Cumartesi Haydi artık açıklayayım!

Haydi artık açıklayayım!

19.04.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Haydi artık açıklayayım

İlk bildiğim, dedem Naci'nin soyadı olan Yürür'dü. Kendimi onun kızı sanıyordum. Annem ve babam ben çok küçükken ayrıldığı için ve babamı tanımadığımdan bir süre (ilkokul dörde kadar) bununla idare ettim. Nüfus kağıdımı hiç göremedim tabii. Dört yaşındaydım, insanların lakapları olduğunu da bu arada öğrendim. En iyisi size bütün bunları bir masalmış gibi anlatayım. Kolay değil, bir çocuğun kendine "kimlik arayışının" naçar çırpınmalarıdır anlatacaklarım. Dört yaşımda filanmışım, öz babam beni kaçırmaya gelirmiş. Ayağımda çoraplarımla motosikletinin önüne koyar, basarmış gaza. Ben de avaz avaz ağlarmışım. Arkamdan koca bir ev halkı, 38 yaşındaki anneannem, 21 yaşındaki annem, dayı ve teyzelerim; yaşları 17, 14, 12 ve en küçüğü 4. Yani benimle yaşıt. Her olayda annem bayılırmış, anneannemin tansiyonu çıkarmış, çoluk çocuk perişan. Derken dedeme haber vermişler. Naci bey işini bırakıp olayın üstüne gelmiş. Ve bekleşen polislere demiş ki, "Alın bu deyyusu buradan". Yine bir gün ön bahçede oynarken kara bir motosiklet aşağıdan kaptırmış geliyor... Ben hemen merdiven altına kaçmışım... Ama araç durmamış, devam etmiş yoluna. Benim cüce dayı bağırmış, "Geel, bu bizim deyyus değil başka deyyus". Böylece "Tosun" soyadımla tanışmışım. Ama öğrenmem, Diyarbakır Mehmetçik İlkokulu'na başladığım gündür. Annemin (ablam sanıyordum) ikinci eşi ile evlenip tayinlerinin çıktığı ve anacığımın özlemime dayanamayıp beni de yanında götürdüğü o güzelim şehir. Okuldaki idarecilere benim gerçek hikayem anlatılamadığı için itiraf zamanı geldi ve soyadım bundan böyle Tosun'du. Dilim kabul etti ama beynim hep unuttu yeni soyadımı. Yazılı sınavlarda, ben kağıdımın sol üst köşesine hep Yürür yazmaya devam ettim. Sınıf öğretmenimin ve arkadaşlarımın "Bu kız salak mı, soyadını şaşırıyor" bakışları altında.Daha sonraki yıllar ikinci babamın adını kullandım: "Akı". Babamdan ve soyadımdan çok memnundum çünkü. Sonra İstanbul'a geldik ve TGSYO'yu (Bugünkü M.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi) kazandım. Ve o yaz evlendim. Çok güzel yeşil gözleri, siyah saçları vardı ve müthiş güzel tango yapıyordu. Üstelik de soyadı "Torun"du. Okulun sekreterinin işi kolay oldu. S harfini R ile değiştiriverdi. Ama bir yıl sonra ben yeşil gözlerin değil aradaki 15 yaşın daha önemli olduğunu anlayıp boşanınca... Yine çıktım okul sekreterine, kız yine aldı tipeksi eline, bizim R yine oldu S...Sonra uzun bir süre soyadımı elletmedim kimseye. Ta ki, gazeteci Arda Uskan'la tanışana kadar. Arda annesi Simin ve üvey babası Adnan Benk ile birlikte yaşıyordu. Öz babası İlhami Uskan'ı küçük yaşta kaybetmişti (Ki bu soyadı -ayrılmamıza rağmen- ben bile büyük bir gururla taşırım). Ve Adnan abi 30 yıl Arda'ya babalık etmişti. Onların büyük desteği ve arzusuyla başlayan evliliğimiz -çoğu okurumun bildiği gibi- 8 yıl önce bitti. Ama bize müthiş yakışıklı bir meyve vererek. Bu arada ben bu meyveye hamile kalınca, Adnan abi soyadını bizim aileye verdi. Arda'yı evlat edinerek... Soyadımız Benk oldu böylece. Baba-oğul onlar bu şekil devam ededursun, ben son bir kudurukluk daha yapıp yine evlendim. Bu kez ben soyadımı Demirkol yapıp, yazmam burada uygun kaçmayacak ama mutlaka aklınızdan geçecek bir fiille mükafatlandırıldım! Kendileri hani şu Sarıkız'da adı geçen iblis kardeş. Hani en son G-Mall'u yakmaya kalkan dekorcu. Şu anda Tosun'u ve bazen de Uskan'ı kullanıyorum. Adıma gelince... Sadece Selda... (Yanımda çalışan Zeliha bir grup seçkin misafirime hizmet ediyor. Bizim kibar konuk sordu: "Sizin beyefendi ne iş yaparlar?" Zeliş tepsiyi adamın burnuna sokup "Ah begim, o gadder güzel sorun ki, genel müdür diyesim geldi. Ama benim herif sakatatçı" demişti. Ben de size kimliğimle ilgili çok daha hoş birini "söylemek isterdim" inanın.) Not: "Cancana nedir?" soruma gelen cevaplarınız müthiş. Anneler Günü, romanınızın adı vs. diye tahminlerde bulunuyorsunuz ama hiçbiri değil. Daha büyük düşünün, yurt çapında, ulus çapında mesela... Yazara e-mail Sarıkız'ı yazmaya başladığım günden beri, her iki mektuptan biri "Kimsiniz?"di, biliyorsunuz. Ben de hep bunun önemli olmadığını söyledim. İnanmadınız, sürekli "bildik biri" olduğumu iddia ettiniz. Buyurun bakalım kim haklıymış. Önce kendimi tanıtmaya soyadımdan başlayayım ki bunlar sanıldığı gibi bir-iki tane değildir. Doğduğum günden bu yana sürekli değişmiştir.