Cumartesi Denetim şart!

Denetim şart!

22.04.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Mezun olduk, işe girdik, o ev depremde yıkıldı, iş değiştirdik... Bir de dönüp ardımıza baktık ki atık meselesi hâlâ aynı yerde!

Denetim şart

tubakyol@yahoo.com Ya da, eğer bir ihtimal becerip de Hacettepe'ye girersem, Ankara'da ne yapar ki insan, hem nükleer enerji de kolay bir hadise değil -kaderime razı olup hayvanlar gibi çalışacak, kendimi bilime adayacaktım."Yetiş bacım, gel, bakan ol"Şimdi yani ben, Amerika'da falan bir üniversitede, nükleer teknolojiler üzerine çalışıyor olabilirdim.Merkez Bankası'nın başına geçsin diye çağırılan Kemal Derviş misali, Sinop'ta yapılması planlanan nükleer enerji santralinin başına geçeyim diye beni çağırırlar mıydı acaba: "Yetiş bacım!"Sonra beni enerji bakanı yaparlardı belki. Derviş'i bakan yaptılar ya, benim neyim eksik? Beni önerecek Ankara temsilcisi bir gazeteci eksik! Canım ben de Hacettepe'de okurken belki birkaç gazeteci ile tanışmış olurdum. Atık borsasına mı girsem?Böyle olmadı.Boğaziçi'ne girdim ve tam da planladığım gibi yıllarca ense yaptım. Fakat işte ne kadar uzatırsam uzatayım, mezuniyet yaklaştı...İzmit'te, Dilşen teyzenin (Lostar) ne yazık ki 99 depreminde ağır hasar gören ve sonra yıkılan o şahane evine çöktüğümüz bir hafta sonu, yine böyle hep birlikte koltuklara, yerlere yayılmışız, Dilşen teyze de bize bir "büyük" ciddiyetiyle mezuniyetten sonra neler yapabileceğimizi sıralıyordu.Ebru'ya rehberlik yapmasını önerdi. Bana da atık borsasını anlattı. Şimdi hatırlıyorum da, ta o zamanlar bile, bu atık meselesiyle ilgili devletin illa ki birtakım düzenlemeler yapacağını, denetimlerin getirileceğini söylüyordu. Ya da işte ümit ediyordu. Bu memlekette de illa ki bir gün bu meselelere el atılacak, standartlar belirlenecekti tabii."Borsa" falan pek havalı, herhalde paralı, geleceği de parlak bir iş gibi görünmüştü bana. "Güzelmiş" dedim ben, "Önce mezun olayım da... Kısır yapalım mı?"Yüzde 90'ı nereye gidiyor?Biz bunları konuşurken atık borsası vardı demek ki ama işlevsel değildi. Türkiye'deki ilk ve tek lisanslı atık bertaraf tesisi olan İZAYDAŞ yoktu daha; 96'da kuruldu. Ki kendi yaptıkları açıklamaya göre bu "ilk ve tek tesis" Türkiye'de açığa çıkan 1 milyon ton tehlikeli atığın sadece 100 bin tonunu bertaraf ediyor. 900 bin ton tehlikeli atık nereye gidiyor?Dağa, bayıra, denize, dereye; benim, sizin burnumuzun dibine!Atık standartları, düzenlemeler, denetim, yasal yaptırımlar... Şimdi şimdi, o da Tuzla'da bulunan variller yüzünden konuşuluyor. O da Çevre Bakanı bir hışım açıklamalar yaptı diye. Yoksa her yıl böyle variller bulunur Türkiye'de. Geçen yıl da Formula 1 Pisti'nin orada 15 varil bulunmuştu mesela. Daha oraya buraya atılmış, tespit edilmeyi bekleyen yüz binlerce ton zehirli atık var ortalıkta. Rakamlar öyle diyor.Dilşen teyzeyi aradım tabii. "İyi ki size uyup da şu atık işlerine girmemişim. Sürünecektim" dedim.O hâlâ "Denetim şart" diyor. Tabii tabii, ona ne şüphe! Şirketlerin her yıl "atık beyan formu" verdiklerini anlattı, "denetim"de ısrarlı.Dilşen teyze iş güvenliği mühendisi. Biz 90'da tanıştık. Demek ki 16 yıldır "denetim" bekliyor. Ümit işte!