En Kimi etkilemeye çalışıyor?

Kimi etkilemeye çalışıyor?

22.03.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kimi etkilemeye çalışıyor?

Kimi etkilemeye çalışıyor



Dünya Bankası'nın Başkanı James Wolfensohn sağa oturdu. IMF'nin Avrupa Direktörü Michael Deppler de sola geçti. Türkiye'nin Başbakanı, ortaya oturdu ve basın fotoğrafçıları ve televizyon kameramanları güruhunu, suratında neşeli bir tebessümle karşıladı. Somurtması için tek bir sebep yoktu zaten. Anketlere göre AK Parti gelecek pazar günü yapılacak yerel seçimlerden açık farkla önde çıkacak. Erdoğan'ın yeni çıkmış olduğu toplantı, yani geçen pazartesi günkü Yatırım Danışma Konseyi (YDK), partisinin ulusal düzeyde uzun süre iktidarda kalacağını garantileyebilir.
YDK'nin en farklı yönü, üyeleri arasında bankacılıktan, madenciliğe, otomotivden, gıda sektörüne kadar farklı alanlardan yirmi yabancı üst düzey yöneticinin bulunuyor olması. Onların toplam yıllık kârı bütün Türk ekonomisinin dört katı kadar. Yılda bir kez İstanbul'da toplanıp, hükümete yurtdışından yatırımı nasıl çekebilecekleri konusunda danışmanlık yapmayı kabul ettiler. Bu ilk toplantı şimdiden iki kez ertelendi, ama toplantı, sonunda gerçekleştiğine göre, bunun zekice bir fikir olduğu anlaşılacak gibime geliyor. Türkiye, yatırım toplumuna karşı sorumluluk almaya karar verdi ve artık aynı topluluğu, reform gerçekleştirme becerisi konusunda ikna edebileceği yeni bir platform var.

Özal'ı da dinlemiştim
Türkiye elbette ki daha önce de büyük toplantılar gördü. Oturup (galiba aynı oteldeydi), Oscar törenleriyle aynı özenle organize edilmiş hükümet prezantasyonlarında Telekomları Melekomları özelleştirmeyle ilgili planlarını dinleyeli, on yıl kadar oluyor. Turgut Özal'ın, İstanbul'un Balkanlar'dan Orta Asya'ya kadar uzanan yeni bir bölgenin merkezi olacağını ve yeni dünya düzeninden fayda sağlamak isteyen tüm çok uluslu şirketlerin bu Türk mucizesine katılmak zorunda kalacaklarını söyleyişini de dinledim.
Türkiye'nin elde ettiği, bunlar yerine, on yıllık yüksek enflasyon ve dur - kalklı bir büyüme oldu. Macaristan, Polonya ve Çek Cumhuriyeti 1995 - 2000 yılları arasında 71 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırımı çekerken, Türkiye (ki üçünün toplamından daha fazla nüfusu var) 5.1 milyar dolar aldı.

Mesaj anlaşıldı
Peki Tayyip Erdoğan neden gülümsüyordu? Bizim bilmediğimiz bir şey mi vardı?
Sanırım bu sefer değişmiş olan, Türkiye'nin artık kendi propagandasına inanmıyor oluşu. Türkiye'nin, dünyanın çok iyi bir yerinde bulunduğu, iş arayan genç bir nüfusu olduğu ve bunların tüketim yapmaya hazır olduğu argümanı işe yaramadı. Yatırımcılar elbette ki iyi bir bölge arıyorlar, ama makroekonomik istikrarı daha çok istiyorlar.
Pazartesi günü gerçekleşen toplantı boyunca Başbakan, CEO'ların, en ince detayıyla, Türkiye'deki yatırım ortamının ne kadar harika olduğunu değil, ama neden başka yerlere yatırım yaptıklarını dinledi. Bir yönetici, kendi şirketinin, son 50 yılda Türkiye'ye yaptığı yatırımın üç katı yatırımı başka bir ülkede yapmak üzere olduğunu ve Türkiye bürokrasiyi etkin hale getirirse ve adli reform yapacağını taahhüt ederse, benzer miktarda yatırımı Türkiye'ye yapmaya hazır olduğunu anlattı. Dünya Bankası'nın, Türkiye Ülke Direktörü Andrew Vorkink'e göre, "Mesaj anlaşıldı."

