Cumartesi Basketbolun Hulusi Kentmen’i

Basketbolun Hulusi Kentmen’i

14.09.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Basketbolun Hulusi Kentmen’i

Basketbolun Hulusi Kentmen’i



Basketbolun Hulusi Kentmen’i


12 Dev Adam’ın Dünya Şampiyonası maçlarını izleyenler Batur abi ya da "orijinal" adıyla Mehmet Baturalp’in tok ama yumuşak sesine aşina. 1936 doğumu Baturalp’in basketbol bilgisi okul takımı, kulüp oyunculuğu ve antrenörlük günlerini de kapsayan 54 yıllık tecrübeden oluşuyor. Bunun son otuz yılında Karaköy’deki Batur Kırtasiye de var. Ortağı Emin Arpapay ile yürüttükleri, otuz metrekarelik dükkanda geçiriyor günlerini. ABD’den döneli daha bir tam gün bile olmadan işinin başında. Basketbol geçmişini, yorumculuğu ve 12 Dev Adam’ı anlatıyor. Konuşurken arada bir "Hoşgeldin Batur abi"lere cevap veriyor; telefonda gelen 200 kalem, 200 silgi siparişini unutmamak için deftere not alıyor.

‘Altyapıyı çok iyi takip ederim’
Maçlarda "Haydi Mirsad", "Yapma be Kerem çocuğum" gibi heyecanlı ifadeleriniz oluyor bazen. Antrenörlük dönemleriniz mi geliyor aklınıza?
Ben maçı yaşarım. Maç öncesi ders çalışıp rakipleri incelerim. Bizim takımı zaten biliyorum. İddialı biçimde söyleyebilirim ki, altyapıyı en iyi takip eden benim. Maçlarda da kendimi antrenör yerine koyuyorum, o yüzden o tip şeyler çıkıyor ağzımdan. Belki çirkin oluyor ama art niyetsizim, maça oyuncularla beraber konsantre oluyorum.

Altyapıyı nasıl takip ediyorsunuz? Salonlara falan mı gidiyorsunuz?
Tabii. Yıldız takımın, küçük takımın maçlarına giderim. Kendi kulüplerinde oynayan oyuncuları bilmeyen idarecilerden daha iyiyim. Laf olsun diye söylemiyorum, böyle konuşmalar geçti başımdan. "Abi nereden biliyorsun?" diye soruyorlar. "Siz de takip edin, siz de bilirsiniz" diyorum ben de.

Murat Kosova ile bir uyum yakaladınız sanki.
Murat sporu çok iyi takip eden biri. Basketbol dışında hem futbolu hem atletizmi iyi biliyor. Onunla çok iyi anlaşıyoruz. Baba-oğul gibiyiz. Murat benim oğlumdan daha küçük.

Kosova’nın bazı fazla heyecanlı yorumlardan sonra NTV tarafından dinlenmeye alındığı söylendi.
Hiç öyle bir şey olmadı. Bir kez İbrahim’e yapılan bir faul için rakip oyuncuya "katil" dedi, ama hemen ardından hem izleyiciden hem rakipten özür diledi. O çok beyefendi bir çocuk.

Sizin de tarafsızlığınızı yitirdiğiniz oluyor mu?
Şöyle cevap vereyim. Harun Erdenay doğduğu zaman babası bizim evdeydi. Benim yanında öğrendi baba olduğunu. Ayrıca, İbrahim’in babası arkadaşım. Ama onlar kötü savunma yaptıklarında "Harun ve İbrahim kötü, o yüzden maçı kaybediyoruz" diye bağıra bağıra söylüyorum.

İzleyicilerden gelen tepkiler nasıl?
İnternette "Basketbolun Hulusi Kentmen’i" demişler benim için. Memnun oldum. O da babacan rollere çıkardı. Bir de "Kaya’yı (Peker) bu kadar övüyorsun, babası mısın?" diye sordular. Ben hepsinin babasıyım, hepsini evladım gibi seviyorum.


