Kültür Sanat İstanbul’un unutulan kayıkları

İstanbul’un unutulan kayıkları

08.07.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:

Artun Ünsal’ın üç ayda bir yayımlanan Deniz Mecmuası’na hazırladığı dosya, İstanbul’un artık gündeminde olmayan kayıkların tarihine bir bakış atıyor...

İstanbul’un unutulan kayıkları

Üç ayda bir yayımlanan Yeni Deniz Mecmuası yeni sayısının kapak dosyasında İstanbul’un unutulan kayıklarını Artun Ünsal’ın kaleminden okura aktarıyor. Ünsal, kayıkların İstanbul’un deniz trafiğinden yavaşça çekilmesini ise şu cümlelerle tarif ediyor: “Her şey gibi onlar da eskidiler ve gündelik yaşamdan ellerini eteklerini çektiler. Oysa, yüz yıllar boyunca İstanbul sularında yolcu, yük taşıma, gezinme ve ‘unvan gösterme’nin, farklılık yaratmanın vazgeçilmezleri arasındaydılar. ‘Yeni icat’ vapurlar, ticari gemiler, motorlar karşısında yenik düşen eskinin İstanbul kayıkları arasında, ben ancak son kalan ticari sandalların mahzun vedalarına yetişebildim.”

Haberin Devamı

Ünsal, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethetmesinin ardından kentin yeniden canlanmaya başladığını, birçok yeniliğin halka sunulduğunu ve yelkenli yelkensiz teknelerin de bu yeniliklerden biri olduğunu hatırlatıyor.

Zorunlu gereksinim

O dönem İstanbul’da deniz ulaşımının zorunlu bir gereksinim olduğunu da ifade eden Ünsal, kayıkçıların belli haklara sahip olduklarını da ekliyor. Kayıkların ise kendine has bir tarzı olduğunu vurguluyor:

“Kayıklar, tekne yapım ustaları ile bordalarını ve küpeştelerini süsleyen oymacı ve nakkaş sanatkârlarının yaratıcı maharetiyle, bu kente özgü yeni biçimler ve estetik görünümler almıştır. Haluk Y. Şahsuvaroğlu’nun ‘Asırlar Boyunca İstanbul’ kitabında ifade ettiği gibi; sadece kürekle, zaman zaman da yelken açarak giden bu tekneler, ‘ölçüleri, şekilleri ve tezyinatları itibariyle diğer Akdeniz teknelerinden ayrı’ özellikler taşıyorlardı. Abdülhak Şinasi Hisar ise ‘Boğaziçi Yalıları’nda “Bu kayıklar Venedikli değil, Bizanslı değil, Avrupalı da değil, yalnız Türk ve İstanbullu, Boğaziçi zevkinin bir hülasasıydı.”

Haberin Devamı

Kentin ilk toplu taşıtları

Dosyada, İstanbul’un kayıklarının özelliklerini en ince ayrıntısına kadar paylaşan Ünsal, kayıkların isimlerini de sıralıyor: “Pazar kayıkları İstanbul’un ilk ‘toplu taşıma vasıtaları’ olarak tarihteki yerlerini almışlardır. Halkın zevkten çok ihtiyaçtan bindiği bu ‘umûmî’ kayıklar da kendi aralarında değişik isimler alırdı. Üsküdar, Eyüp ve Kadıköy gibi iskelelerden yolcu alıp İstanbul’a getiren dört çifte kürekli ‘dolmuş kayığı’ ile Boğaziçi köylerinden ve iskelelerinden sabahları yolcu, eşya ve yük alıp, dönüşte de müşteri ile yük alan, ayrıca sonbahar sonunda yalılarından İstanbul’daki kışlık evlerine geçen kişilerin ev eşyalarını da taşıyan ‘gayet kalın ve çift kürekli pazar kayığı’ dışında, başka kayıklar da vardı. (...) Üç çift kürekli ‘ateş kayığı’na gelince; pazar kayığından daha dar ve hafif yapılan bu yolcu kayığını, daha hızlı yol alabilmesi nedeniyle tezcanlı, ‘ateş gibi’ bir tekne olarak tanımlamak mümkün.”

Haberin Devamı

Kanunlara göre tarifeler

Ünsal, kayıkçıların, ücret konusunda anlaşmazlık yaşandığında zorbalık yapıldığına da değiniyor: “Peremeciler belirtilmiş yolcu sayısıyla yetinmeyip, istedikleri ücrete itiraz edenlerin üzerine yürüyüp şirretliklerde bulunuyor, yakışıksız davranışlar sergiliyorlardı. Günümüzdeki müşteri taksici kavgaları gibi değil mi? Fermanın daha sonraki bölümlerinde, peremecilerin bir yerden bir yere giderken almaları gereken ücretler hatırlatılıyor ve uyulması isteniyordu: İkişer ve üçer çift kürekli peremeler belirtilen yerlere eskiden beri ne kadar akçeye ‘gidegelmişlerse’, buna uyan sayıda yolcu kabul etmeleri, yolcularla tartışmadan, eskiden beri uygulanan ‘âdet ve kanuna’ göre belirtilmiş ücreti almaları için, kadı ve muhasip efendilerin gereğini yapmaları, karşı gelen olursa, ‘sipahi ve yeniçeri taifesinden’ ise yazıp bildirilmesi, ‘şehirli ve rençber taifesinden’ ise yargılanıp cezalandırılması emrediliyordu.”