Gündem Ardı arkası kesilmez şekilde vuruyorlardı

Ardı arkası kesilmez şekilde vuruyorlardı

25.07.2011 - 02:30 | Son Güncellenme:

Kanadalı kız arkadaşının peşinden Hatay’a gelen ve ülkesine dönünce tutuklanan Hüseyin, “Ajan olduğumu, protesto düzenlemek için Türkiye’den 40 bin dolar para getirdiğimi söylüyorlardı. Kabul etmeyince başıma, göğsüme vurdular” dedi

Ardı arkası kesilmez  şekilde vuruyorlardı

Dünyanın en saygın gazetelerinden İngiliz Times’ın Hatay’da çevirmenliğini yapan Suriyeli genç bir adamın ajanlıkla suçlanarak tutuklanması ve işkence görmesi geçen hafta ülke basınının gündeminde en çok yer alan olaylardan biri oldu.
Milliyet, güçlükle tekrar Türkiye’ye kaçan ve şimdi İstanbul’da saklanarak yaşayan 28 yaşındaki Suriyeliye ulaştı. Yakalanma korkusu nedeniyle kimliğini açıklamak istemeyen genç adam, Suriye’de Beşar Esad yönetimine karşı çıkan protestolarla başlayan ve onu aşık olduğu Kanadalı kızın peşinden İstanbul’a kadar getiren hikayesini anlattı.
Suriye’nin küçük bir kentinde doğup büyüyen Hüseyin*, Beşar Esad yönetiminden kaçan Suriyelilerin Türkiye’ye akın ettiği sırada Kanadalı kız arkadaşı ile birlikte Hatay’daydı. Burada İngiliz gazetesi Times’ın muhabiri ile tanışan Hüseyin, teklif üzerine Suriyeli mültecilerle konuşabilmeleri için çevirmenlik yapmaya başladı. Ancak Hüseyin’in burada Suriyeli ajanlar tarafından izlendiğinden haberi yoktu.
Suriye’nin iç kısımlarında küçük bir kentte yaşayan Hüseyin, Hatay’dan dönüş yolunda Halep, Humus dahil olmak üzere hemen hemen her kentte tankların konuşlandırıldığı kontrol noktalarında durduruldu. Ona yöneltilen soru ise hep aynıydı:
“Burada ne işin var? Neden kendi memleketinde değilsin?”

İnternet kafede yakalandı
Hüseyin, korku dolu bir yolculuğun ardından yaşadığı kente geri dönmeyi başarsa da artık güvende değildi. Hüseyin’in Türkiye’den geldiğinin haberini alan güvenlik görevlileri her gün evlerinin kapısını çalmaya başladı. Babası her seferinde “Evde yok” diyor, askerler ise pes etmeden yine geliyordu. Sonunda Hüseyin saklanmak için ailesine ait bir çiftlik evine kaçtı. İşte her şey orada başladı.
Hüseyin, bir gece kız arkadaşı ile konuşmak için internet kafeye gitti. Tam kız arkadaşı ile görüntülü konuşma yaptığı sırada omzunu bir el kavradı ve bu elin sahibi kısık bir sesle “Seni yakaladım” dedi. Bu korku dolu anı kız arkadaşı internetten canlı canlı izledi. Sonunda güvenlik güçlerinin kendisini bulduğunu anlayan Hüseyin ise kız arkadaşının olanları görmesini istemediği için kamerayı kapatmaya çalışırken, peş peşe gelen yumruklar ve tekmeler arasında bir arabaya sürüklendi.

