31.12.2010 - 01:12 | Son Güncellenme:
KÜLTÜR SANAT SERVİSİ
Dünyaca tanınmış foto muhabiri Ara Güler’in, 1952’de Kumkapı’da çektiği fotoğraflar ve yaptığı söyleşiler, Aras Yayıncılık tarafından ‘Kumkapı Ermeni Balıkçıları’ adıyla yayımlandı. Kitapta usta fotoğrafçının objektifinden çıkmış ve bazıları bugüne değin hiç yayımlanmamış 56 fotoğraf yer alıyor.
1928’de İstanbul’da doğan, Türkiye’de fotoğrafçılığın uluslararası alanda ün kazanmış en önemli temsilcisi Ara Güler’in ilk gazetecilik başarısı olan bu foto-röportaj, 21-26 Mayıs 1952 tarihlerinde, Ermenice Jamanak gazetesinde ‘Kumkapui hay tzıgnorsnerun hed’ (Kumkapı Ermeni Balıkçılarıyla Birlikte) başlığıyla altı günlük bir yazı dizisi olarak yayımlanmıştı. Kitap ise, bu Ermenice yazı dizisinin Türkçe ve İngilizce çevirileriyle birlikte üç dilli olarak yeniden basımı.
Önsöz Murat Belge’ye ait
Ara Güler, Kumkapı’da yaşadığı deneyimi ve çektiği fotoğrafları şu sözlerle anlatıyor: “Yıl 1952, Kumkapı hâlâ ufak bir balıkçı köyüdür, İstanbul ise sularla çevrili bir kıyı şehri. Birkaç yıl sonra sahil yolu yapılınca bu şirin balıkçı limanı büsbütün başka bir biçim alacak. Ama o zaman bunun böyle olacağını kimse bilmiyor, tahmin edemiyordu; ne balıkçılar, ne balıkçı reisleri, ne Kumkapı halkı, ne de ben... İşte bu siyah-beyaz fotoğraflar çoktan yitmiş olan bir dünyanın belki de tek tanıklarıdır.”
Kumkapı’nın ve İstanbul’un çehresinin son 50 yılda hızla değişmesi nedeniyle artık son bulmuş bir yaşantıyı anlatan bu çalışma, balıkçılara ve balıkçılığın çevresinde dönen günlük hayata son kez tanıklık ediyor.
Gece karanlığında denize çıkıp gün ağarırken dönen ve balıkları goygoycularla paylaşan, geriye kalanları balık haline götüren, günün ilk saatlerinde İstanbul’un minareli siluetine doğru ilerlerleyen bu balıkçılar, farklı bir duruşa sahipti.
Kitabın önsözünü yazan Murat Belge, bu farklılığı şu sözlerle tanımlıyor: “Bu, herhalde, denizle bu kadar haşır neşir olmaktan gelen bir şey, çünkü deniz de tıka basa romansla, mistisizmle dolu. Tehlikesi, fırtınası, bir yandan da güzelliği, çekiciliği... Orada binbir meşakkat içinde, o balıkları tutmak ve tabii bu sessiz ve pırıltılı yaratıkların şiirselliği... Bunlarla örülü bir hayat normal olarak maddi bakımdan yokluk, yoksunlukla doludur, ama onun kazandırdığı şiirsellik de başka hiçbir yerde bulunmaz. Oturmuş, sessiz sakin balık ağlarında açılmış delikleri örerek onaran kadınların manzarası da ne kadar olağanüstü, ne kadar etkileyicidir.”