Gündem Bir millet küllerinden doğdu...

Bir millet küllerinden doğdu...

19.05.2019 - 01:30 | Son Güncellenme:

26 Ağustos’ta başlayan Büyük Taarruz 30 Ağustos’ta zaferle sonuçlandı. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet, 101 pare top atışıyla ilan edildi. Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti, Lozan Antlaşması’yla uluslararası arenada da tescillendi.

Bir millet küllerinden  doğdu...

Bir millet küllerinden  doğdu...
Büyük Zafer, 26 Ağustos’ta başlayan ve 30 Ağustos’ta sona eren Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile elde edildi. Ancak zafere rağmen İstanbul ve Çanakkale Boğazı hâlâ İtilaf Devletleri’nin elindeydi. Lord Kinross, “İngiltere, ciddi bir krizle karşı karşıya bulunduğunu anlamaya başlıyor. Halk, Türklerle yeni bir savaştan korkuyordu. Daily Mail ‘Yeni bir savaşı durdurun’ diye başlıklar atıyor. Asi diye küçümsenen bir Türk, üç yıllık bir kavga sonunda İngiltere Hükümeti’ni ve ünlü başbakanını (Lloyd George) devirmeyi başarmıştı. Romantik adam, gerçekçi adamın önünde silinip gitmiş; bir Makedonyalı bir Kelt’in sırtını yere getirmiştir” diye yazacaktı. Diplomatik temasların ardından 3 Ekim 1922’de Mudanya Konferansı toplandı. Mudanya’da uzlaşma sağlanmasıyla yeni bir savaşa girilmeden barış konferansına gidilmesinin yolu açıldı.

Haberin Devamı

Lozan Konferansı, 21 Kasım 1922’de İsviçre’nin Lozan Kenti’nde göl kenarındaki Şato Oteli’nde başladı. Türk heyetinin baş delegesi Dışişleri Bakanı İsmet İnönü idi. Çetin müzakerelere sahne olan konferansın ardından antlaşma, ancak 24 Temmuz 1923’te imzalanabildi. Antlaşma, TBMM’de 23 Ağustos 1923 tarihinde onaylandı. İtilaf Devletleri’ne İstanbul’dan askeri güçlerini çekmeleri için ultimatom verildi. İtilaf güçlerinin son askerleri, 2 Ekim 1923’te İstanbul’dan ayrıldı. Türk askeri, 6 Ekim 1923’te İstanbul’a törenle girdi. Hazırlanan Tak’ın üzerinde “Elhamdülillah, Vatan müdafilerine İstanbul şehrinin nişan-ı ihtiram ve şükranı” yazıyordu.

Cumhuriyet ilan edildi

1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılması ile Cumhuriyet’in önündeki büyük duvar zaten yıkılmıştı. Ancak hâlâ yeni devletin adı yoktu. Hükümet, Meclis Hükümeti adını taşıyor ve devletin bir başkanı yoktu. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi. Aynı günün akşamı saat 20.45’te Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Üye sayısı 287 olan Meclis’teki salt çoğunluğu 144 milletvekili oluşturuyordu. Oylamaya katılan 158 milletvekilinin tümünün oyunu alan Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı seçildi. Cumhuriyet, 101 pare top atışı ile ilan edildi.

Haberin Devamı

Bir millet küllerinden  doğdu...

‘Bir milletin ahıdır’

Peki, Cumhuriyet neden 29 Ekim’de ilan edildi. Ankara 13 Ekim’de başkent ilan edilmişti. Düşman askerinin 2 Ekim’de İstanbul’dan ayrılmasından sonra Ekim ayının herhangi bir günü veya başkentin Ankara ilan edildiği gün Cumhuriyet ilan edilebilirdi. Taylan Sorgun’un “Mütareke Dönemi ve Bekirağa Bölüğü” kitabında yer alan bilgiye göre; Atatürk, Fahrettin Altay’a 1925 yılındaki özel sohbeti sırasında bunun nedenini şöyle anlatmıştı:

“Mütarekenin ilk günlerini hatırlarsın. Saray ve hükümet teslimiyeti kabul etmişti. Hükümet sarayın, saray da itilaf devletlerinin elinin altına girmişti. Saray bu halinden memnundu. Fakat ben bunu kabul edemezdim.