İşkence hücresinde dehşet
Bu noktadan sonra onun için her şey karanlıktı. Gözleri bağlanan Hüseyin, yol boyunca dövüldükten sonra hapishaneye getirildi. Hüseyin bu hücreyi “Sanki yüzlerce metre aşağıda gibi yere gittik” diye anlatıyor.
Bir metrekarelik bir hücrede saatlerce beklediğini anlatan Hüseyin, “Beni tekrar üst kata çıkardılar. Ajan olduğumu, protesto düzenlemek için Türkiye’den 40 bin dolar para getirdiğimi söylüyorlardı” dedi. İddiaları inkar edince dayak yiyen genç adam yaşadıklarını “Ardı arkası kesilmez bir şekilde başıma, göğsüme vuruyorlardı. Konuşmama fırsat bile olmadı” diye anlattı.
Sorgudan sonra tekrar hücreye gönderilen Hüseyin geceyi “Vallahi ben yapmadım, Vallahi Başkan Esad’ı seviyorum’ diye yalvaran diğer tutukluların çığlıklarını dinleyerek geçirdi. Hüseyin o geceye anlatırken kendisini en çok etkileyen olayı “Ben şanslıydım. Etraftan çocuk sesleri duydum, küçücük çocuklar... Bunu anlayabiliyor musunuz? Küçücük çocuklar da oradaydı” diye anlattı.
Bu arada onun kaçırılışına şahit olan kız arkadaşı hemen Hüseyin’in ailesini aradı. Eski bir polis olan babası hapishanede tanıdık bularak oğlunu bırakmaları için güvenlik güçlerini ikna etmeyi başardı. Hapishanenin müdürü o gün orada bulunmadığı için gitmesine izin verildi.

Yükler arasında kaçtı
Hapishaneden çıkan Hüseyin, Şam’da, Türkiye’de yaptıkları hakkında bir istihbarat raporu hazırlandığının ve artık yakalanırsa geri dönüşü olmayacağının haberini aldı.
“Hakkımda ne yazmış olabilirler bilmiyorum ama onlar için çevirmenlik yapmam zaten yeterliydi” diyen Hüseyin tek kurtuluşunun kaçmak olduğuna karar verdi. Türkiye-Suriye arasında tır şoförlüğü yapan bir akrabasının taşıdığı malların arasına saklanarak sınırı geçti. Sınırdan geçtiğine bir türlü inanamayan Hüseyin, tekrar tekrar sınır kapısındaki yazılara baktıktan sonra “EVET” diye bağırdı ve bir daha arkasına bakmadı. Hatay’da kendisini güvende hissetmeyen Hüseyin bir otobüsle İstanbul’a geldi.
* İsimler güvenlik gerekçesiyle değiştirilmiştir.


Türkiye’deki tavırdan rahatsız

Hüseyin, İstiklal Caddesi’nde yürürken “Türkiye inanılmaz bir yer” diyerek, Suriyelilerin Türkleri ne kadar çok sevdiğini anlatıyor. Ancak Türkiye’de kime Suriyeli olduğunu söylese burun kıvırdığını belirterek şöyle devam ediyor:
“Kız arkadaşım Kanadalı olduğunu söylediğinde ‘Ne kadar güzel’ diyorlar. Bana sorduklarında, ‘Suriyeliyim’ cevabı üzerine yüzlerini ekşitiyorlar. Oysa biz Suriye’de Türkiye’yi çok severiz. Her milli futbol maçınızda sokaklar ‘Türkiye, Türkiye’ diye inler. Ama yine de Suriye’ye döndüğümde Türkiye hakkında tek bir kötü söz söylemem. Her yerde iyi ya da kötü insanlar vardır. Belki de ben sadece kötülere rastladım.”
Hüseyin, Türk futbolu hakkında ortalama bir Türk insanının hatırlayamayacağı kadar bilgiye sahip. 2002 Dünya Kupası’nda Ümit Davala’nın Japonya’ya attığı golü heyecanla anlatıyor, Brezilya maçında Rivaldo’nun numara yapmasına sinirleniyor. Hüseyin Fenerbahçeli Alex’e hayranlığını dile getirirken Galatasaray’ın yeni transferi Felipe Melo’yu da yere göğe sığdıramıyor.