* * *Ebru mezun olunca, Dilşen teyzenin dediği gibi rehber olmadı, basına girdi. Benim de basına girme sebebimdir kendileri. Fakat sonra bir günde karar verdi, istifa etti, gitti rehberliğe başladı; iyi mi?Dilşen teyzenin bir bildiği var demek ki. Yine de ben şu saatten sonra atık borsasına girsem girsem ancak "atık" olarak girerim, değil mi? Üniversite sınavında ilk tercihim nükleer enerji mühendisliğiydi. Hacettepe. Diğerleri Boğaziçi'ydi. İki yol belirlemiştim kendime. Ya Boğaziçi'nde okuyacaktım, artık hangi bölüm olursa ve Boğaz'a nazır ense yaparak, mümkün olan en uzun zamanda mezun olacaktım. Diplomayı alınca da... Kısmet! Yönetmen Fatih Akın yeni filmini Trabzon'un Çamburnu köyünde çekecek, dedesinin köyünde. Filmine mekan ararken gidiyor bu köye, aşık oluyor. Sonra öğreniyor ki köyün tepesinde eskiden bakır madeni olan alana Çevre Bakanlığı tarafından tüm Doğu Karadeniz'in çöpü konacak. AKP'li belediye hükümete dava açmış engellemek için, kaybetmiş.Peki Fatih Akın ne yapacak?Milliyet Pazar'da, Melis Alphan'a anlatmıştı bu meseleyi. "Bunun için AİHM'e gidebilirim. Bunu vatan için, toprağım için yapıyorum" diyordu Akın, "Anayasa çöplüğün etrafındaki bir kilometrelik alanda yaşam alanı olamayacağını söylüyor. Burada ise 50 metre ileride yerleşim var."Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek , Tuzla'da bulunan varillerle ilgili halka sitem etti: "Batı'da, değil bu boyutta kirlilik, sokağın gelişigüzel kirletilmiş olması halinde vatandaş kendi görevini yapar, ilgili birimlere bildirir. Nedense bu noktada biz gerekli hassasiyeti göstermiyoruz."Buyrun, Fatih Akın dedesinin köyü için "gerekli hassasiyeti" gösteriyor. "Madem ben Fatih Akın'ım, madem ünlü bir yönetmenim, madem oralıyım, bu avantajı kullanmak istiyorum" diyor.Bakalım, hükümet ne diyecek? Dedesinin köyü için AİHM yolunda Türkiye'de "Tatlı Bela" adıyla gösterilmişti. Erin Brockovich adında bir kadının bir kasabada şehir suyu nedeniyle zehirlenen insanlar olduğunu fark etmesini ve olayın üzerine gitmesini anlatıyordu. Kadının karşısında dev bir şirket vardı tabii. Yine de -film icabı değil, gerçek hayatta da- kazanan Erin oldu.Türkiye'nin, bırakın köylerini, kasabalarını, neredeyse her kentinin ortasından bir "boklu dere" akar mesela. Sırf kokusu yüzünden bile olsa, insanlar ayağa kalksa ya... Daha yeni Malatya'da binlerce insan ishal nedeniyle hastanelere başvurdu. İçme suyu temiz çıktı ama... Sahi, niye ishal olmuştu o kadar insan? Tuzla'da bulunan varillerden toprağa, suya ne kadar zehir karıştı? Ve diğer zehirli atıkların da peşine düşülecek mi?Türkiye'nin her karış toprağından bir Erin çıksa, ancak öyle başedebiliriz bunca pislikle...Sonra da Fatih Akın tüm bu yerli Erin'lerin filmini çeker. Bir de Oscar'ı aldık mı, bir taşla kaç kuş; süper! Haydi yerli Erin'ler, belki Fatih Akın da filminizi çeker Yerli zehirli atıklar zaten bertaraf edilemezken, bir de üstüne Türkiye'nin Avrupa'nın zehirli atık çöplüğü olduğuna dair işaretler var. Karadeniz kıyısına vuran zehirli atık dolu varilleri hatırlarsınız belki. İtalya'ya ait olan bu atıklar Romanya'ya gidiyordu esasında ama Romanya kendi yasaları çerçevesinde bu "yükü" reddedince, taşıyıcı firma varilleri 1987'de mi, 1988'de mi ne, Karadeniz'e atıvermişti. Sonra bu variller Sinop'ta falan kıyıya vurdu. Ulla gemisi de İspanya'dan aldığı zehirli atık yükünü Cezayir'e götürüyordu. Cezayir kabul etmeyince bu gemi de başımıza kalmıştı. İskenderun'a demir attı... Ve orada, zehirli atıkları ile birlikte battı!Geçen yıl Formula 1 Pisti'nin yakınlarında ortaya çıkan variller de Rusya ve Fransa çıkışlıydı.Romanya kabul etmiyor, Cezayir kabul etmiyor... Türkiye? Tamam, misafirperver bir ülkeyiz ama bu kadarı da biraz fazla! Hoş geldiniz zehirli atıklar, buyrun, şöyle buyrun... Avrupa'da pet şişede su alsanız, şişe için depozit ödüyorsunuz. Herkes çöplerini ayırıyor; kağıt, şişe vesaire... Biz? Çok zenginiz ya, geri dönüşümle falan ne uğraş'caz? Depresyondayım. manik depresif köşe