Kültür Sanat Kulis

Kulis

02.09.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kulis

Kulis

Kulis
       ORTALIK şişman ve sevimsiz çocuktan geçilmiyor (ya da bizim oturduğumuz yerde öyle). İyi beslenmiş, pahalı markalandırılmış, bu yüzden de yolda sere serpe yatan fakir'e dönüp bakmayacak kadar sevgi fukarası haline getirilmiş çocuklara olan nefretimden zenginlerin olmadığı bir okul arayışına bile yöneldim ...
       Böyle anlamsız ve şişirilmiş bir çocuğa sahip olmamak için bir dizi şey yapmamız gerektiği gibi, doğru sorulara doğru yanıtlar da bulmalıyız.
       Kontiki Yayıncılık işte bu amaçla, TV aracılığıyla çocukların her saniye burunlarına dayatılan, miniklerin çok merak ettiği ama çocuk kitaplarında asla yer verilmeyen savaş, ırkçılık, şiddet, cinsellik gibi konuları içeren bir dizi kitap yayınladı.
       Kontiki, "Hayatın İçinden Öyküler", "Felsefi Masallar", "Farkı Yaratan Küçük Şeyler" ve "İşte Hayat Kitaplığı" dizileri ile çocukların hayatta karşılaştıkları, haberlerde izledikleri olayları anlamlandırabilmesini hedefliyor.
       "İşte hayat kitaplığının" ilk kitabı Tahar Ben Jelloun'un "Kızıma Irkçılığı Anlatıyorum"u. Kitap Fransa'da aylardır en çok satanların üst sıralarında seyrediyor. Jellon'un satırları arasında dolaşırken aşağılık ve yükseklik kopleksi arasında gidip gelen biz büyüklerin ayrımcılık yaptıkça nasıl zavallılaştığımızı da görüyorsunuz.
       "Çocuk merak eder. Bir sürü soru sorar ve kesin inandırıcı cevaplar bekler. Çocukların sorularıyla oyun oynanmaz, kaçamak yanıtlar verilemez. Fransa'daki göçmenlerle ilgili bir yasa tasarısı için Paris'te düzenlenen bir protesto gösterisine kızım da benimle birlikte katıldı ve beni ırkçılık konusunda sorguya çekti. Uzun uzun konuştuk: Irkçı doğmadığımızı, sonradan böyle olduğumuzu çocuklar başkalarından daha iyi anlar. Kızımın sorularını yanıtlamayı deneyen bu kitap, henüz önyargıları olmayan ve anlamak isteyen bütün çocuklara sesleniyor" diyor Tahar Ben Jellon kitabını anlatırken.
       Virgine Dumont'un "Amcadan Korkuyorum"u çocuklara yönelik tacizi ve çocukların bu davranışları anlamakta ve dolayısıyla karşı koymakta karşılaştıkları zorlukları anlatıyor.
       "Taşbebek Savaşa Gidiyor" ise "Keşke bir TV dizisi kahramanı ya da korkusuz bir oyuncak asker olsaydım" diye iç geçiren küçük bir taşbebeğin, savaşın hüküm sürdüğü bir ülkeye gönderilen yardım paketinin içine gizlice sızmasının öyküsü. Savaşın tam ortasına düşen küçük taşbebek, bomba gürültüleri, yaralıların çığlıkları arasında savaşın dehşet verici gerçek yüzünü görüyor.
       Dünya hızla çocuklarını yitirirken, "Çocuk Kalbi", "Anne Frank" gibi çocukların yüreğine dokunan kitaplar artık okunmazken, büyükler küçüklere masal anlatacak zaman bulamazken, okullar açılıyorken bu kitapları çocuklarınızla birlikte okuyabilirsiniz.
       Böylece "korumak, kollamak, saklamak" ideolojisi üzerine kurulu eski tip bir öğretiyi belki yenebilirsiniz.

       SANAT sezonu öyle eskisi gibi İstanbul Festivali kapanınca bitmiyor. Ama yine de birkaç yıldır Pamukbank'ın etkinlikleri yeni sezonu müjdeliyor gibi...
       Dün başlayan "Red Giselle"le bu anlamda "herkes" yeni sezona merhaba demiş olacak.

       * İki yıl önce yine Pamukbank'ın davetlisi olarak gelen ve Don Kişot'u sahneleyen Boris Eifman için İstanbul yaşamında önemli bir yer tutmaya başladı. Şimdilerde New York'ta ayakta alkışlanan ve ikinci kez davet alan "Red Giselle"in çalışmasına İstanbul'da başlamıştı.
       Bu çalışmanın ünlü koreograf için özel önemi ise beşyüz yıldır aşamadıkları bir dramı, Rusya'yı terk etmek zorunda kalan ve yaşamları binbir güçlük ve sıkıntı içinde geçen Olga Spessivtseva ve onun gibi yetenekli sanatçıların paylaştıkları ortak yazgının kavranılmasına yönelik bir yapıt olması.

       * Yorumları ile bale tarihine geçen Spessivtseva, Batı'ya göç ettikten sonra geçirdiği ruhsal bunalım nedeniyle genç yaşta sahneden çekilir ve akıl hastenesine kaldırılır. 20 yılını akıl hastenesinde geçiren balerin, sağlığına kavuşunca, New York yakınlarındaki bir Rus kolonisine yerleşir ve 96 yaşında yaşamına veda ettiği 1991'e dek orada yaşar.

       * Spessivtseva'yı 27 Eylül 1948'de kaldığı dinlenme evinde son kez ziyaret eden partneri Serge Lifar, bu ziyareti kitabında şöyle anlatır:
       Bir zamanların Tanrıçası, bir saatlik bir bekleyişten sonra burada, tam karşımda duruyordu!
       Aynı zerafeti muhafaza ediyordu; kırılgan, güzel ama solgun.
       - Serge bana ne yaptılar? Nerede olduğumu görüyor musun?
       Sesi sakindi. Yaşını hatırlayıp hatırlamadığını görmek istedim.
       - Olga kaç yaşındasın?
       - İyi bilirsin ki hanımlara yaşları sorulmaz, Bu hiç hoş değil.
       - Olga adının bale tarihinde yaşayacağını bilmelisin.
       - Neye yarar!
       Ayrılırken son bir soru sordum.
       - Olga burayı seviyor musun? Nerede yaşamak isterdin.
       - Benim için farketmez. Her yerde sıkılıyorum. Orada ölmek isterdim.
       Sonra sakin bir sesle fısıldadı: "Orayı biliyorsun, evet orada, Rusya'da..."

       * St.Petersburg Bale Tiyatrosu İstanbul'a Aeroflot'a ait özel bir uçak ile geldi. Sahneye yakın olmak amacıyla Boris Eifman Hyatt Regency'ye, ekip ise Maçka Oteli'ne yerleştiler.

       * New York'taki orijinal dekorları büyük gelince topluluk Açıkhava Tiyatrosu için yeni dekor üretti.

       * İlk olarak Amerika'da sahnelenen "Red Giselle" o kadar ilgi çekti ki topluluk ikinci kez New York'a davet edildi.

       * Bir yüzyıl içinde iki büyük devrim gerçekleştiren bu soylu ve dinamik toplumun dramını hala anlayamadınızsa bu güzel bir sanatsal fırsat, kaçırmayın.