Dünya Şampiyonası’nda milli takım için çok şey yazıldı. Sarı saçlar, takım içindeki çekişmeler, eşleriyle gezmeler, 100 dolar harcırah tartışması vs.
100 dolar hikayesi yalan. Bu çocuklar öyle paralar için problem çıkaracak insanlar değil. İbrahim’i, Harun’u çok iyi tanıyorum. Aldıkları harcırahları malzemecilere, masörlere dağıtan çocuklar. Ama tabii yenilgiler geldiği zaman böyle magazin konular ortaya çıkar. Maalesef Türk insanı abartıya meraklı. 12 Dev Adam’ı da biz yarattık. Bunlar da genç çocuklar. Ne oldum delisi oldular. Saçlarını sarıya boyatma falan...

Siz de uzun yıllar antrenörlük yaptınız. Saçlarını boyamalarına nasıl tepki gösterirdiniz?
Ben tasvip etmez, yapmamaları isterdim. Ama yapsalardı da ses çıkarmazdım. Şunu unutmamak gerek. Harun hariç bu çocukların hepsinin yaşları 20-25 arasında. Yani en az 5-6 yıl hizmet edecek potansiyele sahipler. Bunları korumamız lazım.

Peki takımın beklentileri karşılayamamasındaki temel sebep neydi?
Saha bir vitrin. O vitrinde kendilerini göstermek için egolarına teslim oluyorlar. Genç oldukları için bunun dozu biraz daha yüksek oluyor. Lider pozisyonunda geçinen bazı oyuncuların egoları işin şeklini değiştirdi. Onlar birbirleriyle çatıştılar.
Ama bu bir takım sporu. Bizim takımımızın da Indianapolis’teki tek eksiği hücumda ve savunmada paylaşmayı bilememeleriydi.

Aydın Örs de bir hayli eleştirildi.
Dünyanın her yerinde böyledir. Galibiyetler oyuncuların, mağlubiyetler antrenörlerindir.
Ama bence Aydın Örs takımın başında kalmalı.


Dördüncü sınıfta Darüşşafaka’ya girdim. Yatılı olduğum için spordan başka yapılacak bir şey yoktu. Önce futbol, sonra voleybol, ardından basketbol oynadım. Voleybol ve basketbolda ortaokullar arasında İstanbul şampiyonu olduk.
Sınıfımızda üç tane Mehmet vardı. Birine adıyla, ötekine göbek adıyla, bana da soyadımla hitap etmeye başladılar. Baturalp uzun olduğu için "alp" kısmı da atıldı, sadece Batur kaldı. İnsanlar adımı Batur Baturalp zannederdi.
Hatta annem kızardı, "Nereden çıktı bu Batur?" diye. Şimdi "Batur abi" diyorlar, hoşuma gidiyor açıkçası.
Lisede tamamen basketbola döndüm. O dönemde okulun basket kulübü de kuruldu. Hem okulda hem kulüpte oynuyordum. 10, 11 ve 12’nci sınıfta İstanbul liseler basketbol şampiyonu olduk. Diğer kulüp oyuncuları saç uzatırdı, biz ise okulun kuralı olarak üç numara saçlarla çıkardık maça.
1955’te Fenerbahçe’ye transfer oldum, basketbolu 1968’de orada bıraktım. Askerde Harp Okulu’nun takımıyla Ankara şampiyonluğu yaşadık. Bıraktığım yıl antrenör oldum, İTÜ’ye ilk şampiyonluğunu kazandırdım. Daha sonra Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş’ı çalıştırdım.
Milli takımı çalıştırdığım dönemde tarihimizde ilk kez Avrupa sekizincisi olduk. Eczacıbaşı’nın başına geçtiğim zaman çok genç bir kadromuz vardı. Herkesin "Küme düşer" dediği takımla iki sene üst üste şampiyon olduk. Paşabahçe’yle de kulübün ilk kupasını kazandık.
Basketbol hayatımın en enteresan olayı, hem Kemal Erdenay’a hem de oğlu Harun Erdenay’a antrenörlük yapmam oldu. Kemal’le İTÜ’de ve milli takımda çalıştık. Harun da Paşabahçe’de ve yine milli takımda oyuncumdu.