Gündem Müslümanlar dinini öğrenmeye muhtaçtır

Müslümanlar dinini öğrenmeye muhtaçtır

24.07.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

İslam dini, akıl ve bilimin yanı sıra Yaratan’ın buyruklarını da ölçü tanır, ayırmayıp birleştirir, insan değerleri üstünde yorum birliği sağlar, gerçek anlamda sosyal adalet önerir ve ebedi mutluluk amacıyla yaşatır.

Müslümanlar dinini öğrenmeye muhtaçtır

İslam dini, Allah’ın insan için koyduğu ve evrensel kıldığı son Peygamberi Hz. Muhammed’le bildirdiği hayat düzenidir. Biz, mutluluğumuz için bizi yaratanın bizim için koyduğu İslâm’a ve O’nu yaşamaya muhtacız. Bir İslâm toplumunun fertleri olduğumuz için mi böyle düşünüyor ve inanıyoruz? Yoksa akıl ve ilim mi böyle inanmamızı gerekli kılıyor? Yazımızda bu konuya eğileceğiz.
Omurgasını Kuran’ın oluşturduğu İslâm’ın dışındaki yürürlükten kaldırılmış semavî şeriatler, felsefî sistemler ve iktisadî doktrinler insanı, yerküresini ve evreni tanımıyor ve de tanıtamıyor. “Ben kimim?”, “Nereden geldim?”, “Nasıl yaşayacağım?”, “Nereye gideceğim?”, “Hayat nedir?”, “Ölüm nedir?”, “Ölüm ötesinde sorgulanılacak bir hayat var mıdır?” gibi insanı kuşatan ve insanın mutluluğu için mutlaka cevaplandırılması gereken ana soruları cevaplandıramıyor.
İslam, yanıtlarıyla insanı tatminin doruğuna çıkardığı, hayatı yaşanmaya değer kıldığı için biz İslam’a, onu yaşamaya muhtacız.
İslam dini inanç esaslarıyla insanın, dünyamızın ve de evrenin Allah tarafından yoktan var edildiğini açıklıyor. Bu ilâhî din, hayatın ve ölümün Rabbimiz tarafından yaratılmış olduğunu beyan ediyor. Rabbimizin huzurunda bütün hayatımızdan yargılanacağımızı, ceza veya mükâfat göreceğimizi duyuruyor. Bu dinin varlıklara ve insan hayatına getirdiği açıklamalar insanı tatmin ettiği için biz İslam dinini öğrenmeye ve onu uygulamaya muhtacız.
Yaratan’ın buyrukları da ölçü
İslam’ın dışındaki sistemler yalnızca akıl ve ilmi ölçü tanıyor. Akıllar ise farklı ve yetersiz olduğu, ilim de akla ve güçleri sınırlı duyu organlarına dayandığı için insanı kuşatarak aydınlatamıyor ve mutlu edemiyor.
İslam ise aklı ve duyu organlarının tespitlerini kabul ediyor, Kuran mesajları ile de insanları yaratanın sonsuz aklı ve engin ilminden yararlandırıyor. Öz ifadeyle İslam, insanı Yaradan’ın aklı ve bilgisiyle de aydınlatıyor. Böyle olduğu içindir ki biz İslâm dinini tanımaya ve onu tatbik etmeye muhtacız.
Ayırmıyor, birleştiriyor
İslam’ın dışındaki şerîatler/sistemler insanları ırklara ayırıyor, onları zengin-fakir, işveren-işçi, zenci-beyaz, soylu ve soysuz ayırımı ile bölüyor. Sömürüye ortam hazırlıyor.
İslâm dini ise insanların bir asıldan yaratıldığını, îman ve güzel amellerden başka üstünlük ölçüsü olmadığını bildiriyor. Zengin-fakir, işveren-işçi, zenci-beyaz gibi suni ayırımları ve bu ayırımlarla dayalı değer hükümlerini şiddetle yeriyor. Örneğin o, yalnızca sömürücü ile toplumcuyu, cahil ile alimi, zalimle adili, fahişe ile namusluyu ayırıyor, ikincileri koruyor ve yüceltiyor. Akrabaya ve komşulara da yapılacak görevler bakımından öncelik tanıyor. Bunun içindir ki biz İslâm dinini bilmeye ve onun ilkeleri çizgisinde yaşamaya muhtacız.
İnsanî değerler
İslam’ın dışındaki siyasî/felsefî sistemler hak, adalet, barış, hürriyet ve ahlâk gibi manevi değerlerin zaruretini kabul ediyor. Kaynaklandıramadıkları ve tek güçleri olan fabrikalarda üretemedikleri için kendileriyle tezada düşerek kabul ettikleri bu değerler manzumesi üzerinde de yorum birliği yapamıyor.
Mesela: Nedir hak? Nedir adalet? Nedir barış? Nedir ahlâk? Tek dayanakları akıl olduğu, akıl da çiftçi aklı, hukukçu aklı, fahişe aklı ve sömürücü aklı gibi pek çok çeşitlere ayrıldığı için onlar bu soruların cevaplarında birleşemiyor.
Mesela zararlıdır inancıyla alkollü içkileri yasaklıyor, bir süre sonra da meşrulaştırıp reklam ettiriyor. Fahişeleri/eşcinselleri önce mahkûm eden yasalar çıkarıyor, sonra da onları üst yönetimlere seçtirebiliyor. Bir süre sınırsız mülkiyeti savunuyor, daha sonra toplum mülkiyetine geçiş için kan dökebiliyor. Kasıtlı öldürme suçuna bir yerde ölüm cezası veriyor. Diğer bir yerde bu cezayı ilkellikle niteliyor.
Fakat İslam böyle mi? O, insanı yaratan Allah’ın emirleri ve yasaklarına dayandığı için yorum birliğini sağlıyor. O, hak derken tüm insanları kuşatan inanç, adalet ve ahlak doğrularını bildiriyor. Sömürü derken örneğin faiz ve rüşvet gibi haramlar, ekonomik baskı ve işgalleri kastediyor. Zulmü ise hakka ve halka yönelik yasaları çiğnemek olarak niteliyor. Böylece Mekke’deki Müslüman’la Londra, İstanbul ve Kahire’deki Müslüman’ı inanç ve yorum birliği içinde aynı kurallarda birleştirip yaşatabiliyor. Koyduğu ana kuralların kıyamete kadar geçerli olduğunu bildiriyor. Bunun içindir ki biz İslam dinini aşkla yaşamaya muhtacız.

