Cumartesi Bu yazıyı turizm bakanı okumasın

Bu yazıyı turizm bakanı okumasın

14.07.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bu yazıyı turizm bakanı okumasın

Bu yazıyı turizm bakanı okumasın

Bu yazıyı turizm bakanı okumasın

Sarıkız'ın Anıları

Çünkü artık çok geç. Beğenmediğimiz sağcı İstanbul belediye başkanı işi başlattı. İşten kastım Haliç kıyısında kurulan park içinde yer alan çok önemli bir tanıtım projesi. Türkiye’nin ünlü tarihi merkezlerinin küçük ölçekli maketleri. Mesela Ayasofya, mesela Aspendos. Yıllar önce benzeri bir projeyle Turizm Bakanlığı’nda Fermani Bey’in huzuruna çıkmıştım. Benim önerimde 450 adet tarihi eser vardı. Antalya ya da İstanbul’da, havaalanlarına yakın bir sahada kurulacak bu "Maket Türkiye" ile turist bilgilendirilecekti. Bire bir hazırlanan bu maketlerin çekilen fotoğraflarıyla insanlar memleketlerine dönünce eşin dostun da haberi olacaktı haliyle. İlk 50 eser hemen yapılacak, diğer üniteler sponsorların katkısıyla 5 yıl içinde tamamlanacaktı. Fıldır fıldır mavi gözleriyle bir süre baktıktan sonra Fermani Bey "Huzurumdan çekilebilirsiniz" dedi. "Bu iş kalıp sistemiyle olacak, istediğiniz bölümden bir tane daha kopyalayıp yurtdışı tanıtımlarda da kullanabilirsiniz" diyecek oldum, cevabı "İnan ki çekilebilirsiniz" şeklinde oldu. "Cenajans’a ne cevap veririm?" diye düşünmüş olacak ki fuarlarda yurdumuz; Türkish lokum, Güngör Bayrak’ın kahve tepsisi ve Pamukkale’nin afişiyle tanıtılmaya devam etti. Şimdi bu projeyi eloğlu akıl etmiş ve Haliç de başlatmış. Helal olsun. Kutluyorum. Bende fikir bitmez. Fatih Terim’in İtalya başbakanını ne yapıp yapıp Türkiye’ye peşinde bir basın ordusuyla getirmesini de zaten Sn. Gürtuna’ya teklif ediyorum. Fermani hazretlerini de merak ediyorsanız ne yapar diye, bakanlık huzur bulsun diye Singapur’a sürgüne gitti. 1996’nın o günkü dürüst Turizm Bakanlığı kadrosuna hiç yakışmıyordu zaten. Ama azimli, Danıştay’a başvurdu. Bu sefer müsteşar olmak istiyormuş. Memleketlisi Sn. Şanlıoğlu’nun da gayretleriyle. Bu macera nasıl olsa devam edecek. Ben bu arada yeri gelmişken bir de Sn. Tayyip Erdoğan’ı kutlamak istiyorum. Otobüslerin üzerine reklam alarak, belediye kasasına yüzlerce doların girmesine önayak olduğu için, aynı reklamı İstanbul’da dolaşan 5 bin minibüsün üzerine koymayı beceremeyen Minibüsler Odası Başkanı Ali Kemal Aktürk ve kabilesine ise söyleyecek laf bulamıyorum.

Ooh, tatil varmış!
Bu haftaki yazıyı Tekirdağ’da bir yaz evinde sabahın sekizinde yazıyorum. Deniz karşımda, evin çocukları da tepemde. Bütün yörenin tanıdığı Çebiler’den Ahmet’in hüzün dolu yuvasından. Avanta yiyen gazeteci gibi değil, 40 yıllık dostum olduğu için buradayım. Medya mensubu eski koca Arda’dan aldığım ilk ders budur: "Hiçbir davete gitmeyeceksin, tükenmez kalemin dışında hediye kabul etmeyeceksin" demişti bana. (Bu yüzden cep telefonum Ericsson’un kömürle çalışan ilk modeli) "Çünkü ilerde adam bir halt eder, yazamazsın." Allah’tan Ahmet bu konuda sağlam adamdır, istese istese bir çiğ börek ister, o da emri olur. (İnanmayacaksınız ama ailenin en küçüğü Cem -eline kalem verdim, resim çizsin de sesini kessin diye -kakasını yapan adamlar çiziyor kağıda kenar süsü şeklinde. "Bu buraya s..ıyor, bu buraya s..ıyor" diye de konuşuyor bir taraftan. Benim yazamadıklarım mı malum oldu çocuğa nedir?)
Biraz da Sn. Öksüz’den söz edip size iyi haftalar dilemeyi düşünüyorum. Yazıyı yazdığım bu pazartesi sabahında henüz IMF bize verilmesi düşünülen kredi için toplanamamıştı. Sn. Öksüz (bir gün yanlış yazıvericem), Kemal Derviş’in, önerdiği isimleri kabul etmediğinden -ki bunlardan biri de bildiğiniz gibi Faruk Eczacıbaşı idi- şu bizim krediler bir türlü gelemiyor. Sn. Bahçeli durumdan memnundur herhalde, Derviş halkın gözünde puan kaybediyor. Seçimlerde yine rakipsizler. Bir taş iki kuş durumu.
Faruk Bey’i tanımam. Ama dürüst ve çalışkan birisi olduğunu bilirim. Hele de bir Türkiye aşığı olan zarif eşinin "Çocuklarımı Amerika’da doğurmam, ben Türk’üm" dediğini öğrendikten sonra, Faruk Bey’in bu teklife hayır demesine ayrıca üzüldüm. Keşke Telekom yönetiminde yer alsaydı.




CUMARTESİ