Cumartesi Jean de artık bir statü simgesi

Jean de artık bir statü simgesi

04.03.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Jean de artık bir statü simgesi

İlk zamanlarda sadece işçi sınıfı erkeklerinin giydiği jean çok geçmeden ressamlar, sanatçılar, 1940'larda motosikletçiler, 50'lerde solcular, 60'larda ise hippiler tarafından benimsendi. Tüm bu gruplar tutucu, orta sınıf ve tüketime yönelik Amerikan toplumunun karşı safındaydı. Alt kültürlerin onu giymeyi tercih ettiği ilk yıllarda jean, moda kavramının tam karşısında yer alıyordu. Demokrasi, sıradanlık, sadelik, sınıfsızlık, iddiasızlık ve özgür ruhlu, kendine güvenen kovboyun yaşadığı Batı yakası romantizmini çağrıştırıyordu. Eşitlik simgesiydi. 70'lerde Avrupa pazarına girmesiyle beraber, bu kavramlardan arınıp Avrupa'nın önemli tasarım markalarının etiketleriyle fahiş fiyatlara satılmaya başlandı. İşte kraliçe burada devreye giriyor. Şüphesiz o da jean'in evriminden nasibini aldı. Jean hâlâ 1,46 dolara satılıyor olsaydı, bunlardan bir tane edinir miydi dersiniz? Evet, neredeyse 100 yıl boyunca sınıfsızlığın simgesi olan jean ne yazık ki bugün bir statü simgesi haline geldi. Etiketine bakın yeter. Geçtiğimiz hafta ülkemizi ziyaret eden Kraliçe Rania'nın ziyaret nedeninden çok giysileri konuşuldu. Jean'iyle sokağa çıktı, yadırganmadı. Almanya'dan ABD'ye göç eden Levi Strauss'un icadı olan jean 1800'lerin sonunda Kaliforniya'da altın arayıcıları tarafından giyiliyordu. 1879'da, bir jean'in fiyatı 1,46 dolardı. Artık terliği olmayanı dövüyorlar neredeyse. Eskiden şıpıdık şıpıdık sokakta dolaşılmazken, bugün artık gece kulüplerine bile terlikle gidenler var. Bünyesinde 20 marka barındıran Terteks firmasının Yönetim Kurulu Başkanı Sinan Öncel "Terlik bir ihtiyaçtır, hükümdarlığı bitmez" demiş. Oysa artık terlik bir ihtiyaç olmaktan çıkıp arzu nesnesine dönüştü. Öyle olmasaydı markalar tanıtımları için Gisele Bündchen ve Roberto Carlos gibi ünlüleri kullanıyor olmazlardı herhalde. O meşhur "Kırmızı Ayakkabılar" masalını hatırlayın. Yoksul kız rugan ayakkabıları ayağına geçirdiği an dans etmeye başlar. Kim bilir, belki siz de Bündchen ve Carlos'un terliklerini giydiğinizde ayağınız yerden kesilir. Terliğin hükümdarlığı Kate Hoey İngiltere'de İşçi Partisi'nden bir milletvekili. Fincanlarının üzerinde tilki resimleri var, bardak altlıklarında "Avroya hayır" yazıyor, parlamentodaki avlanma yanlısı söylemleriyle biliniyor. Hoey geçtiğimiz hafta Daily Telegraph'ta yer alan, "Gucci saat taktığı ve sahte kürk yakalı ceket giydiği"ni yazan habere bir düzeltme metni gönderdi: "Kürk gerçekti, Gucci saat ise sahte." Hoey'ninki gibi markaların birebir taklit ürünlerini satmanın yasalara aykırı olduğunu söylemeye gerek yok herhalde. Benzeri durumlarda büyük markalar dava açmaktan geri durmuyor. Louis Vuitton her yıl bin taklit davasıyla uğraşıyor. Bugün dünya çapında sahte ürün pazarı 250 milyar dolar (330 milyar YTL) değerinde. İşin üzücü yanı, sahte Gucci saatleri üretenler, ürünlerin dağıtımında kara para aklama şebekelerini kullanan ciddi suçlular. İnsanlar bu sahte ürünleri almasalardı, bu paralar sosyal sorumluluk projelerine ciddi katkılarda bulunabilirdi. Sahte Gucci saat almak doğru bir hareket değil. Tabii gerçek kürk giymek de. Sahte Gucci saat ve gerçek kürk Paris Hilton ismini ilk ne zaman duyduğunuzu hatırlasanıza. Büyük olasılıkla hatırlamıyorsunuzdur. Farkında bile olmadan hayatımızın içinde bulduk onu. Ne bir şarkıcı ne bir oyuncu... Hilton otellerinin varisi ancak onun gibi yüzlerce zengin kızı var etrafta. Adlarını duymuyoruz çünkü gözümüze sokmuyorlar. Hilton normalde bir kızın hayatını mahvedecek şeyler yaparak var oldu aslında. Bkz: Paris Hilton pornosu. İyi yetiştirilmiş kızlardan beklenen ketumluğun izine rastlanmıyor onda. Bulabildiği en kısa elbiseyi üzerine geçirip yakındaki bir kırmızı halıda alıyor soluğu. En son Londra Moda Haftası'nı (Julian Macdonald'ın defilesinde modellik yaptı) ve Brit Awards'u onurlandırdı. Giysilerine deli gibi para harcıyor, bir giydiğini bir daha giymiyor. Buna karşın ilk fırsatta üzerinden atmaya bakıyor. Katıldığı partilerde mutlaka masanın üzerinde dans edip kendini teşhir ediyor (Dünyada Hilton'un külodunu görmeyen kaldı mı acaba?). Ne giyerse giysin, son moda giysilere ne kadar para dökerse döksün, bu onu tarz sahibi yapamıyor işte. Çünkü tarz kıyafetlerden çok duruşla ilgili bir şey. Hilton'da ise duruştan iz yok. Para, tarz sahibi olmaya yeter mi? Alışveriş ettiği markalara herkesin "hücum etmesi" üzerine bu markalardan artık giyecek bir şey bulamadığından şikayet eden "Kurtlar Vadisi"nin Polat'ı Necati Şaşmaz, yeni modacısının ismini açıklamamaya karar vermiş. Dönem dönem televizyonda saltanat süren figürlerin yarattığı trendlerden nasibimizi aldık. "Asmalı Konak"ın Sümbül hanımıyla aynı adı taşıyan eşarplar üretildi; kadınlar İpek Tuzcuoğlu gibi gözlerine sürme çekti; Gülben Ergen'den esinlenilerek "dadı bornozu" üretildi; Seymen Ağa yüzükleri vitrinlerde yerini aldı. Oysa henüz markaların Polat serisini ya da sokakta yakalarında tuğrayla gezenleri göremedik. Belki hiç değilse o parlak takım elbisesini şarkıcı Arto falan giyiyordur. Şu anda sadece gelip geçici bir popüler kültür kahramanı olan Necati Şaşmaz bir moda ikonu olduğunu düşünerek biraz kendi kendine gelin güvey oluyor galiba. malphan@milliyet.com.tr Polat markalı ürünler nerede?