Dünya Tartışmalı bir miras bıraktı...

Tartışmalı bir miras bıraktı...

27.03.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:

ABD’nin ilk kadın dışişleri bakanı Madeleine Albright, göçmen bir siyasetçi olarak tarihte iz bırakırken, kariyerinde, Balkanlar'daki soykırım ve etnik temizliğe karşı duruşu kadar, Ruanda ve Irak’taki tutumuyla tartışmalı da bir miras bıraktı

Tartışmalı bir miras bıraktı...

Fatma G. Kabasakallı - ABD’nin ilk kadın dışişleri bakanı Madeleine Albright, geçtiğimiz hafta hayatını kaybetti. ABD iç ve dış siyasetinin dikkat çeken, güçlü bir kadın siması olmasının yanında, uluslararası çaptaki krizler dönemine adını yazdırmış bir siyasetçi olan Albright, Soğuk Savaş sonrası geriye sadece ABD’nin askeri süper güç olarak kaldığı dönemde, Bill Clinton yönetiminde yer almıştı.

Haberin Devamı

Çek bir ailenin çocuğu olarak 1937 yılında Prag’da doğan Albright’ın babası diplomattı. Önce Nazilerden Londra’ya kaçan, ardından ülkesine dönse de hükümeti deviren komünist rejimden tekrar kaçmak zorunda kalan ailesiyle 11 yaşında ABD’ye göç eden Albright, kariyeri boyunca geldiği yer ve göçmen olmasıyla gurur duydu, her zaman göçmenlerin ülkenin zenginliği olduğunu savundu. Ailesinin aslında Yahudi olduğunu, Nazi baskısından dolayı Katolik Hristiyanlığı tercih ettiğini ise 59 yaşında Dışişleri Bakanı olarak yemin etmeden birkaç gün önce, "Washington Post" sayesinde öğrendi.

Albright’ın pişmanlıkları

Albright’ın kariyerindeki ilk sıçrama, Bill Clinton’un göreve gelmesinden hemen sonra, 1991'de ABD’nin Birleşmiş Milletler (BM) Büyükelçisi olmasıyla gerçekleşti. Bu sadeyede Amerikan kamuoyu ve dünya diplomasisi, güçlü bir kadın diplomatla tanışmış ancak aynı zamanda Albright’ın tartışmalı kararları ve bugüne uzanan “pişmanlıkları” da gündeme gelmeye başlamıştı.

Haberin Devamı

Tartışmalı bir miras bıraktı...

Somali, Ruanda ve Irak politikaları nedeniyle Albright dönemi Amerikan dış politikasına eleştiriler damgasını vururken, ABD, Bosna, Kosova, Haiti, Kuzey İrlanda ve Ortadoğu’da bölgesel çatışmalar dönemi boyunca aktif bir diplomasi yürüttü. Nitekim Albright, hayatını yazdığı biyografi kitabında, en büyük pişmanlığının Ruanda’da yaşanan soykırıma karşı daha erken harekete geçilmemesi olduğunu yazacaktı. 1992-1995 yılları arasında katliamların, etnik yıkımın yaşandığı Bosna savaşında ise, BM Büyükelçisi olarak her ne kadar Sırplara karşı sert yanıt vermeyi savunsa da, ABD yönetiminin “yanar döner” politikalarıyla mücadele edememiş, Washington'un Bosna’da yaşanan soykırıma karşı müdahalesi geç ve oldukça sınırlı olmuştu.

Öte yandan Albright’ın Balkanlardaki mirası, Bosna ve Kosova gibi ülkelerde alkışlarla karşılanırken, Sırbistan’da ise adının bir yılana verildiği belirtiliyor.

Tartışmalı bir miras bıraktı...

