Dünya Kovid, ütopik kurgu ile distopyayı birleştirdi

Kovid, ütopik kurgu ile distopyayı birleştirdi

01.11.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:

.

Kovid, ütopik kurgu ile distopyayı birleştirdi

Malumunuz olduğu üzere Belçika hükümeti yeni nesil koronavirüsle (Kovid-19) etkin bir şekilde mücadele edebilmek için bir kez daha tecrit kurallarına başvurdu. Vaka sayılarında yaşanan artışlar, hastanelerde yoğun bakım ünitelerinin doluluk oranı Başbakan Alexandre de Croo ve hükümet üyelerini bu kararı almaya ‘zorladı’. Aslında salgın ortaya çıktığı tarihten bu yana Batı Avrupa ülkelerindeki hükümetler ortalama 10 günde bir yeni tedbirler açıkladılar. İlk haftalardaki bocalama döneminin ardından aslında aşı bulunana kadar virüsle ne şekilde mücadele edilmesi gerektiği de açıklık kazanmıştı. 

Haberin Devamı

Sosyal mesafe, hijyen kuralları ve maske, virüsün bulaşmasını yavaşlatan üç önemli etken olarak tespit edildi. Ayrıca salgının odak noktalarını kısmen veya tamamen tecrit ederek, bulaşma oranı da düşürülebildi. Ancak Belçika’da Kovid-19’un baş gösterdiği tarihten bu yana iktidar olan iki hükümet de bu parametrelere maalesef öncelik vermedi. Aksine Kovid-19’la mücadelede  20’ye yakın parametreyi göz önünde bulundurarak karar almaya çalıştı. Hatta federal bir yapıya sahip olmasına rağmen, bölge meclisleri ve bölgesel yetkililer de karar alma sürecine dahil edildi. Karar sürecinde değerlendirilen sadece kamu sağlığına yönelik parametreler olmasıydı, ancak siyasi parametreler de maalesef devreye girdi. Başta siyasi olmak üzere, ekonomik, sosyal ve kamu sağlığı ile Belçika’nın siyasi yapısına dayalı parametreleri göz önünde bulundurarak alınan kararlar da ne etkili, ne de sürdürülebilir olabiliyorlar. Biraz AB’nin
dış politikası gibi...

Haberin Devamı

AB’nin dış politika alanında uzlaşı ile almaya çalıştığı kararların pek bir etkileri yok. Nitelikli oy çoğunluğu ile uluslararası ticaret ve iç pazarda aldıkları kararlar ise tartışılmayacak kadar etkili ve olumlu. NATO’ya bakacak olursak eğer, kararlar oydaşma ile alınsa bile, fiiliyatta ABD ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 6 ülkenin görüş birliğine vardığı konular, çok marjinal bir durum olmadığı sürece, hızlıca karara bağlanabiliyor. Oysa NATO’da teoride 30 ülke bulunuyor. Konumuz Belçika, ancak Fransa, İspanya gibi ülkeler için geçerli olduğu kadar Almanya için de geçerli. Zira Kovid-19 salgınının ulaştığı ‘şiddet’, hükümetlerin de buna karşı almış oldukları ‘çok şiddetli’ önlemlere dönüşüyor ve
bu önlemler de hakikaten çok dikkat çekici.

Ütopik kurgu ile distopik kurgu arasındaki farkın da zaman bileşenindeki ölçütü sanki yok oluyor. 16. yüzyılda Thomas More’un ideal bir toplum romanından yola çıkarsak, ütopyayı gerçekleşmesi olanaksız çarpıcı bir düşünce olarak da tarif edebiliriz. Distopyada ise kurgu, gelecek bir zaman diliminde kötü bir hayatı, otoriter bir ortamı baskıcı bir ortamı tarif eder. Bu kavramlardan yola çıkarsak eğer düne kadar kamu kaynaklarının şirketlere veya halka aktarılmasını distopik bir kurgu olarak tarif eden Liberal demokratlar, Kovid-19’la mücadele çerçevesinde tecrit kurallarının ekonomiye etkisini hafifletmek amacıyla para musluğunu neredeyse sınırsızca açma kararı aldılar.

Haberin Devamı

Totaliter rejimlerim ütopyası olarak hayal ettikleri, insanların temel özgürlüklerini kontrol etme yetkisi, özgürlükçü insanlar için distopik bir kurgudur. Bu distopik kurguyu hayata geçirme ‘şansına nail’ olanlar ise yine Fransa ve Belçika gibi iktidarda olan ‘liberal demokrat’ hükümetler ile İspanya’daki        sosyal demokrat azınlık hükümeti oldu.

Bu çerçevede Belçika Kovid-19 salgınının sona ermemesine, hükümetlerin tecrit kurallarını olağanüstü hafifletme kararı almaları, sınırların açılmasına yeşil ışık yakmaları, mesleki ve sosyal çıkar gruplarının çoğunluğunu tatmin çabasına gitmeleri neden oldu. Bir kez daha tecrit kuralları ile karşı karşıyayız maalesef. Oysa Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, bir yandan danışarak, diğer yandan da sağduyuya dayalı çok cesur kararlar aldı. Bu sayede Kovid-19’a karşı savaşı neredeyse kazandı. Üstelik sandıklara gidip genel seçimlerde yeniden seçilebildi. Bunu da ütopya ile distopyayı karıştırmadan sağduyulu ve cesur kararlar alarak başarabildi. Soljenitsyne’in 1978 yılında Harvard’da cesaret üzerine yaptığı konuşmasında da yer aldığı üzere, bireysel haklar ile toplumsal haklar arasında ince denge çok önemli. Hayati konularda karar alabilmek için biraz kendi tabularını da yıkarak cesur olmasını bilmek gerekiyor.