25.12.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:
ŞEHİRDEN İNDİM KÖYE - BURCU ÜNAL
Yıkık dökük tek katlı evlerin arasında kıvrılan toprak yola girdiğimizde önce “Doğru mu geldik” diye düşünüyoruz. Adres doğru, İzmir’in Bayındır ilçesine bağlı Marmariç köyündeyiz. Sokaklarda insan yok, evler yıkık dökük, ne bir bakkal ne bir köy kahvesi... Derken birden az ileride bacasından duman tüten bir bina görüyoruz. Kapısında güler yüzüyle Hazal Akduran bizi karşılıyor. Henüz 24 yaşında bir üniversite öğrencisi...
Eskiden köyün okulu olan binaya giriyoruz. Dışarıdaki soğuğa karşın içeride cayır cayır soba yanıyor. Hazal bize hikayelerini anlatmaya başlamadan önce sobaya odun atarak ateşi biraz daha harlıyor. Duvarı boydan boya kaplayan üzerinde haftalık çizelge ve isimler yazılı beyaz tahtanın önünde masaya oturuyoruz.
Fransa’dan geldi
Suyu bittiği için sakinleri tarafından terk edilen Marmariç’i 13 genç yeniden hayata döndürmüş. Daha önce İstanbul’da bir komün evinde yaşayan Ümit ve Erkan, köye yerleşme amacıyla yola çıkmış ve Marmariç’i keşfetmişler. Daha sonra Marmariç’te Permakültüre (Sürdürülebilir tarım)Giriş Kursu veren Mustafa da buraya yerleşmeye karar vermiş. Terk edilmiş bu köyün nüfusu böylece giderek artmaya başlamış. İstanbul’da mimar olan Saydam, eşi Pelin ve iki çocuğu ile gelip köye yerleşmiş.
Hacettepe Üniversitesi’nde Felsefe okuyan Hira, onun ardından da Fransız Gael, Marmariç’in yeni sakinleri olmuşlar. Gael, Fransa’da makine mühendisliği okuduktan sonra önce bir sene kadar Bursa’da özel bir şirkette çalışmış. Çok iyi Türkçe bilen Gael, Permakültüre Giriş Kursu sayesinde Marmariç ile tanışmış ve sonrasında o da köye yerleşmeye karar vermiş.
Hazal’ın anlattığına göre bu şekilde üniversite mezunu ve hayatlarını bugüne kadar büyükşehirlerde geçirmiş 13 genç Marmariç’te buluşmuş ve bu köyde yeni bir yaşam kurmuşlar.
Köyün nasıl oluştuğunu anlatan Hazal, 22 yaşına kadar İzmir’de şehir merkezinde ailesi ile yaşamış. Halen Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Kamu Yönetimi bölümünde okuyor. Okula sadece sınavlara girmek için gidiyor, sınavlar sonrasında yine Marmariç’e dönüyor.
Hazal’ın yolu Marmariç’e ilk defa 2 sene önce düşmüş. Daha 22 yaşında şehir yaşamından yorulan ve “Farklı bir hayat olabilir mi?” diye düşünen Hazal hayalindeki yaşama, Doğa Derneği’nin düzenlediği Büyük Anadolu Yürüyüşü’nde tanıştığı bir arkadaşı sayesinde kavuşmuş. Yürüyüş sırasında tanıştığı arkadaşı ona Permakültüre Giriş Kursları’ndan bahsetmiş. Hazal da bunun üzerine 2010 yılında yaz tatilini Marmariç’te düzenlenen Parmakültüre Giriş Kursu’nda geçirince hayatını tamamen değiştirmeye karar vermiş.