‘Madeleine’in Savaşı’

Bill Clinton’ın ikinci dönem ABD başkanı olmasıyla Madeleine Albright da ülkesinin ilk kadın dışişleri bakanı oldu. Bakanlığı döneminde, halkın, Amerikan dış politikasını anlaması gerektiğini savundu. Görevi boyunca NATO’nun özellikle Doğu Avrupa’da genişlemesini savunan Albright, Macaristan, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nin İttifak’a katılımında başrol oynadı. Albright’ın 1999'da Yugoslav kuvvetlerinin Arnavutlara saldırılarına son vermek amacıyla NATO’nun düzenlendiği bombalamanın en büyük savunucusu olması nedeniyle, Amerika’daki Cumhuriyetçiler, Kosova’daki
savaşı “Madeleine’in Savaşı” olarak adlandırıyordu.

Haberin Devamı

Bununla birlikte Irak’ta milyonlarca Müslümanın aç kalmasına yol açan yaptırımların arkasında durması, onun ABD Dışişleri Bakanlığı’nda ilk defa Ramazan’ı kutlama geleneğini başlatmasını önemsiz kıldı. Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgalinin ardından Irak’a uygulanan sert yaptırımlar nedeniyle hayatını kaybeden yarım milyon Iraklı çocukla ilgili bir televizyon programında yaptığı yorum ise, onun mirasına en büyük lekeyi bıraktı.

1996 yılındaki röportajda, Albright’ın Irak’ta yarım milyon çocuğun ölmesine değdi mi sorusuna, “Bu çok zor bir seçimdi ancak bu bedele değdiğini düşünüyorum!” demesi, tüm dünyada hafızalara kazındı. Her ne kadar kitabında, söylediklerine yönelik “Hata ve yanlıştı” ifadelerini kullansa da, Albright’ın ölen çocuklar için, Ruanda’daki katliamla ilgili dile getirdiği “pişmanlığı” açıkça ifade etmemesi ve bu derece “soğuk ve acımasız tutumu” ölümünün ardından en çok dile getirilen konu oldu.

Haberin Devamı

Göçmen geçmişi

Doğu Avrupa ülkesinden kaçan bir ailenin çocuğu olarak, otoriter rejimlerin hemen her formuna karşı duran Albright’ın göçmen geçmişi, diplomatik kariyerini de şekillendirdi. Albright, diplomasinin arka yollarına sıkça başvurmasıyla tanınırken, Clinton dönemi dış politikasında kimi zaman sert Amerikan müdahaleciliği kimi zaman da ihtiyaç anında eksik kalan adımlar gibi tutarsızlıklar nedeniyle hayli eleştirildi. 84 yaşında hayatını kaybeden Madeleine Albright, Amerika’da olduğu kadar tüm dünyada da arkasında güçlü fakat tartışmalı bir mirası bırakarak bu dünyadan ayrıldı.

Haberin Devamı

Albright’ın broşlu mesajları

Madeleine Albright, erkek egemen bir siyasi dünyanın içinde kariyerinin yanı sıra broşlarıyla da dikkat çekti. Diplomatik ziyaretlerinde kullandığı broşları, siyasi iletişimin bir parçası oldu. Bu özelliğine dair bir kitap da yazan Albright, görüşmelerinde siyasi duruşunu ve düşüncelerini broşla anlatırdı. İlk olarak Saddam Hüseyin’i ziyaretinde yılan şeklinde bir broşla başladı “broşlu mesajlarına.”

İyi giden görüşmelerde çiçekler, kelebekler ve balonlar, kötü giden durumlarda ise böcek broşlarını takmıştı. Rusların ofisine dinleme amaçlı bir “böcek” yerleştirdiğini öğrenmesinin ardından Ruslarla ilk görüşmesinde büyük bir “böcek broşu”, Hafız Esad’la görüşmesinde Suriye halkına samimiyetini göstermek için “aslan” broşu tercih etmişti. Clinton’un Putin’le görüşmesin eşlik ederken “görmedim, duymadım, söylemedim” mesajını veren “üç maymunlu broş” takması ise neredeyse diplomatik krize neden oluyordu. Albright, bir röportajında, Putin’in bu maymunları neden taktığı sorusuna, “Çeçenistan politikanızdan dolayı” yanıtını verdiğinde ise aniden soğuk rüzgarların estiğini belirtmişti.