Buna karşı koymakla bir çıkış yolunu temin ederek, bu mazlum milleti tarih sahnesinden silmek, ortadan kaldırmak isteyenlere karşı harekete geçmek için kendimi vazifeli saymıştım. Dünyada tek başımıza idik, fakat benim inandığım ideale benimle beraber olanlar da bağlandılar ve netice hâsıl oldu. Mütareke 30 Ekim 1918’de imzalanmıştı. Vatan parçalanmış, istilaya uğramıştı.

Haberin Devamı

Peki, 30 Ekim 1918’den bizim İzmir’e girdiğimiz tarih olan 9 Eylül 1922’ye kadar kaç yıl geçti? Dört yıl. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan ettik. İşte beş yıla sığdırdığımız büyük inkılâp, bizim yaşadığımız şartlara duçar olmuş, hangi milletin tarihinde var? Bu mazlum millet kendisinin hakkı olan yere ulaşmıştır, çektiğimiz acıların, sıkıntıların en büyük mükâfatı işte budur. Bütün dünya bunu görmüştür. Daha da görecekleri vardır. Beni en çok mesut eden hadise, bu mazlum milletin hak ettiği bu yere gelmesidir. Sen benim 30 Ekim 1918 sonrası günlerdeki çektiğim azabı bilirsin. Yanımdaydın. Mondros 30 Ekim’dir. Cumhuriyet 29 Ekim. İşte bu da, mazlum bir milletin ahıdır. Sanırım ki o zamanki devletler bunu anlamışlardır.”

Milli Mücadele günlüğü...

Haberin Devamı

- 30 Ekim 1918: Mondros Mütarekesi imzalandı.

- 13 Kasım 1918: İtilaf devletleri donanması İstanbul Boğazı’na girdi.

- 30 Nisan 1919: Mustafa Kemal Paşa, 9. Ordu kıtaatı müfettişliğine atandı.

- 15 Mayıs 1919: Yunan askeri; İngiliz Fransız ve Amerikan savaş gemilerinin korumasında İzmir’e çıktı.

- 16 Mayıs 1919: Mustafa Kemal Paşa, Bandırma Vapuru ile İstanbul’dan Samsun’a hareket etti.

- 19 Mayıs 1919: Atatürk Samsun’a çıkarak milli mücadeleyi başlattı.

- 22 Haziran 1919: Amasya Genelgesi yayınlandı.

- 23 Temmuz 1919: Erzurum Kongresi toplandı.

- 4 Eylül 1919: Sivas Kongresi’nde manda yönetimine karşı çıkan karar alındı. Heyeti Temsiliye oluşturuldu.

- 12 Şubat 1920: Kahramanmaraş kurtuldu.

- 11 Nisan 1920: Şanlıurfa kurtuldu.

- 23 Nisan 1920: Meclis Ankara’da toplandı.

- 30 Ekim 1920: Kars kurtuldu.

- 3 Aralık 1920: Gümrü Antlaşmasıyla doğu sınırında güvenlik sağlandı.

- 13 Eylül 1921: Sakarya Zaferi ile Yunan Büyük Taarruzu püskürtüldü.

- 20 Ekim 1921 : Fransa ile Ankara anlaşması imzalandı.

Haberin Devamı

- 25 Aralık 1921: Gaziantep kurtuldu.

- 5 Ocak 1922 : Adana kurtuldu.

- 30 Ağustos 1922: Büyük Zafer kazanıldı.

- 9 Eylül 1922: İzmir kurtuldu.

- 10 Eylül 1922: Bursa kurtuldu.

- 11 Ekim 1922: Mudanya Mütarekesi imzalandı.

- 1 Kasım 1922: Saltanat kaldırıldı.

- 24 Temmuz 1923: Lozan Antlaşması imzalandı.

- 2 Ekim 1923: İşgal güçleri İstanbul’dan ayrıldı.

- 6 Ekim 1923: Türk askeri, törenle İstanbul’a girdi.