Erkek kardeşi de işkence gördü

Hüseyin, Suriye’de üç ayı aşkın süredir devam eden isyanın nasıl kanlı bastırıldığını anlatırken “Hama, Halep, Humus’a bakıldığında benim yaşadığım kentte çok az insan öldü. Çünkü bizim valimiz başka bir yöntem seçti. Ateş açma emri yerine ekmek fabrikasını kapattırdı, suyu ve elektriği kesti. Halk ekmeğe aldırış etmedi, ancak 50 dereceye çıkan sıcaklıklarda artık susuzluk dayanılmaz hale geldi. Çocukların öleceğinden korkuyorduk. Bu nedenle protestolar bir anda kesildi” dedi. Hüseyin’in erkek kardeşi de bu protestolara katıldığı için tutuklanmış. 24 gün sonra onu bir yol kenarında kanlar içinde bulduklarını anlatan Hüseyin, “O süre içinde nerede olduğunu, ölüp ölmediğini bile bilmiyorduk. Onu bulduğumuzda gördüğü işkenceler nedeniyle üzerine kıyafet bile değdiremeyecek hale gelmişti” diyor. Rejimin “silahlı çeteler” iddiasının kesinlikle yalan olduğunu söyleyen Hüseyin şöyle devam ediyor: “İnsanlara ateş açıyorlar bu gerçek, bizim elimizde ise sadece taş var.” En korkunç olayların ise Türkiye sınırındaki Cisr El Şugur kasabasında yaşandığını anlatıyor: “Güvenlik güçleri arkada kalan genç kızları toplayıp onlara tecavüz etti. Korkutarak sindirdiklerini kendilerine çırıl çıplak hizmet etme-ye zorluyorlar.”




Kanadalı aşkının peşinden geldi

Hüseyin’in Türkiye’ye gelme hikayesi, İstanbul’un en saygın üniversitelerinden birinde eğitim alan Kanadalı bir genç kadına aşık oluşuyla başlıyor. Suriye’nin küçük ama tarihi bir kentinde yaşayan Hüseyin, turizmle uğraşıyordu. Birgün, misafir öğrenci olarak Şam’daki bir üniversiteye giden Kanadalı genç bir kadın kentlerine geldi. Hüseyin, kentleri hakkında yazı hazırlayan Elizabeth’i iki gün boyunca gezdirdi.
Şam’a döndükten bir hafta sonra Elizabeth* tekrar çıka geldi. Böylece sık sık buluşmaya başlayan Hüseyin ile Elizabeth birbirlerine aşık olmuştu. Şam’daki eğitimini tamamlayan Elizabeth, İstanbul’a gelince Hüseyin’e de yol göründü. Birlikte Konya, Kapadokya, Trabzon, Diyarbakır, İzmir dahil onlarca kenti gezen çift Suriyeli mültecilerin Hatay’a geldiğini duyunca merak edip buraya gitmiş.
“Ne zamandır birliktesiniz” sorusu üzerine cep telefonundan tarihe bakan Hüseyin gülümseyerek, “Altı ay üç gün” diye yanıt veriyor. Ne zaman kız arkadaşından bahsetse yüz ifadesi tamamen değişen ve tedirginliğini unutan Hüseyin, “Yakalandığımı anlayınca durmaksızın ağlamaya başlamış. Hapisten kurtulduğumda ilk onu aradım ve ‘Özgürüm’ diye bağırdım” diyor. Çiftin şansı yine yaver gitmiyor, Elizabeth’in bu sefer de İtalya’ya gitmesi gerekiyor.
Bu hafta başında Elizabeth’ten “İstanbul’dayım!” diye bir telefon alan Hüseyin, “Onu görünceye kadar inanamadım, sonra o kadar sevindim ki...” diyor. Ancak, Elizabeth’in bu akşam İtalya’ya geri döneceğini söyleyen Hüseyin, “Çok üzülüyorum” diyerek tekrar bir hüzne boğuluyor.