22.02.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
Nil Kural
- Sinemaya erken başladığınızı okudum. Bu süreçten bahsedebilir misiniz?
Lisede kısa filmler çekiyordum. Çektiğim 2-3 kısa film hayatımı ve üniversiteye girişimi etkiledi. Sonra üniversitede 4 yıl boyunca kısa film yapmadım. Kendime sinefil diyebilirim. Lise hayatım boyunca İstanbul Film Festivali’nde bir hafta tatil olurdu, bir hafta da tatil alırdım ve 40-50 film izlerdim. Beni yetiştiren film izlemek oldu. Üniversitede kısa film yapamadığımı fark ettim. “Yapabileceğim bir şey yapmalıyım” diyerek bu filme başladım. En başta sinema şöyle yapılması gerekir diye aklımdaki her şeyi silip, “Nasıl filmler yapmak istiyorum?” diye sordum kendime.
- Nasıl cevaplar buldunuz?
Tam o dönem bombalar patlıyordu, “Dünyanın durumu çok berbat ve yarın ölebilirim” diye düşündüm. “Ölmeden önce ne yapmak istiyorsun?” diye sordum. “Film yapmak istiyorsun ve bunu çok delice istiyorsun. O zaman yap bir şekilde” dedim kendime. Aklımda uzun olsun diye bir şey yoktu. Bir yandan da filmin çekişi de normal bir film gibi olmadı. Biz bir gün sete girdik, altı ay durduk,
- Filmin ismi pek çok kez değişti sanırım...
Altı kez değişti galiba. Çekerken ‘Bir İlkbahar Sabahı’ olmuştu ismi, biz öyle çektik. Çünkü Ümit Besen’in o şarkısını kullanacaktık. Sonra ‘Koç Doğdu, Balık Öldü’ oldu. Bu isim, temsil meselesiyle ilgiliydi. ‘Koç Doğdu, Balık Öldü’de burçların da bir temsil olması önemliydi. Yapboz gibi bir isimdi ama kendini fazla zeki sanan bir isimdi ve biraz ayıklamak istedim. Tüm retleri alırken ‘Tuzdan Kaide’ oldu ismi. Bu, filmin merkezinde yer alan konuları karşılıyor, zamanda sabitlenme meselesini.
- Zamanda sabitlenme konusunun sizin için önemini biraz açabilir misiniz?
Bu mesele, film yapmadığım ama film hakkında düşündüğüm, okuduğum zamanlara dayanıyor. Henri Bergson sinema yeni yeni keşfedilmişken şunu diyor: Sinema, belli bir 24, 18 kareden oluşur; biz bunu illüzyon olarak görürüz ve en sonunda aldatmacaya yöneliktir. Aldatmacaya yönelik bir mecra nasıl iyilik doğurabilir ki diyerek, ‘sinema kötücüldür’e geliyor. “Sinema kötücüldür ben film yapmayayım” dediğim bir dönem oldu ve ben sonra film yaptım. İki uçtu benim için. Bundan iki bienal önce Sarkis’in bir işi vardı 1968 Gençlik Ayaklanmasını çekmiş Paris’te ve bunları negatiften sergiliyordu ve şunu diyordu: “Ben bunları basamam çünkü bu süreç devam ediyor ve ben bunları sabitleyemem.” Bu iş, ‘Tuzdan Kaide’nin negatif sekansının temel esin kaynaklarından biriydi.
‘RETLERLE DOLU BİR SÜREÇ’
- ‘Tuzdan Kaide’ Berlin Film Festivali’ne seçildiğinde nasıl hissettiniz?
5 yıl önce üniversitede önce Rotterdam’a ardından Berlin’e gelip 1 ay boyunca film izlemiştim. Bu yıl da aynı şeyi yaptık denebilir. Rotterdam’da ‘Meteorlar’ gösterildi, yapımcıları arasındayım. Şimdi Berlin’e geldik ve ikisinde de filmim var, bu çok güzel bir his. Ancak seçilene kadarki süreç çok uzun ve retlerle doluydu. Dünyam yıkılmıyordu ama mesela retler listemiz var ve bunu bir oyuna çevirmiştik. Her ret aldığımızda üzüntülü bir fotoğraf çekiyorduk. Sonunda Berlin’e ve özellikle Forum bölümüne seçilmesine sevindik.