- 13 Ekim 1923: Ankara başkent ilan edildi.

- 29 Ekim 1923: Cumhuriyet ilan edildi.

Bir millet küllerinden  doğdu...

BAĞIMSIZLIK YOLUNDA ALTERNATİF GÜZERGAH

Cevat Abbas, Selanik’te tanıştığı Mustafa Kemal’in güvenini, Çanakkale Savaşı’nın ölümün en yakında hissedildiği ortamı içinde kazandı. 13 Aralık 1916’da, 16. Kolordu Komutanı olan Mustafa Kemal’in yaveri olarak atandı. Mustafa Kemal eğer resmi bir görevle Anadolu’ya geçme imkânını bulamamış olsaydı, yani ordu müfettişi olarak Samsun’a çıkmamış olsaydı ne yapacaktı? Mustafa Kemal’in alternatif bir planı olduğunu Turgut Gürer’in “Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas” kitabından öğreniyoruz.

Filintalar hazırdı

Mustafa Kemal, İzmit üzerinden Anadolu’ya geçmek için plan yapmıştı. Baharın gelişi ve kendilerini gizleyecek olan ormanlardaki ağaçların yapraklanması bekleniyordu. 3. Ordu müfettişi görevi verilince bu plan iptal edildi. Mustafa Kemal Paşa’dan aldığı emirle Kocaeli’de ilk silahlı milis kuvvetleri örgütleyerek Yahya Kaptan’ı bu iş için görevlendiren Cevat Abbas Gürer’in, anılarında ise bu konuda şunlar yazıyor:

“Mustafa Kemal Paşa bir gün; Kocaeli Yarımadası’nın taş köprüsü üzerinden veya İzmit Körfezi’nden istifade edilerek XX. Kolordu hudutlarına ulaşacak bir yolun emniyetle alınması tedbirini bana emretti. Gebze, İzmit ve Değirmendere istikametlerini etüt ettim. İcabında ikimize canlarıyla başlarıyla katılacak yerli ve muhacirlerden ve fedakâr vatanseverlerden küçük küçük silahlı kuvvetler bulabilmiş ve kumandanımın yanına dönmüştüm. Atatürk, arz ettiğim vaziyet ve faaliyeti çıkar yol bulmuş ve bu küçük teşkilatımızın tamamıyla emniyet edilir bir hale gelmesini ve ormanların yapraklanmasını beklemeyi faydalı görmüşler ve bu teşekkülümüzle münasebetimin kuvvetli idamesine emir buyurmuşlardır.

Bir millet küllerinden  doğdu...

Elinde dipçiği tamamıyla yanmış bir mavzer filintasının mekanizma ve namlusuna dipçik yapmakla meşgul bulunan merhum Yahya Kaptan ile üç beş arkadaşı ilk müfrezemizi teşkil edecekti. Bizi böyle müfrezlere sevk eden sebep Kocaeli Yarımadası üzerindeki Türk köylülerini kasıp kavuran Rum çetelerinin ve İstanbul Hükümetinin takip ettireceği silahlı kuvvetlerin kolay kolay ilk hamlede zararına uğramamak içindi. Atatürk’le kendime cephanesiyle birlikte birer mavzer filintasıyla iki el bombası hazırlamıştım. Tasavvur ettiğimiz yollar güzergâhının haritalarını ikmal etmiştik. Ansızın bir gün Atatürk’ün bizzat tespit ettiği Gebze civarından Tavşancıl’a inen yolu takip ederek Yahya ile arkadaşlarıyla buluştuktan ve onları da beraberimize aldıktan sonra Yarımca civarından Değirmendere’ye geçecektik. Değirmendere havalisinde Birinci Dünya savaşı içerisinde eşkıyalıkları ile Türk köylülerine zarar veren ve bahçıvanlıktan yetişmiş ve eşkıyalıktan vazgeçirdiğim üç beş kişilik kuvvetindeki çeteyi de müfrezemize ilave edecek ve İznik-Yenişehir havalisinden geçerek XX. Kolordu kıtalarından birine ulaşma kararımız planlanmıştı.”