“22 yaşındaydım ve kendi kendime ‘Ben ne yapıyorum burada? Kamu yönetimi okuyorum. Mezun olduğumda memur olmak gibi bir derdim yok, herhangi bir yerde çalışmak gibi bir derdim de yok. Bunları yapmak istemiyorum’ diyordum. İçimde hep bir sıkıntı vardı ve kendimi hep yorgun hissediyordum” diyen Hazal, kafasındaki soruların cevaplarını Marmariç’te bulmuş. Önce haftada 4-5 gününü Marmariç’te, kalan günlerini İzmir’de geçiren Hazal, bu yaz köye tam olarak yerleşmiş. Bu süreçte okulunu da bir sene uzatmış ve sadece sınavlara girmek için okula gidip gelmeye başlamış.
‘KPSS’ye girsen’
Ailesi halen İzmir’de yaşayan Hazal onları köye yerleşme fikrine nasıl ikna ettiğini de şöyle anlatıyor:
“Buraya ilk geldiğimde yaz bitince geri döneceğimi düşünüyorlardı. Kışın okul başladı. Derslerim pazartesi ve salı günleriydi. Ben çarşambaları köye geliyor ve dönmek bilmiyordum. Ailem de bu süreçte yavaş yavaş benim burada yaşama fikrime alıştı. Onlar için de bir nevi yumuşak geçiş oldu. Ama tabii hala, ‘Niye orada kalıyorsun?’ diye soruyorlar.
Fakat daha sonra babaannem falan da buraya geldi, burada beraber yaşadığım arkadaşlarımla tanıştı. Artık içleri daha rahat. 2-3 haftada bir onları görmek için İzmir’e gidiyorum. Okulumu aksatmadığım için burada yaşamam konusunda çok bir şey demiyorlar. Arada gerçi hala bir ‘KPSS’ye girsen’ falan diyorlar ama okul bittikten sonra da ben burada yaşamaya devam edeceğim.”
KÖYDE DAHA KOLAY
Peki İzmir’de doğmuş büyümüş, henüz 22 yaşındaki bir üniversite öğrencisi neden köyde yaşamak ister? “İnsanlara zor, imkansız bir şey yapıyormuşuz gibi geliyor. İnsanlar, ‘Neden köyde yaşayasın ki’, ‘Zor gelmiyor mu’ diye soruyorlar. Herkese farklı şeyler zor gelir, bana da şehirde yaşamak zor geliyor” diye söze başlayan Hazal’ı, Marmariç’e kaçıran şehirdeki kalabalık ve iletişimsizlik olmuş. “Şehirde 2-3 gün kalınca trafik beni yoruyor” diyen Hazal neden köyde yaşadığını şöyle anlatıyor:
“Şehirde önümden bir sürü insan geçiyor ama hiçbirini tanımıyorum. Tanıdığım insanlarla da düzgün bir iletişim kuramıyorum. Çünkü bambaşka hayatlar var. O bambaşka bir şey yapıyor, ben bambaşka bir şey yapıyorum.
Burada öyle bir sıkıntım yok. Sabahtan akşama kadar zaten sürekli aynı insanlarla birlikteyim ve sürekli kendimi açıklamak, sürekli kendimi ifade etmek gibi bir derdim yok. Çünkü burada artık birbirimizi tanıyoruz. Kimin neyi nasıl yapacağını, nasıl düşüneceğini, neden rahatsız olacağını biliyoruz ve hayatımız buna göre devam ediyor.
Şehirde sürekli biriyle tanıştığında ya da biriyle buluştuğunda, ‘Sen ne yapıyorsun?’ diye soruyor. Her defasında kendini yeniden anlatman gerekiyor ve bu bana çok yorucu geliyor. Bir de hiç alakamın olmadığı bir işte çalışma fikrini sadece düşünmek bile beni düşünsel olarak çok yoruyor.”
Marmariç köyü sakinlerinin hayatı saati saatine. Zeytinler toplanıyor, bağın bakımı yapılıyor, hayvanlarla ilgileniliyor.
