Kültür Sanat Hiç bitmeyen yoldur edebiyat

Hiç bitmeyen yoldur edebiyat

08.08.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:

Lao Tzu der ki: “Aslında dünyaya verebileceğimiz en büyük hediye, kendi değişimimizdir.” Nasıl değişiriz peki? Yola çıkarak, yolda olarak… Bazen içsel bir yolculuktur çıkılan, bazen de fiziksel… Tıpkı edebi metinlerde hayat bulan kahramanların çıktıkları gibi…

Hiç bitmeyen yoldur edebiyat

Sinem Çelebioğlu - İster masal olsun ister roman, ister öykü olsun ister destan, yolculuğu gözler önüne serer edebiyat. Joseph Campbell’in “Kahramanın Sonsuz Yolculuğu”nda belirttiği gibi kahraman olağan dünyadan çıkar, tuhaflıklar bölgesine doğru ilerler, masalsı güçlerle karşılaşır, zafer kazanır ve benzerleri üzerinde üstünlük sağlayan bir güçle geri döner. Dolayısıyla metnin amacı kahramanın yola çıkmasıdır ve kahraman için bir arayış, çıkış noktası gerekir. Bu, kimi zaman içsel bir çatışmadan kaynaklanır, kimi zaman dışarıdan gelen bir çağrı ya da davetten. Olmazsa olmazları bir rehber, bir düşman ve bolca engeldir. Sonunda ise değişim kaçınılmazdır. Evine dönen kahraman asla eskisi gibi olmayacaktır.

Haberin Devamı

Yol deyince daha pek çok kahraman canlanır gözümüzde elbette. İşte ruhumuza işleyenlerden birkaçı…

Dante, “İlahi Komedya”

Dante’nin tanımıyla “Kutsal bir manzume” olan “İlahi Komedya”da öteki dünyaya yapılan bir yolculuk söz konusu. Cehennem, Araf ve Cennet bölümlerinden oluşan metin boyunca Dante’ye, şair Vergilius ile hiç unutmadığı sevgilisi Beatrice, rehberlik ediyor. Derin bir uykudan uyanan ve kendini karanlık bir ormanda bulan deneyimsiz kahraman, Cehennem’e kadar indiği uzun ve çileli yolculuğu boyunca, ölüm sonrası bir maceraya çıkıyor, tarihe damga vurmuş isimlerle karşılaşıyor, sorguluyor, öğreniyor. 14. yüzyılda kaleme alınan ve sadece tarih, felsefe, din bilimi, gök bilimi ve geometri gibi pek çok alana yayılan içeriğiyle değil, sembollerle örülü biçim ve üslubuyla da dikkat çeken “İlahi Komedya”, çok zengin bir kaynak.

Haberin Devamı

Şeyh Galip, “Hüsn-ü Aşk”

18. yüzyılda Nabi’nin “Hayrâbâd” eserine yapılan yoğun övgüye karşı çıkan Şeyh Galip’in altı ay kadar kısa bir sürede tamamladığı “Hüsn-ü Aşk”, hem klasik Türk edebiyatı hem de tasavvuf edebiyatının mihenk taşlarından biri. 2101 beyitten oluşan mesnevi, Aşk adlı kahramanın Hüsn’e kavuşmak için çıktığı yolculuğu anlatıyor. Hüsn ile görüşmesini engelleyen kabileye neler olduğunu soran Aşk’a verilen yanıt nettir: “Bir sözle kim yârine kavuştu? Hiç zahmet çekmeden hazineyi elde etmek mümkün mü?” Peki ne yapması gerekir Aşk’ın? Kalp Diyarı’na gitmeli ve bu yola canını koymalıdır. Bunun üzerine rehberi Gayret ile Kalp Diyarı’na doğru dönülmez bir yolculuğa çıkarlar. Ama ne yolculuk… Bin başlı ejderhalar, ateş denizinde yüzen mumdan gemiler, saçının her teli yılan olan cadılar, cinler, devler, periler, vahşi hayvanlar, gulyabaniler bekler onları. Metinlerarası yapısı ve eşsiz anlatımıyla Aşk’ın yolculuğu büyülü bir serüvene ortak ediyor okuyanları.

Murathan Mungan, “Aynalı Pastane”

Yola çıkma fikrinden söz edilince, Murathan Mungan’ın “Aynalı Pastane”, öyküsünü hatırlamamak imkânsız. “Üç Aynalı Kırk Oda”nın üç hikâyesinden ikincisi olan “Aynalı Pastane”, yaşamın akışını zorlamayan, tüm dünyayı vanilya kokan bir pastanenin aynasından izleyen ve hayatı, aşınan bir tırnak cilası gibi gören Aliye adlı karakterin kendi masalını yazmak için ayağa kalkmasıyla başlıyor. Karşısına çıkan rehberi Muştik, aynanın içinden seslenerek sihirli cümlesini savuruyor yüzüne: “Her şeye geç kalıyoruz,” diyor ve Aliye’yi karşı koyamayacağı bir teklif sunuyor. Aynanın ardında öylesine bir yolculuğa şahit oluyoruz ki ne Aliye eskisi gibi kalıyor ne biz okurlar. Peki Aliye dönüyor mu evine? Postmodern unsurların başarıyla kullanıldığı öykünün sonunu yazmasak da zihnimize kazınan şu sözleri anımsamakta fayda var. Muştik diyor ki: “Kimse çıktığı yolda kendisi kalmaz. Yol insanı başkalaştırır.”

Haberin Devamı

İhsan Oktay Anar, “Puslu Kıtalar Atlası”

Hayatının merkezine merakı ve soru sormayı koyan İhsan Oktay Anar’ın ilk cümlesinden son cümlesine dek okurunu bir oyunun ve keşfin içine davet ettiği “Puslu Kıtalar Atlası”, hiçbir zaman sona ermeyecek bir yolculuğu vurgular: İnsanın kendi iç dünyasına yaptığı yolculuk. Uzun İhsan Efendi’ye göre dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya’nın şahidi olmaktır ve şahit olmanın yolu, maceranın kendisidir. Bu fikirle hem kahramanını hem bizi hiç bitmeyecek bir yola çıkaran metin; kendine özgü kurgusu, yaşayan atmosferi, monolojik yapısı, üstkurmaca öğeleri, pastiş, parodi, kolaj örnekleri ve araştırdıkça derinleşen metinlerarası göndermeleriyle gerçek ile düşün harmanlandığı benzersiz bir okuma deneyimi sunuyor. Postmodern edebiyatın en yetkin ve zengin örneklerinden biri kabul edilen “Puslu Kıtalar Atlası”, İhsan Oktay Anar’ın yazdığı ilk romanıdır.