21.09.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
FATMA GÜLÇİN KABASAKALLI - Almanya’da 26 Eylül’deki seçimler öncesi yapılan anketlerde hızlı bir düşüş sergiledikten sonra tekrar toparlamaya başlayan Hıristiyan Birlik partilerinin (CDU/CSU) adayı Armin Laschet, Milliyet’e samimi bir röportaj verdi. Almanya’da insanların pek çok açıdan Türkleri anlayamadığını ancak kendisinin böyle bir problemi olmadığını kaydeden Laschet, Türklerin yaşadığı ayrımcılığın da farkında olduğuna dikkat çekti. İşte Laschet’in Milliyet’e verdiği yanıtlar:
- Seçimlerde sona yaklaşıldı. CDU/CSU oylarında düşüş gösteren anketleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok sayıda anket var. İyi ya da kötü olsa da, bunlar üzerine yorum yapmıyorum. Birlik partileri olarak (CDU ve CSU) hedefimiz anketleri değil seçimleri kazanmak ve bu da milyonlarca oy demek. Her oyun önemi var. SPD, Yeşiller Partisi ve Sol Parti’den farklı olarak, mücadele etmeye ve Almanya’yı pandemi sonrasında yeni bir büyüme seviyesine çıkaracağımıza ikna etmeye devam etmek zorundayız. Ve yine onlardan farklı olarak, güvenilir uluslararası ilişkileri savunacağız.
‘Türkler ülkenin parçası’
- Almanya seçimlerinde Türk toplumunun sizin ve elbette partiniz için önemi nedir?
Almanya’daki Türk toplumu, en büyük göçmen grup ve bu yüzden seçimlerle ilgili de büyük öneme sahipler. Oy verme haklarını kullanmalarını istiyorum. Kendi oylarıyla bu ülkenin geleceğinin oluşturulmasına ortak olmalılar. Burada yaşayan Türk kökenli insanlar şu an 4. nesil ve bu ülkenin tartışmasız şekilde doğal bir parçası. Çalışkanlık ve girişimcilik ruhunu temsil ediyorlar. Tüm bu insanlar, ülkemizi zenginleştiriyor ve son on yıllar boyunca Almanya’nın ekonomik büyümesine katkı sağladılar. Ancak bunu söylerken, onlar için daha fazla kişisel başarı fırsatı yaratma konusunda yapmamız gereken çok şey olduğunu da eklemeliyim. Eski Entegrasyon Bakanı olarak, işyerinde olsun ya da yaşamak için bir yer aradıklarında olsun köklerinden dolayı uğradıkları ayrımcılığın farkındayım.
- Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerin zorlu bir dönemden geçtiğini görüyoruz. Sizce ne yanlış gitti ve gelecekte neyi değiştirmek gerek?
Almanya ile Türkiye, aslında pek çok yönden birbiriyle ilişkili ve birbiri için önemli ortaklar. Örneğin NATO veya göçmen meselesi gibi... Öte yandan 2016 yılındaki darbe girişiminin ardından Türkiye’deki iç siyasi gelişmeler Alman-Türk ilişkilerine zarar verdi. Özellikle hukukun egemenliği ve insan hakları alanlarında büyük endişeler yaratıyor. Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nde taahhüt ettiği prensipleri ciddiye alması gerekiyor. Bence, dostlar arasında bu meselelere de değinilmesi gerekiyor. Öte yandan Almanya’da insanlar, Türklerin kendi milletleriyle ilgili gurur duygusunu genellikle yeterince anlayamıyor. Bu gurur ve yakın iş birliği birbiriyle çelişmiyor, bunu daha iyi anlamamız gerekiyor. İki ülke arasındaki ilişkinin geleceğiyle ilgili olarak da hem yapıcı hem de açık diyalogun olmasını arzu ediyorum. Aynı zamanda ortak çıkarlarımızı tanımlama konusunda daha fazla çaba harcamalı, ekonomik, kültürel, bilimsel ve sivil toplum ilişkilerinde çalışmayı sürdürmeliyiz.
Türkiye’nin rolü önemli
- Türkiye ile ‘stratejik ortaklık’ öneriyorsunuz. Her iki ülke arasında neden böyle bir ortaklık istediğinizi anlatır mısınız?