Hükümet başka, polis başka
Türkiye'nin önemli miktarda yabancı yatırımı çekememesinin bir sebebi, kurumsal seviyede, Türkiye'deki devlet kültürünün buna gerek duymamasıydı. Erdoğan'ın kendisinin içinde büyüdüğü politik hareket, devletin mallarını yabancı şirketlere satmasına veya yabancı şirketlerin, Türk şirketlerle Türk toprakları üzerinde rekabet etmesine çok büyük şüpheyle yaklaşıyorlardı. Devletin çarkları, soyut bir seviyede, yabancı yatırıma ihtiyaç duyduğunu anlamış olabilir, ama lastik mühür ve denetim otoritesinden vazgeçerek bu yatırımı mümkün kılmak konusunda gönülsüzdü.
Kanun ile uygulama, niyet ile sonuç arasındaki farkı başka yerlerde de gördük. Hükümet, sabahleyin insan hakları konusunda reform yapacağı sözünü verirken, polis öğleden sonra coplarıyla sokağa çıkıyor veya hükümet bürokrasiyi modernize etme çabalarının başarılı olmasını sağlamak için fazladan bir bürokrasi katmanı daha yaratıyor. Devletin düşünce şeklini değiştirmek için beş yıldızlı bir oteldeki toplantıdan daha fazlasına ihtiyaç var.

Yeni yatırım yoksa iş de yok
Hükümet, kendini destekleyenler için bazı iş alanları yaratmayı başarıyor, ama işsizliği önemli ölçüde azaltacak kadar değil. Biliyor ki, yatırım ortamını değiştirmezse, Türkler'in kendileri bile yurtdışına yatırım yapmayı tercih edecek. Hükümetin karşı karşıya kaldığı denklem apaçık meydanda. Yeni yatırım olmazsa, yeni işler de olmaz. Yeni işler olmazsa, bugünkü popülerlik belki hemen yarın değil, ama bir dahaki genel seçimlere kadar uçup gider. Ama, Türkiye'ye önemli ölçüde yatırım çekilirse, o zaman ülkenin kısmeti tamamen değişebilir.
Geçen hafta Malatya'da Cengiz Akçin yanıma gelip, bana, duygulu bir şekilde, işsiz olsa bile, oyunu yine de AKP'ye vereceğini söyledi. Onun bu güveninin herhalde Tayyip Erdoğan'ın, IMF'deki kodamanlarla senli benli olmasıyla bir alakası yok, ama onun yerine hükümetin bir şekilde kendisine ve ailesine düzgün bir gelecek vaad edeceğine güvenmesiyle bir ilgisi var.

Hükümetini etkilediği kesin
İstanbul'a dönünce, BNP Paribas'ın Yönetim Kurulu Başkanı Danışmanı olan Jacques de Larosiäre ile konuştum. Kendisi de bir zamanlar IMF'nin, Fransa Merkez Bankası'nın başkanı olmuştu. O, başbakanların gelişini de, gidişini de çok görmüş olan biri. Ama o da, hükümettin mali disiplininden etkilediğini belirtti; bu da Cengiz Akçin'in hayatını rahatsızlaştıran şey aslında. "Arka arkaya iki yıl boyunca yüzde altı buçukluk faiz dışı fazla edinmek, bunlar laf değil, yapılan işlerdir" dedi Bay de Larosiäre. Hükümet, ancak kendi harcama becerisini sınırlandırarak ekonomik denge yaratabilir.
İşte, Başbakan, piyasa özgüveninin iki ikonu, IMF ve Dünya Bankası arasına oturmuş böyle gülümsüyordu. Sanırım, uluslararası finansal topluluğu tarafından gelen bu onay, seçmenleri, kilometrelerce uzunluktaki seçim süsleri kadar veya müzik çalan ve başka güler bir yüz resmi taşıyan büyük sarı bir otobüs kadar etkilemeyecek.
Ama öte yandan, belki Erdoğan'ın kendi hükümetinin çarklarını, zamanın değiştiği ve belki onların da değişmek zorunda olduğu konusunda ikna edebilir. Geçen pazartesi gerçekleşen toplantı uluslararası yatırım topluluğunu etkilemek için organize edilmişti, ama belki de asıl başarısı, Başbakan'ın kendi hükümetini etkilemede oldu.




BUSINESS