Gündem SULTANAHMET MEYDANI’NIN ÖYKÜSÜ-I

SULTANAHMET MEYDANI’NIN ÖYKÜSÜ-I

07.12.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

Septimus Severus’un içinde yaşadığımız bu şehre armağan ettiği yapılardan biri büyük ölçüde harap olsa da varlığını sürdürmektedir. Günümüzde Sultanahmet Meydanı olarak bilinen büyük alan gerçekte bu dönemde yapımına başlanan Hipodrom’un gösterilerin yapıldığı orta bölümüdür. Hipodrom Sevrus’un 213’teki ölümü üzerine tamamlanamadan yarım kalır...

SULTANAHMET MEYDANI’NIN ÖYKÜSÜ-I

MS. II. yüzyılın sonlarına doğru Roma İmparatorluğu içinde meydana gelen karmaşa sonrası Septimus Severus 9 Nisan 193’te askerlerince imparator ilan edilerek Roma’daki kargaşaya son verir. 194’de imparatorluğun Asya’daki topraklarında kendini imparator ilan eden Suriye valisi Gaius Pescennius Niger’i İssos (günümüz Dörtyol ilçesi civarı) savaşında yenerek tüm imparatorluğa egemen olur. Bu karmaşa sırasında Byzantion Roma İmparatoru Titus Vespasianus (69-79) tarafından Latinleştirilmesinin sıkıntıları ve yüksek vergilerin getirdiği fakirleşmeyi yaşamaktadır. Romanın ezici gücünden şikâyetçi olan Byzantion, bir kurtuluş olarak gördüğü Pescennius Niger’in tarafını tutarak Septimus Severus’a karşı koymaktadır.
Niger’in mağlubiyeti ve öldürmesine karşı direnişini sürdüren şehir Septimus Severus yönetimindeki Roma ordusu tarafından kuşatılarak yaklaşık iki yıl süresince muhasara edilir. Uzun süren bu kuşatmanın yarattığı yılgınlık ve açlık nedeniyle teslim olan şehirdeki tüm askerler ve memurlar öldürülür, şehirdeki pek çok yapı ve bu arada şehri kuşatan surlar yıktırılır.
Roma’nın intikamı bu kadarla da kalmaz, Byzantion’un şehir statüsü kaldırılarak idari olarak bundan böyle kome/köy olarak sınıflandırılmasına karar verilir. Belki de kuruluşundan beri ilk ve son defa şehir bu ölçüde cezalandırılmaktadır. Bu ceza sonrası şehir statüsü verilen Perithos’a (Marmara Ereğlisi) bağlanan Byzantion kısa süreli bir yıkım dönemi geçirir. Ancak gerek topoğrafik gerekse ekonomik üstünlüğü bu zoraki bağlılığın sürdürülmesine izin vermez. Kısa süre sonra Septimus Severus Byzantion’un şehir statüsünün iade edilmesini sağlar. Yıkılan şehir surları biraz daha ötelenerek yenilenmeye başlanır. Bu arada yenilenen şehrin adı da oğlu Caracalla’ya (213-217) atfen Antoninia-Augusta Antonina olarak değiştirilir.

Tarım arazisiydi
Septimus Severus’un içinde yaşadığımız bu şehre armağan ettiği yapılardan biri büyük ölçüde harap olsa da varlığını sürdürmektedir. Günümüzde Sultanahmet Meydanı olarak bilinen büyük alan gerçekte bu dönemde yapımına başlanan Hipodrom’un gösterilerin yapıldığı orta bölümüdür. Byzantion surları dışında bir vadiye açılan ve muhtemelen tarım alanı olarak kullanılan bir arazide yapımına başlanan Hipodrom Sevrus’un 213’teki ölümü üzerine tamamlanamadan yarım kalır. MS. 330’da Roma İmparatorluğu’nun başkentinin İstanbul olmasına karar verilmesi üzerine yarım kalan bu inşaata devam edilir. Roma’daki Circus Maximus örnek alınarak genişletilir ve tamamlanır.