Türkiye pek çok yönden Almanya için önemli bir ülke. Doğu Akdeniz’de önemli bir jeopolitik oyuncu. Suriye ya da Libya’daki çatışmalarla ilgili belirleyici bir jeopolitik rol oynuyor. Bu sebeple Türkiye ile NATO ve AB diyalogu çerçevesinde yakın koordinasyonda bulunmak önemli. Son yıllarda Türkiye, bölgedeki dış politika faaliyetlerini sürekli olarak genişletti. Türkiye, bir NATO üyesi olarak oralarda nüfuzunu kullanmalı ve ortaklarıyla iş birliği içinde çatışmanın çözümlenmesine katkı sağlamalı. Yanı sıra Türkiye, Suriye’deki iç savaşın başından beri yaklaşık 4 milyon Suriyeli mülteciyi kabul etti, insani felaketle mücadeleye muazzam bir katkı yaptı. Almanya ve Avrupa Birliği (AB) bu başarıyı tanıyor, bu katkıdan dolayı da müteşekkir ve finansal yardım sağlıyor. Ayrıca Türkiye, 2000’li yılların başından beri etkileyici bir ekonomik ve teknolojik ilerleme kaydetti. Bunu sürdürmesi önemli. Türkiye’nin bunu tekrar yapabileceğine güvenim tam. Türkiye’nin perspektifinden ise, Almanya bir ticari ortak ve AB’de ‘aracı’ olma konusunda büyük öneme sahip.
- Almanya, bundan nasıl bir fayda sağlar?
Almanya ve aslında tüm Batı toplumu, örneğin Türkiye’nin Afganistan’a müdahil olmasından fayda sağlar. Türkiye orada şu anda uluslararası sorumluluğu alma ve önemli bir NATO üyesi rolünü yerine getirme konusunda çok önemli bir gönüllülük sergiliyor. Taliban yönetimi ele geçirdikten sonra bile Türkiye, Katar’la birlikte Kabil Havalimanı’nı işletme teklifini sürdürüyor. Afganistan’a yardımların gönderilmesi ve sivil uçuşlara izin verme ihtiyacı düşünüldüğünde, söz konusu teklif oradaki insanlara destek vermek için çok önemli. Uzun dönemde bölgeye barış ve istikrarın gelmesine yardımcı olmak adına Ortadoğu için yapılan AGİK sürecine benzer bir sürece ihtiyacımız var. Bu anlamda Türkiye gücü ve etkisiyle önemli bir barış gücü olabilir.
- Desteklerinden dolayı Marion Sendker’e teşekkür ederiz.
Almanya’da son sözler söylendi
Almanya’da, 26 Eylül’de yapılacak genel seçimlerde yarışacak başbakan adayları, son kez kozlarını canlı yayında paylaştı. Televizyondaki tartışmanın ardından yapılan anketin sonuçlarına göre, katılımcıların yüzde 42’si SPD’nin Şansölye adayı Olaf Scholz’u başarılı buldu. CDU/CSU adayı Armin Laschet yüzde 27 ile ikinci, Yeşiller Partisi adayı Annalena Baerbock da yüzde 25 ile üçüncü sırayı aldı.
Bu arada yayında, adaylara seçimden sonra hangi partiyle koalisyon yapmak istedikleri de soruldu. Scholz, AfD partisi ile koalisyon yapmayacağını, “Yeşiller’le koalisyona girmek istediğini” açıkladı. Laschet ise, Sol Parti ve AfD ile koalisyona girmeyeceğini belirterek, diğer başbakan adaylarının Sol Parti ile koalisyona girmeyi reddetmediklerine işaret etti. Baerbock ise, seçimden sonra tüm demokratik partilerle koalisyon görüşmeleri yapacağını ifade etti.
‘Çok fazla klişe ve basmakalıp yargılar var’
- Türkiye’de, Batı’nın bizi reddettiği hissine kapılıyoruz bazen. CDU’nun genel başkanı ve olası bir Şansölye olarak, Türkiye’deki insanların bilmesini istediğiniz bir şey var mı?
Maalesef Türkiye ile ilgili çok fazla klişe ve basmakalıp yargılar var. Özellikle son yıllarda ortaya çıkan bu durumun üstesinden gelmek istiyorum. Almanya ve Türkiye, milyonlarca Türk’ün varlığı sebebiyle ekonomik olarak, aile ve duygusal olarak birbirine bağlı. Bunu özellikle de Kuzey Ren Vestfalya’da hissediyorum. Olumlu deneyimlerin, diyalogun ve karşılıklı kültürel değişimin önemini biliyorum. Bunu gelecekte daha fazla görmek istiyorum.
‘Teşekkür etmeliyiz’
- Türkiye ile ilgili veya Türk insanıyla ilgili en çok neye değer veriyorsunuz?
Bağlılık ve güvenilirlik özelliklerine değer veriyorum. Sıcaklık ve konukseverliğine de elbette. Türkiye uzun ve etkileyici tarihe sahip bir ülke.
Bizim yakın ilişkimiz çok eskilere dayanıyor. İşgücü anlaşmasının 60. yılında, onlar için yabancı olan bir ülkeye, Almanya’ya gelen babalara ve annelere teşekkür etmeliyiz.
Bu bizim ortak tarihimiz.