13 kişilik hayat
Hazal gibi daha önce hiçbiri köyde yaşamamış bu 13 genç, bu terk edilmiş köyde sıfırdan kendileri için yepyeni bir yaşam kurmuşlar. Köyün eski okulu ortak yaşam alanları olmuş. Köyde gün sabah 08.00’de burada hep beraber yapılan kahvaltı ile başlıyor. Daha sonra sıra gündelik aktivitelere geliyor. Zeytinlikten zeytin toplanıyor, bağın bakımı yapılıyor, kümesteki hayvanlarla ilgileniliyor, yumurtaları toplanıyor. Su olmadığı için terk edilen köyde şimdi yeraltı suyunu kullanarak yaşamlarını idame ettiren bu 13 genç kimyasalları da mümkün olduğunca hayatından çıkartmaya çalışıyor. Sabunlarını kendileri üretirken tüm denemelerine karşın halen bulaşık deterjanının yerine geçecek bir şey bulamamışlar fakat arayışları devam ediyor. Hazal alışverişi de hayatlarından çıkarmak istediklerini şöyle anlatıyor: “Elbette dışarıdan alımı sıfıra indirmemiz mümkün değil ama bunu mümkün olduğunca en aza indirmek istiyoruz. Alıştığımız hayat kalitesiyle yaşamak yerine ihtiyaçlarımızı azaltmaya çalışıyoruz. Dışarıdan sadece yiyecek ve köy yaşamı için gerekli araç-gereci alıyoruz.”
Köydeki gençler ellerinden geldiğince yiyeceklerini kendileri yetiştiriyor. Dışarıdan mümkün olduğunca az malzeme satın alıyorlar.
Pekmez ve yağ satıyorlar
Geçimlerini sağlamak için yumurtaları, zeytinliklerden toplanan zeytinlerin yağını ve bağdaki üzümlerden üretilen pekmezi sattıklarını anlatan Hazal, “Tabii ki bu 13 kişinin geçimi için yeterli olmuyor” diye ekliyor. Geçimlerini sağlamak için büyük bölümünün çeviri yaptığını söyleyen Hazal, kendisinin ise daha “köye ait bir şeyler” yapmak istediğini vurguluyor. “Ben de önce internet üzerinden bir şeyler yapabilir miyim diye düşündüm. Ama onun şehirde yapacağım işten ne farkı olacaktı” diye düşünen Hazal araştırmaları sonucunda zeytinyağı üreten ve son derece az yer kaplayan aletler olduğunu öğrenmiş. Şimdi komşu köylerle konuşup organik zeytin yetiştirenlerin zeytinlerinden yağ üretmeyi planlıyor.
Yemekler beraber yeniyor
Hazal geleceğe dair hayallerini anlatırken bizim gözümüz onun hemen arkasında duran beyaz tahtaya kayıyor. Duvarı neredeyse boydan boya kaplayan tahtanın üzerindeki çizelge ve isimlerin ne olduğunu merak ediyoruz. Hazal bir iş bölümü yaptıklarını, sırayla yemek yaptıklarını, bulaşık yıkadıklarını ve tuvaleti temizlediklerini söylüyor. Eski okul binası şimdi bu 13 genç tarafından bir sosyal alan olarak kullanılıyor. Yemekler burada yeniliyor, burada hep beraber sohbet ediliyor, film izleniyor. Hazal köyden ziyade burada kurdukları yaşamı sevdiğini vurgulayarak, “Şehirde beni tutan bir şey yok ama başka bir köyde yaşayabilir miyim diye düşündüğümde bunun biraz zor olacağını fark ediyorum. Çünkü beni buraya en çok bağlayan buradaki insanlar ve onlarla kurduğum iletişim. Burada çok keyifli zamanlar geçiriyoruz. Şurada 13 kişi hep beraber yemek yediğimizde şehirdeki yaşamı, oradaki aktiviteleri aramıyorum. Bu benim için çok daha doyurucu oluyor” diye ekliyor.