Hipodrom zemin
Yükselen zemin nedeniyle günümüz kotunun yaklaşık 4.5 metre altında kalan Hipodrom zemininin pek farkına varmasak da, orta aksı üzerinde iki bin yıla yakın süredir boy gösteren Dikilitaş, Örme Sütun, Burmalı Sütun gibi anıtları çoğumuz biliriz veya hiç olmazsa bir kere görmüşlüğümüz vardır. Uzunluğu net olarak tespit edilememekle birlikte 450-470 metre olarak kabul edilen, genişliği ise 123 metre olan bu anıtsal yapı, yaklaşık 55.000 ila 58.000 metrekarelik bir alanı kaplamakta olup buradaki yapının 50.000 seyirci kapasiteli olduğu bilinmektedir.

Sol tarafta Şifa Hamamı
Marmara yönüne doğru günümüzde Marmara Üniversitesi rektörlük binası ile Sultanahmet Endüstri Meslek Lisesi ile Sultanahmet Camii hamamı gibi yapıların yer aldığı alanın altında Hipodrom’un, yarım yuvarlak formu nedeniyle Sphendone-Sapan adıyla anılan bölümü bulunmaktadır.
Üst yapısı yıkılan bu bölümün alt yapısı Şifa Hamamı sokaktan meydana çıkarken solda görülmektedir. Septimus Severus’un orijinal yapısında bu bölümün üzerinde Dioskur Heykelleri-Dioskuroi bulunmaktadır.

Haberin Devamı

Dioskur heykelleri

Dioskur heykellerinin hikâyesi de ilginçtir. Grek mitolojisinde Leda’nın hem tanrı Zeus’tan, hem de bir ölümlü olan Tyndareos’tan hamile kalması üzerine ikisi kız, ikisi erkek dört çocuğu olur: Zeus’tan Helena ve Polydeukes, Tyndarareos’tan Kastor ve Klytaimestra. İki erkek çocuk Kastor ve Polydeukes kardeşliğin ve dostluğun simgesi olurlar. Bir kavga sonucu ölümlü olan Kastor ölür, Polydeukes ise yaralanır. Zeus bu iki kardeşi birbirinden ayırmamak için ikisini de göğe alıp yıldızlar arasına yerleştirir. İşte şimdilerde İkizler Burcu olarak bilinen iki yıldız, Kastor ve Polydeukes gökyüzünde yaşama devam ederler.
Yaklaşık 20 metre genişliğinde, basamaklar halinde yükselen tribünler, üstlerinde heykeller bulunan kolonlu bir revakla sonlandırılmıştır. Sultanahmet Camii ile hemen karşısında yer alan Türk İslam Eserleri Müzesi ile Defter-i Hakani (Tapu Müdürlüğü) binasının altında kalan tribünlerin yanı sıra, İmparatorluk Sarayı ile ilişkili olan ve imparatorların gösteri ve müsabakaları izlediği Kathisma bölümü ise günümüz Divanyolu Caddesi altında kalıp yok olmuştur. Ancak Hipodrom’un özelikle araba yarışlarında etrafında dolaşılan orta bölümünde bulunan ve Spina denilen duvarın üstünde yer alan heykel ve anıtlar bu yapının en önemli unsurlarıdır. Bu anıtların bir bölümü imparator Constantinus tarafından şehrin süslenmesi için imparatorluğun hemen her köşesinden getirilmiş en güzel eserler ile daha sonraki imparatorlar devrinde küçük hikâyelere konu olan eserlerden oluşmaktadır.

Haberin Devamı

Heykeller Latin istilasında söküldü

Spina üzerinde yer aldığını yazılı kaynaklardan öğrendiğimiz bazıları ayakta, bazıları at üzerindeki imparator heykellerinin yanı sıra çok sayıda fil, domuz gibi hayvan heykelleri, devasa bir Herakles heykeli ile yarı balık yarı kadın şeklindeki Skylla heykeli vardı. Hipodrom’da yer alan heykeller içinde yalnızca Kathisma üzerinde yer alan ve heykeltıraş Lysippos tarafından yapıldığını bildiğimiz Quadriga (dört atın çektiği araba) günümüze ulaşır. Latin İstilası (1204-1261) sırasında bulunduğu yerden sökülerek Venedik’e taşınan bu heykel grubu halen San Marko Katedrali’nin cephesini süslemektedir. Spina’yı süslediği düşünülen ve sürücü Porphyrios’un şerefine dikildiği bilinen iki heykelin ise sadece kaideleri İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde teşhir edilmektedir.