Haberin Devamı

SORU - CEVAP

Tüm canlılar Allah’ı tesbih eder

Hayvanların kendilerine özgün bir dille Allah’ı zikrettikleri/andıkları doğru mudur?
Doğrudur. Her bir sınıfıyla hayvanlar, Allah’ı bilen ve O’nu yüceliklerle vasıflayarak tesbih eden zikredici varlıklardır. Kuran, tek bir istisnası olmaksızın göklerde ve yerdeki tüm canlıların Allah’ı tesbih ettiğini/andığını bildirmektedir.(Nur 41,İsra 44) Sevgili Peygamberimiz, tedavi amacıyla kurbağaların öldürülmesini, “Onların vakvakları Allah’ı tesbihtir” gerekçesiyle yasaklamıştır. Konumuzla ilgili daha genel nitelikli bir hadislerinde ise şöyle buyurmuştur:
“Nice binilen hayvanlar vardır ki, onlar binicilerinden daha hayırlı ve Allah’ı daha çok zikredicidirler.”
Balıkları, sürüngenleri, kuşları, korku salan canavar görünümleriyle hayvanları, ‘Yaratanı zikreden dervişler’ olarak tanımalıyız. Hayvanlar, Allah’ı zikrettikleri gibi kendilerini özgü duaları olan varlıklardır. Bu gerçeği aslan örneğiyle bize açıklayan Peygamberimiz, onların inlerinde şöyle dua ettiklerini bildirmektedir:
“Allah’ım! Beni iyi kullarından herhangi biri üzerine salma.”

