08.10.2011 - 21:45 | Son Güncellenme:
Yazı: Pınar Çelikel
Bembeyaz teni, yeşil gözleri, siyah saçlarıyla, geçen yıllardaki kötü kadın imajından masum kıza doğru belirgin bir geçiş yapmış Deniz Çakır. Gözlerindeki pırıltı, hareketlerindeki heyecansa aynı. Türk Sineması’nın kült filmlerinden ‘İffet’e adını veren rol için oldukça sadeleşirken, bu görsel sadeleşmeye ruhsal bir sakinlik de eşlik ediyor sanki.
Geçen sezon ortasında ‘Yaprak Dökümü’ bitince başlayan tatili sadece altı ay süren güzel oyuncu, bu sürece bir film (geçen ay vizyona giren 40’ta rol aldı), kısa bir tatil, bir de fotoğraf sergisi projesi sığdırmış. Her ne kadar aklında yeni bir dizi fikri olmasa da İffet’e “Hayır” diyememiş. “Bu bir dizi olduğu için yan karakterler de hikayenin kendisi kadar güçlü. İlk bölümlerde özellikle ‘aşk’ı hissettirmeye çalışıyoruz ki sonrasında izleyiciler için intikam sahneleri inandırıcı olsun. Bir taraftan aşk, ihtiras, intikam var ama diğer yandan da bu tam bir mahalle dizisi. Benim de hoşuma giden bu zaten” diyen Deniz Çakır, kendi bakış açısından şöyle anlatıyor İffet’i: “Namus kavramını irdelediği için inanılmaz bir sosyal içeriği var dizinin. Lay lay lom bir aşk hikayesi değil. Günümüzde kadının gördüğü cinsel ve fiziksel tacizler, şiddet o kadar fazla ki! Bunların görülmesi, hakkında konuşulması, çözüme giden önemli adımlar. Diğer yandan anlattığımız her ne kadar bir dram da olsa eğlenceli yanları var. Mahallede yaşanan sevinçler, komik olaylar.”
‘İffet’in intikamından korkun”Bu diziden önce Türk halkının en sevdiği kötü kadınlar listesinde ilk sıralarda olan Çakır, İffet’le en sevilen mahalle kızına doğru giderken, “O kadar emin olmayın İffet’in intikamından korkun!” diyor ve bir kahkaha atıyor.
İki dizi arasında üzerinde çalıştığı Rabarba isimli fotoğraf projesi için
140 kadar seslendirme sanatçısını dublaj yaparken fotoğraflarını çeken Çakır, şimdilerde bu çalışmayı sergiye dönüştürmek için görüşmelerini sürdürüyor. “Fotoğraflarını çektiklerim arasında Mehmet Ali Erbil gibi çok iyi tanınan isimler de var, sadece seslerini tanıdığımız tiyatro kökenli sanatçılar da var. Serdal Güzel isimli fotoğrafçı arkadaşımın fikriydi ve birlikte ilerledik. Uzun zamandır proje hazır ama bir boşluk bulamadığım için insanlarla buluşturamıyoruz. Bu aynı zamanda bir sergi projesi ve sergide bir de belgesel film olacak. Bir boşluğa ihtiyacım var bunun için. Laf olsun diye geçiştirmek istemiyorum.” Bu ara sete makinesini götüremese de hikaye ve karakterler iyice oturunca tıpkı ‘Yaprak Dökümü’ gibi İffet’in setini de fotoğraflamayı planlıyor Çakır.
“Evimde zaman geçirmeyi seviyorum”
Evinde kendi kendine zaman geçirmeyi çok sevdiğini söyleyen oyuncu, “Evde kendi kendime zaman geçirmeyi çok seviyorum. Kitaplarım, müziklerim. Orası benim kalem ve adım attıktan sonra çok huzurlu hissetmeliyim. Dizinin çekimleri Silivri’de olmasına rağmen birkaç saatliğine bile olsa koşa koşa evime dönüyorum. Yatağımda uyumak ve evimde uyanmak benim için çok önemli” diyor. Evinde en sevdiği bölüm yatak odası. Evinin üst katına yayılan bu odayı sadece uyumak için kullanmıyor. Çalışma masası, kütüphanesi, makyaj masası, giyinme dolabı, dinlendiği kanepesi hepsi bu mekanda bir arada. Eğer hava güzelse bu odanın açıldığı terastan içeri girmiyor.
“Kendimce bir stilim var ve buna uygun olan şekilde modayı takip etmeyi seviyorum. Kendi kendime kombinler yapıyorum,” diyor. “Şunu giyerim, bunu giymem” gibi keskin kararları yok. Ruh haline göre değişiyor kendi modasının renkleri ve stilleri. Genellikte rahatlıktan yana. Belli dönemlerde belli renklerin tutkunu olabiliyor. “Moru uzun süre üzerimden çıkarmazken şimdi morla alakam yok. O dönemki ruh halimle ilgiliydi bu. Sanırım daha depresif ve enerjik zamanlarımda tercih ettim bu rengi. Son zamanlarda daha soft renkler var hayatımda. Aynı zamanda ruhumdaki dinginleşmeyi de fark ediyorum. Bu ara griler, siyahlar, beyazlar arasında gidip geliyorum” diyor.
Çakır için alışveriş tek başına çıkılması gereken, ciddi bir aktivite. “En iyi arkadaşımla bile çıkmaktan zevk almam” diyecek kadar ciddi bu konuda. İkinci bir onaya ihtiyaç duymuyor. Bir mağazaya girdiği zaman önce gözleriyle içeride neler olduğunu tarıyor, kendine uygun parçaları belirliyor. Sonra eline alıp inceliyor ve denemeden satın alıyor ya da yerine bırakıyor.
Yazının tamamını Instyle dergisinde bulabilirsiniz.