Kültür Sanat 'Çağdaş dansı anlamak değil hissetmek önemli’

'Çağdaş dansı anlamak değil hissetmek önemli’

29.09.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

'Anlamanın’ çağdaş dans için doğru sözcük olmadığını söyleyen Prof. Şebnem Selışık Aksan, 'Sahnede olanları anlamanız değil, hissetmeniz bekleniyor. Anlamamaktan korkmayın, iç sesinize kulak verin’ diyor

Çağdaş dansı anlamak değil hissetmek önemli’

Miraç Zeynep Özkartal

Şu sıralar kültür sanat hayatımızı renklendiren bienal, çağdaş sanat kavramının anlaşılma, genel izleyiciye hitap etme gibi sıkıntılarını gündeme getirirken, bir başka 'çağdaş’, çağdaş dans da 20 Ekim’e kadar sürecek olan iDANS Uluslararası Çağdaş Dans Festivali’nde aynı sorgulamalara maruz kalıyor. Festivalde 17 ülkeden 20 koreografın toplam 26 gösterisi garajistanbul’da izlenebilecek.
iDANS’ın Lütfi Kırdar’da yapılan açılış gecesinde sahnede, ayağında 25-30 cm’lik platformlar olan dört dansçı var. Yürüyor, duruyor, oturuyor, kalkıyorlar. Müzik? Yok. Yalnızca TRT’de günün sonunda ekranda beliren saate eşlik eden sinir bozucu sese benzeyen bir çınlama...  Aydın Teker’in “aKabı” adlı koreografisini seyredenlerin (en azından bir bölümünün) aklında aynı soru: “Bu seyrettiğim şey nedir? Neyi anlamıyorum?”
Cevap, en yetkin ağızlardan birinden, Mimar Sinan Üniversitesi Modern Dans Bölüm Başkanı ve Türkiye’de modern dansın öncülerinden Prof. Şebnem Selışık Aksan’dan geliyor:
“Anlamak, çağdaş dans için doğru sözcük değil. Bu performanslarda sahnede olanları anlamanız değil, hissetmeniz bekleniyor. Anlamamaktan korkmayın, yalnızca iç sesinize kulak verin.”
Aksan, yaklaşık 35 yıldır Türkiye’de çağdaş dansı inşa etmeye çalışıyor. Mimar Sinan Üniversitesi’nde kurulmasına ön ayak olduğu Modern Dans Bölümü’nün yanı sıra Koç Üniversitesi’nde de Dans Sanatı dersleri veriyor. Koç Üniversitesi’nde İşletme’den Makine Mühendisliği’ne çeşitli bölümlerden gelen öğrencileriyle “aKabı”nı tartıştığında aldığı “Sıkıldım”, “Hiçbir şey anlamadım”, “O sesi duyar duymaz kulaklığımı takıp müzik dinledim” cevaplarını bile doğru tepkiler olarak değerlendiriyor. Ona göre bunları söyletebilmek çağdaş dansın amacı.

'Çağdaş daha yakın’
Yaratıcılığın baleden değil, çağdaş danstan ilham aldığını söyleyen Aksan, bu dans türünün sahnedekileri olduğu kadar seyirciyi de özgür bıraktığını savunuyor. Üstelik baleye bile tereddütle yaklaşan Türk seyircisinin çağdaş dansa daha yakın olacağını söylüyor:
“Bale, Batı dünyasının Rönesans temelleri üzerine kurulu, geleneklerine çok sadık bir sanat formudur. Bizim bedenlerimiz, bu birikimi ve kültürel altyapıyı yabancılıyor. Bu nedenle de kendimizi çağdaş dansla daha rahat ifade edebiliriz. Öncelikle bedenlerimizi ve ruhumuzu özgür kılmamız gerekir, bunu da bize çağdaş dans sağlayacaktır.”
Çağdaş dansta seyirci de olan bitenin bir parçası Aksan’a göre. Kendisini sorgulayarak, o anda sahnede olanların ona ne duygusu verdiğini, içindeki hangi kapıyı açtığını düşünerek seyrederse, gerçekleşen performans da amacına ulaşmış oluyor.
Ve “Çağdaş danstan korkmayın” diyor Prof. Dr. Aksan, “Anlamak sözcüğünü unutun ve sadece seyredin.” (0212) 244 44 99

Baleye 'postal’ ödeneği çıkmadı

Prof. Aksan, Gurur Ertem ile birlikte hazırladığı ve Boğaziçi Üniversitesi Yayınları tarafından yayımlanan  “20. Yüzyılda Dans Sanatı: Kuram ve Pratik” adlı kitabın ilk bölümünde kendi dans serüvenini Türkiye’nin hali pür melali üzerinden aktarıyor. Bürokrasi, engeller, destek beklerken gecikmeyen köstekler ve dünyaya entegre olma sürecimizin nasıl sakatlandığı bir dansçı/ eğitmenin gözünden anlatılıyor bu kitapta. Devlet kurumlarının çağdaş dansa karşı tavrını ise anekdotlarla anlatıyor Aksan:
“Konservatuvara ilk girdiğim yıllarda, parmak ucu pabuçları getirtmek için Bakanlığa ödenek teklifi vermiştik.  Bu konu, Milli Cephe Koalisyonu döneminde bütçe konuşmaları sırasında Meclis’te görüşülmüş ve “Ayaklarına mes giysinler” gibi bir mesaj almıştık. (...) Bir süre sonra anlaşıldı ki, parmak ucu pabucu, devletin resmi üniformalı personeline ayrılan giyim ödeneği ile karşılaştırılmış. Onlar için tabii ki parmak ucu pabucu ile postal aynı şeydi. En sonunda da resmi üniformalı personel statüsüne girmediğimiz için Meclis bize postal ödeneği vermedi ve pabuçsuz kaldık.”