Dinimizde Ramazan ve bütün kutsal günler her yıl 10 gün evvel gelir. Bu hepimizin bildiği bir konudur. Buna rağmen son yıllarda her nedense Hazreti Peygamberimizin doğduğu gün olan Miraç Kandili nisan ayında Kutlu Doğum Haftası adı altında kutlanmaktadır. Bir gece değil, bir haftada kutlayabiliriz ama mübarek dinimizin gereğine göre zamanında kutlanmalı. Bizler, ailem ve bütün dostlarımız Müslümanlığın bu şekilde tahrif edilmesine karşıyız. Siz ne düşünüyorsunuz?
Namazlar güneşin hareketlerine, Ramazan orucu ise ayın yörüngesindeki akışına göre hesaplanmakta olduğu ve güneş ile ay takvimleri arasında yaklaşık 10 günlük fark bulunduğu için değindiğiniz üzere 10 günlük fark belirmektedir. Bu durum da yükümlülük sonrası 36 yıllık ömürde yılın her mevsiminde oruç tutulması adil ortamını oluşturmaktadır. Böylece bilineni tekrarladık. Konumuza gelince... İlginize müteşekkirim. Ben şahsen Peygamberimizin doğum gününün kesin olarak 12 Rebiulevvel olduğu inancında değilim. Peygamberimiz dahi Peygamber olacağını bilmediği ve yazılı kayıt da tutulmadığına göre verilen tarihler kuşkuludur. Kaldı ki Peygamberimizin doğum yıldönümlerini kutlamak gibi dini bir görevimiz de yoktur. Bu sebeple duyarlılık gösterdiğiniz üzere dini bir tahrif olacağı kanaatinizi paylaşamıyorum. -Allah şanını artırsın- Peygamberimizin doğum gününün güneş takvimine göre belirlenmesi ve kutlanması amacını, Peygamberimizi tanıtmak amaçlı sabit tarihli bir gelenek oluşturma çabası olarak algılayabiliriz. Allah yardımcımız olsun.

Haberin Devamı

Gerçek anlamda sosyal adalet

Haberin Devamı

İslam’ın dışındaki, batıl sistemler yalnız bedenden ibaretmiş gibi insanın mutluluğunu maddî ihtiyaçlarının giderilmesinde görüyor. Bunun için de örneğin sosyal adalet diyor. Fakat sosyal adalet derken de ya ferdi sınırsız özgürleştiriyor ya da cemiyeti putlaştırıyor. Fertle toplumu kaynaştıran yasalar koyamadıkları için de mülkiyeti kabul veya ret etmekten başka kalıcı çözüm üretemiyor. Fakat İslam öyle mi?
O, “Mülk Allah’ındır, insanın ondan ancak ilâhi ölçülere göre yararlanma hakkı vardır” ilkesinden hareket ediyor. Faiz, karaborsacılık, rüşvet, emeği sömürü, içki, kumar ve fuhuş işletmeciliği gibi yollarla kazancı yasaklıyor. İçkiyi, kumarı, zinayı, lüksü menedip tüketimi kayıtlar altına alıyor. Şartlarını taşıyan fertlere zekât, akrabaya nafaka mükellefiyeti yüklüyor. Yönetime işsize iş bulmak, acize nafaka bağlamak gibi görevler yüklüyor. Böylece fertleri ve toplumu mağdur etmeden dengeli bir düzen oluşturuyor. İşte biz bunun için İslâm’a muhtacız.
Ebedi mutluluk
Bütün bunlardan önemlisi İslam’ın dışındaki maddeci veya rûhcu sistemler hayatı konumlandıramıyor ve ölüm ötesine yer vererek de amaçlandıramıyor. Ama İslâm, O, ölümle başlayacak âhiret hayatını bildiriyor, emirleri ve yasaklarına uyularak yaşanacak iman ve fazîlet hayatının ebedî Cennet saadeti sağlayacağını müjdeliyor. Hak’tan sapmanın batıllara dalmanın, zulmü ve sömürüyü meslek tutmanın cezasının kaçınılmaz olduğunu, dünyada görülmezse de Âhirette çekileceğini açıklayarak uyarıyor. Böylece hayatı gayelendiriyor. Ebedî mutluluk gayesiyle yaşattığı içindir ki biz İslâm’a; onu yaşamaya muhtacız.
Bütün bu açıklanan gerçekleri kavrayabilmek için İslam’a Şeytan’ın gör dediği yerden bakmaya şartlanmaksızın ortak akıl ve bilim penceresinden bakmak yeterlidir.

Haberin Devamı

Kuran’dan mesajlar

Haberin Devamı

“Yaratan (yarattığı insanı mutlu edecek düzeni) bilmez mi? Elbette bilir. O kullarına lütufkârdır, onların yaptıklarından da haberdardır.”(Mülk 14)

BİR DUA

Alemlerin Rabbi, Rahman ve Rahîm, Ceza ve Mükâfat Günü’nün Maliki olan Allah(ım! Sana)a hamd olsun.
Ancak Sana ibâdet ederiz ve ancak Senden yardım isteriz.