyunca açık olan park, kış aylarında sadece belirli saatler arasında açık.
Pesti Vigadó: Vigadó tér 5. Cadde. 1865’de inşa edilen yapı Budapeşte’nin ikinci önemli konser salonu olarak bilinmekte. Haziran-eylül ayları arasında dünyanın dört bir yanından gelen sanatçılar burada konserler veriyorlar
Állat-es Növenkert ve Varosliget: 14. Cadde. Avrupa’daki en güzel hayvanat ve botanik bahçelerinden biri. Kurulalı 100 yıldan fazla olmuş. Városliget ise Budapeşte’nin tarihsel ve kültürel açıdan ikinci önemli parkı.

Yazara e-mail: