Ege 'Sonradan değil anadan doğma Göztepeliyim'

'Sonradan değil anadan doğma Göztepeliyim'

27.05.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:

Henüz çocuk yaşlarda sevdasının antrenmanlarını izlemeye gider ağabeyleri için top toplardı. Adnan Süvari’den, “Sen büyük bir futbolcu olacaksın” övgüsü aldı. Bu sözler, sarı kırmızılı formayı sırtından hiç çıkarmadan 16 yıl giymesini sağladı. O, adı Göz Göz’le bütünleşen İsmail Sütçü...

Sonradan değil anadan doğma Göztepeliyim

Koronavirüs salgını sonrası spor müsabakalarına verilen arada Milliyet Ege Spor Müdürü Mehmet Demirtaş ve usta kalem Fatih Tanfer, “Geçmişten Günümüze Değerlerimiz Konuşuyor” köşesi ile Türk sporuna hizmet etmiş, İzmir futboluna adını altın harflerle yazdırmış isimlerin hikayelerini siz sporseverlerle buluşturmaya devam ediyor. Futbolculuk yaşantısında Göztepe’den başka kulüpte forma giymemiş, 16 sene sarı kırmızılı formayı gururla taşımış, kendisini “Özbeöz Göztepeli” olarak tanıtan, henüz ilkokula giderken Göztepe idmanlarını izlemek için okul çıkışı futbolcuların yanına koşan İsmail Sütçü, futbolculuk geçmişini, unutamadığı anılarını, yeni nesile önerilerini, Türk futbolunun bugünkü durumunu sizler için anlatıyor. Keyifli okumalar...

Haberin Devamı

 - Sevgili İsmail Sütçü, bize kendinizden bahseder misiniz?

1955 yılında Güzelyalı’da doğdum. Hayatım Göztepe’de geçti. Özbeöz Göztepeliyim. 7 yaşımdan Göztepe’nin minik takımına girdiğim güne kadar okuldan çıktıktan sonra Göztepe antrenmanlarını izlemeye gittim. Bu antrenmanları bazen duvar üzerinde bazense saha içerisinde takip ederdim. Saha içine girdiğimiz zaman topları toplar, idolümüz olan isimlere atardım. Onlar bana, “Aferin koçum” dediklerinde inanılmaz mutlu olurdum. Bir gün bir gazetede Göztepe’nin seçme yapacağını okumuştum. Hemen o seçmelere katıldım. Antrenmanda 80 kişi vardı. Seçmelerde başarılı olunca 1969 senesinde Göztepe minik takımına girdim. Minik takımda Ahmet Cücen, Bülent Eken, Önder Sapalı gibi antrenörlerimiz vardı. O dönemlerde hem Göztepe A Takımı’nı hem de Türkiye A Milli Takımı’nı çalıştıran Adnan Süvari, minik takımı da yakından takip ederdi. Adnan Süvari’nin idmanlarımıza gelmesi bizim için çok büyük bir heyecandı. Bir gün yanıma gelerek omzuma dokundu ve ismimi, nerede oturduğumu sordu. Bana, “Sen büyük bir futbolcu olacaksın. Hem okuluna devam et hem de sporunu yap” demişti. Tabi bu benim için tarifi zor duygular oldu. Eve dönerken arkadaşlarımla bu mutluluğumu paylaşmıştım. Sırf Adnan Süvari dokunduğu için üzerimdeki antrenman kıyafetlerimi günlerce yıkamadığımı hatırlıyorum. Minik takım olarak Göztepe’nin Avrupa ve Türkiye Kupası maçları öncesi sahaya çıkar ve gösteri maçı yapardık. 25 bin seyirci önündeki atmosfere alışmamız için harika bir ortam vardı. Bu yüzden çok şanslıyız. Daha sonra 1970 yılında genç takıma seçildim. Bu takımla İzmir şampiyonu ve Türkiye üçüncüsü olduk. 1970 yılının aralık ayında da Genç Milli Takım’a katıldım. 2 sene genç takımda oynadıktan sonra Sabri Kiraz Hocam, beni ve birkaç arkadaşımı A Takım’a çıkardı. Henüz 17 yaşımda çıktığım 8 mücadelede ilk 11’de başladım. Bu, benim için büyük bir onur oldu. 1972-85 yılları arasında 7 senesi 1. Lig (Şimdinin Süper Lig’i), 6 senesi 2. Lig olmak üzere forma giydim. 30 yaşıma gelince de futbolu bıraktım. Kendi kendime bu işi tadında bırakmanın doğru olduğunu düşündüm. Taraftarın beni hep iyi bilmesini istediğim için bırakma kararı aldım. 16 sene Göztepe’ye hizmet ettim. Göztepe’den başka hiçbir takımda forma giymedim. Beni Galatasaray istemiş fakat kulübüm bu teklifi reddetmiş. Göztepe’den ayrılmadıysam bu semtte doğup büyüdüğüm, formaya ve armaya aşık olduğum ve efsane takımdaki futbolcular gibi formaya ihanet etmediğim içindir. Futbolculuktan sonra 5 sene Altınordu’da futbol okulları direktörlüğü yaptım. Göztepe altyapısında çalıştım ve 7-8 gencimizi yukarılara taşıdım. 1989 senesinde çalıştırdığım genç takım, Türkiye dördüncüsü oldu.

Haberin Devamı

Sonradan değil anadan doğma Göztepeliyim

Haberin Devamı

- Unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

1977-78 sezonunda 2. Lig’de şampiyonluk için Rizespor ile çekişiyorduk. Bir biz lider oluyorduk, bir onlar lider oluyorlardı. Beykoz maçımızı oynamak için İstanbul’a gitmiştik. Stadyum, şimdilerde Çırağan Sarayı’nın olduğu yerdeki Şeref Stadı’ydı. Boğaz kenarında, toprak zeminde, portatif tribünler önünde sahaya çıkmıştık. İstanbul’da yaşayan Rizeli futbolseverler de karşılaşmayı takip etmek için stadyuma gelmişti. İkinci devrenin henüz başında 1-0 geriye düşmüştük. Bizim için en iyi senaryo galibiyetti. Beraberlik bile bizim işimize yaramayacaktı. Dakikalar 70’i gösterirken İrfan Ertürk ile eşitlik sayısını hanemize yazdırmıştık. Bu golün ardından Beykoz defansı kapanmıştı. Stat boğaz kenarı olduğu için Beykozlu futbolcular topu, denize bilinçli olarak atıyorlardı. O zamanlar iki top kullanılıyordu. Göztepeli taraftarlardan bazıları, kaçan topları yakalamak için denize atlamış ve yüzerek topları kurtarmış. Tabi biz bunu maç sonrası öğrendik. Toplar kaçtığı için hakem maçı 2-3 dakika uzatmıştı. Bu uzatma anlarında Sabahattin Akgül’ün attığı golle sahadan galip ayrılmıştık. O gün bir kez daha taraftarların takımımız için ne kadar önemli olduğunu anlamıştım. Bir başka anım daha var. 15 yaşımda Göztepe genç takımla Almanya’ya turnuvaya gitmiştik. Hayatımızda henüz Adidas marka ayakkabı görmemiştik. Almanya’ya gittiğimiz zaman yaptığımız ilk iş, takım olarak bir mağazaya girmek oldu. Hepimiz ayakkabılardan ikişer üçer almıştık. Tabi bunu gören insanlar, bizlere çok şaşırmıştı. Bir de jübilemi unutmuyorum. 1 Ağustos 1985 senesinde Karşıyaka ile oynadığımız maçta jübile yapmıştım. Tribünlerde “Unutamam seni” şarkısı çalıyordu. Tüm seyirciler, beni bu şekilde uğurlamıştı.

Haberin Devamı

- Yeni nesile önerileriniz var mı?

Haberin Devamı

Gençlerimiz, bu işi severek yapmalılar. Yalnızca futbolculuk mesleği değil hangi sektörde yer alacaklarsa o alanı sevmeleri çok önemli bir şey. Parayı da araç olarak görmemeliler. Bizim için forma ve kulüp aşkı, milyonlardan daha değerliydi. Ne yazık ki günümüzde para aşkı arttı. Bu konuda suç, yalnızca gençlerimizde değil. Altınordu kulübünde çalışırken şunu gördüm ki, bazı aileler çocuklarının bu işte çok para var diye futbolcu olmalarını istiyor. Çocuklarının futbolculuğu isteyip istemediğini düşünmüyor. Tabi ki spor yapmak çok önemli ancak bunu profesyonel olarak yapmak isteyenler, bu işe yönelmeli. Diğer gençlerimiz hobi olarak yapmalı. 

Türk futbolunun bugünkü durumunu değerlendirir misiniz?

Bana göre futbolumuz, ekonomik olarak batmış durumda. Salgın sonrası gelirler düştü. Sağlam mali düzeyimiz ve altyapımız yok. Altyapıya yönelmemiz gerekiyor. Öte yandan yabancı karşıtı bir kişi olmamama rağmen sayının fazla olduğunu söyleyebilirim. Gençlerimize daha çok fırsat tanımalıyız. Onlar iyi eğitim alırsa gayet güzel işler yapacaklardır. Yöneticilerimiz de günlük hareket ediyorlar. Türk Milli Takımı’nda, Almanya, Belçika kökenli futbolcular var. Türkiye’de doğup büyümüş isimlerin daha çok fırsat bulması gerektiğini düşünüyorum. Bu anlamda Altınordu çok iyi işlere imza atıyor. Başkan Seyit Mehmet Özkan, 35 senelik arkadaşım. Onun felsefesini diğer kulüplerimizin de uygulaması gerektiğini düşünüyorum.