Gündem Heykelde Picasso

Heykelde Picasso

06.01.2019 - 08:15 | Son Güncellenme:

Roma, Picasso’yu heykelleri ve nadir sergilenen eserlerinden oluşan bir sergiyle ağırlıyor. Serginin küratörlüğünü üstlenen Diana Widmaier Picasso ve Silvia Venturini Fendi ile konuştuk.

Heykelde Picasso

Sanat tarihini değiştiren birkaç isimden biri olan dahi ressam Pablo Picasso’nun “Picasso: the Sculpture” isimli sergi 3 Şubat’a dek Roma’da Galleria Borghese’da devam ediyor. Sergi, Picasso’nun ağırlıklı olarak heykelleri ve nadir sergilenen eserlerinden oluşmasıyla dikkat çekiyor. Serginin küratörlüğünü ise Pablo Picasso’nun torunu Diana Widmaier Picasso, küratör Anna Coliva ile üstleniyor. Fendi desteğiyle hayata geçen sergi vesilesiyle hem Picasso’nun torunu Diana Widmaier Picasso hem de Silvia Venturini Fendi sorularımızı yanıtladı.

- “Picasso: the Sculpture”, İtalya’da Picasso’nun heykellerine adanmış ilk sergi. Sizin açınızdan önemi nedir?

Diana W. Picasso: Picasso’nun çok nadiren sergilenen ya da bugüne dek hiç sergilenmemiş çalışmalarından oluşan harika bir heykel sergisi hazırladık. Müzedeki eserler ile Picasso’nun burada ilk defa sergilenecek yapıtları arasında bir diyalog yarattık.

Silvia Venturini Fendi: Galleria Borghese öyle sıra dışı bir yer ki; sergi düzenlemek gerçekten son derece zor. Fikri Anna Coliva verdi, Diana ve ailesiyle uzun yıllardır süren ilişkimiz sayesinde bu sergiyi başarabildik.

Heykelde Picasso

- Picasso’nun heykelle ilişkisini nasıl tanımlarsınız?

Diana W.P.: Araştırmalar sayesinde çalışmalarının kalbinde aslında heykelin yattığını, adeta bir sinir merkezi gibi olduğunu ve eserlerinin pek çoğunda yansımaları olduğunu belirleyebildik. Modelli ilk heykelinin tarihini 1902 olarak koyabiliyoruz ama Picasso beş yaşından itibaren kâğıt kesiyor, küçük figürler yapıyor, düz yüzeylere hayat veriyordu. Heykeltıraşlık eğitimi almamıştı ve bu disiplin, daha ziyade Degas’nın yaptığı gibi başka bir alanda kendine izin vermeyeceği hareketleri ele alabileceği teknikleri araştırdığı bir özgürlük alanı olarak kaldı. Ama heykellerin ardından pek çok çizim yaptı ve Güzel Sanatlar Okulu’nda kendi heykel yaklaşımını geliştirirken antik heykellerin dökümlerini araştırdı. İçinde aynı anda çok sayıda farklı sanatçı varmış gibi görünen bu durumu gözlemlemek son derece büyüleyici. Picasso kendini sürekli yenileyebiliyordu. Öte yandan “Monument to the Memory of Guillaume Apollinaire” (Guillaume Apollinaire’in Hatırasına Anıt - 1928), boşluk ve doluluk, yaşam ve ölüm hakkında anıtsal boyutta bir yansımadır. Chicago şehri için 1967’de yaptığı son heykelini de ekledik. Picasso, ondan sonra sadece resim ve çizim yaptı.

- Picasso’nun dehası heykellerini nasıl etkiledi?

Diana W.P.: Picasso, heykellerine çok yakın hissediyordu, onları sergilemeyi, satmayı, hatta müzelere ödünç vermeyi bile reddediyordu. Ama fotoğraflanmalarını istiyordu, özellikle de Brassaï tarafından. Picasso’nun ilk kapsamlı heykel sergisi, kendisi hayattayken, 1967’de Grand Palais’de gerçekleşti. Heykel ona düşünceleri için bir tür laboratuvar ortamı sağlıyordu.

- Sergideki 55 eseri nasıl belirlediniz?

Diana W.P.: Picasso’nun yapıtlarının başka eserlerin de bulunduğu bir ortamda ilk kez sergileneceği için müzedeki eserler ile aralarından bir diyalog kurmak istedik. Bu sayede ziyaretçiler Picasso’nun ve müzenin eserlerini aynı zamanda özgün bir şekilde keşfedebiliyorlar. Hareketlerin akışkanlığını sağlarken son derece bariz paralelliklerden kaçınarak bazı kıyaslamalar yarattık. Örneğin, Bernini’nin “Apollo and Daphne” adlı mermer heykelinin bulunduğu salona bir kadınla çocuğu temsil eden metal bir eser yerleştirdik. Başka bir odada “Diana ve Perileri, 1616-17” adlı resminin önüne erotik bir enerji yansıtan “The Goat” (Keçi) adlı tuvali yerleştirdik. Bir keçiden çok daha fazlası olan hayvan figürü burada bir bereket tanrıçası olarak görünüyor. Ayrıca, nadiren sergilenmiş özel bir koleksiyondan harika bir kesik sac parçası seçtik; burada, Annibale Carracci’nin “Laughing Youth” (Gülen Genç, 1583) adlı olağanüstü resmiyle ilişki içinde duruyor. Picasso’nun anıtsal heykellerini Galleria Borghese’nin en görkemli salonlarından biri olan ve bir grup çok önemli heykel içeren Rossi Room’da konumlandırmayı tercih ettik. Caravaggio’ya ayrılmış salonda ise bir boğa başı ve nadiren sergilenmiş bir natürmort yer alıyor. “Head of a Woman” (Fernande), (Kadın Başı - Fernande, 1909) gibi çok tanınmış eserler, 1930’lardan heykeller ve 1950’lerden birleştirmeler ile bilinmeyen eserlerini, çok nadiren ya da hiç sergilenmemiş çalışmalarını, özel koleksiyonlardan parçalarını burada birlikte sergilemeyi düşündük.

Röportajın tamamı Milliyet Sanat Ocak sayısında.

Heykelde Picasso

‘Bazı neoklasik resimlerine benzetiliyorum’

Sizin için Picasso adını taşıyarak büyümek nasıl bir deneyimdi? Çocukken büyükbabanız sizin için neyi ifade ediyordu?
Diana W.P.: Sırf torunu olduğum için Picasso konusunda çalıştığıma dair ne kadar çok yorum duyduğumu size anlatamam (gülüyor). Onların kendi haline bırakıyor, işimi yapmaya devam ediyorum. Ama annem, Picasso’nun İtalya seyahatinden sonra yaptığı biraz daha neoklasik denebilecek resimlere benzediğimi söylüyor. Marie-Thérèse’in portrelerini gördüğümde gurur duyuyorum. Kendim için değil, sanat tarihinin bir parçası olduğu gerçeğini fark etmediği için. Picasso, annesinden başlayarak ona ilham veren tüm kadınlara çok şey borçludur. Ama büyükannem bunun hiçbir zaman farkında olmadı.