Lig maçları başladı, Lig TV’nin naklen yayınları da... Peki izleyici için ne önemli? Neye para veriyor? Takımı öncelikli ama bir de seyir zevki diye bir olay var. Bunun da baş aktörü statlardır. Türkiye’de maç oynanan statları bırakın çekim açılarını filan görüntüsüyle kasaba standardından kurtulmuş değil. Yani atletizm pistinde itfaiye aracıyla ambulansın yan yana durduğu statlar.
Peki canlı yayın için işkence haline gelen statlar hangileri. Dört stat başı çekiyor; Ankara 19 Mayıs, Eskişehir Atatürk Stadı, Atatürk Olimpiyat Stadı ve yeni birinci lige çıkan Mersin İdmanyurdu’nun stadı. Bu statların sorunları özellikle HD çekilen yayınlarda stat ışıklarının yetersizliği ve kamera pozisyonlarının yerleşimindeki sıkıntı. Mersin’in statında ışıklar hâlâ yokmuş.
Tabii bir de yayınların keyifli olduğu statlar var. TT Arena, Şükrü Saracoğlu, Avni Aker ve Kayseri Kadir Has... İnönü Stadı’nda bile sorun yaşanıyormuş.
DİZİNİN YAZMASI GELİYOR!
‘Al Yazmalım’ dizisi bu sene aslında yazmalarıyla adından çok söz ettirecek. Özge Özpirinçci’nin taktığı yazmadan özel olarak hazırlanmış. Yakında dükkanlarda “Asya’nın taktığı yazmalar” diye satılmaya başlar. Bu yılın flaş takı ve giysilerinin arasına bu dizinin yazması da girecek, görürsünüz.
REHBERiM
BALYOZA BAKMAK!
TRT’nin ‘dezenformasyon programı’ eleştirisini sık sık alan ‘Büyük Takip’i takip etmek lazım. “Karşı taraf ne diyormuş” gibi çok sıradan bir duyguyla da olsa. Mesela 12 Eylül’de uygulanan Bayrak Hareket Planı ile Balyoz Planı arasındaki benzerlikleri görmek için. Ya da “Bakalım nasıl bağlamışlar işi” sorusuna yanıt bulmak için için! (TRT HABER/20.50)
FARKLI BiR AYRINTI
AYVALIK’TA KÜFÜRLÜ KAFE!
Böyle şeylere burada yer vermek pek tarzım değildir. Konserler vesilesiyle gittiğimiz yerlerin küçük ayrıntılarını haber niteliği taşıdığı ölçüde paylaşırım. Deniziçi, Ayvalık’ta. Geçen cuma güzel beldemizdeki festivalin finalinin yapmak için konsere gittik. Moğollar’la birlikte keyifli bir konser verdik.
Ertesi gün Hindistan’dan ticaret yapan bir tüccarın yaptırdığı 1830-35 yıllarından günümüze gelen tarihi binanın denize bakan kahvesinde bir kahvaltı yapayım dedim. Şöyle denize nazır. Gittim. Kahvaltı geldi. Deniziçi Cafe’nin tanıtım metninde şöyle yazıyor; “Sabah saatlerinde güneşin doğuşunu seyredip kahvaltınızı yaparken...”
Böyle bir metni okuyunca, romantik bir ortamda kahvaltı edeceğinizi sanırsınız değil mi? Oysa önümüze bakkaldan alınmış tereyağ, bal, reçel kutularından oluşmuş her daim ‘keyifsiz kahvaltı’ tabağına örnek mönü geldi. Şaşırdım. Fiyatını sordum 9.5 TL. Üç zeytin bir yumurta bir de saydığım küçük kutular. Parayı verdim, kalktım.
Bir adamın önünden geçiyordum bir de yanında garson vardı. İstanbulluları kazıklamak için bu kahvaltıyı verdiklerini söyleyerek yürüdüm. Arkamdan galiz küfürler saymaya başladı. Bunun üzerine döndüm. Ayvalık gibi bir yerde kahvaltının peynir, bal, tereyağında yumurtasıyla bir farklılığının olması gerektiğinden filan bahsederken vatandaş, üzerime doğru gelmeye başladı. Hiç beklemedikleri bir tepki olduğundan eminim. Alışmışlar bu ‘sözde kahvaltıyı’ millete kakalamaya. Ve bir yumruk uzaklığında karşı karşıya kaldık. Araya garson girdi. Ben oradan ayrıldım. Sanırım kendisi rahatladı.
Ayvalık’tan bu anlayıştaki esnaf temizlenmeli. Ayvalık’ın en meşhur mekanında standart buysa ne diyebilirim. Ancak yediğim küfürle kalırım!
Evet sabah saatlerinde kahvaltınızı yaparken simidinizi balıklarla paylaşmanın mutluluğunu sunduğunu iddia eden bu Deniziçi Cafe’de başka mutlulukları yaşamanız böyle mümkün olabiliyor! Bilginize...