Kültür Sanat Tahrif edilen gerçekler

Tahrif edilen gerçekler

24.05.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:

Zeynep Göğüş yeni kitabında hem kişisel hem de tarihsel tahrifatların peşine düşüyor: “Kuşaklararası aktarımı, tarihin uğradığı tahrifat gibi meseleleri bu ilişki üzerinden kurmaya çalıştım. Meselem sadece kişisel tarihimizi kurarken giriştiğimiz tahrifat değilmiş.”

Tahrif edilen gerçekler

Efnan Atmaca -  İlk romanıyla Yunus Nadi Ödülü’nü kazanan Zeynep Göğüş bu kez “Yok Çünkü Telafisi” kitabıyla okurla buluşuyor. Yazar kitapta II. Abdülhamid’in elinde çıkan bir tıraş sehpasının peşine düşerek hem aile sırlarını aralıyor hem de aidiyet kavramını sorguluyor. Brüksel’de yaşayan gazeteci Murat, Göker ailesinin gizli tarihinin tanığı oluyor ve bu tanıklık onu hem acı dolu geçmişe hem de uzun bir yolculuğa çıkarıyor. Gögüş’ün usta kalemi okuru yormadan pek çok farklı tartışma açıyor.

Haberin Devamı

Kitapta Oğuz Göker karakteri izinde insanların gerçek geçmiş ile kendi yarattıkları geçmiş arasında sıkışıp kalması sorgulanıyor. Pek çok insanın acıların üstünü örtüp sahte bir geçmiş arayışı için neler söylersiniz?

Romanı yazmaya başlamadan önce üzerinde düşündüğüm anahtar kelimelerimden biri “tahrifat” oldu. Herkesin gizli yaraları var, ailelerin de toplumların da, devletlerin de. Herkesin zihninde travmalarını gömdüğü bir bellek deposu var, kimileri buna kara kutu demeyi tercih ediyor. Dolayısıyla da sorunlu bir alana adım atmış oluyoruz. Anılarını yazmak ya da yazdırmak isteyenlerin sayısı giderek artıyor. Hiçbir olayı bütünüyle yaşandığı andaki haliyle hatırlamak mümkün değildir. Ancak geçmişe bakıştaki bu doğal çarpılma, kimi insanlar için bir çarpıtma, gerçeklerden kaçma olarak tezahür ediyor. Anı yazımı bir tür geçmişi kendi gerçekliğinden uzak bir yeniden yaratma çabasına dönüşebiliyor.

Haberin Devamı

Sultan II. Abdülhamid’in elinden çıkma bir tıraş sehpasının peşinde tarihte bir yolculuk ediyorsunuz. Anadolu’ya gidip Ermeni olaylarından Yahudilerin savaştan kaçışına kadar pek çok konuya giriyorsunuz. Neydi sizi böyle bir yolculuğa çıkaran?

Yola çıkarken bavulumda en çok yer kaplayan meselelerden biri de nesnelerle olan ilişkimizdi. Kuşaklararası aktarımı, tarihin uğradığı tahrifat gibi meseleleri bu ilişki üzerinden kurmaya çalıştım. Yine tahrifat! Demek ki meselem sadece kişisel tarihimizi kurarken giriştiğimiz tahrifat değilmiş. Devlet ve toplum olarak da kendi tarihimizi tahrif ederek yazdığımız gerçeği üzerinde en çok düşündüğüm konulardan biriydi. Sehpanın peşindeki yolculuğa beni sevk eden de bu düşünme süreci oldu. Ancak o yolculukta sadece Doğu yok, Batı da var, gazeteci Murat Bora Avrupa’nın merkezi Brüksel’den bakıyor dünyaya.

Son dönemlerde insanlar pek çok sorunun çözümünü aile hesaplaşmasında buluyor. Kitabınızda da açığa çıkan aile sırları var. Sizce de geçmişle hesaplaşırsak yarına umutla bakabilir miyiz?

Edip Cansever’in dediği gibi gökyüzü gibi bir şey şu çocukluk hiçbir yere gitmiyor. Dolayısıyla insan bugünü üzerine düşündüğü her an çocukluğunu da o davranışın ya da duygunun köklerini de hatırlıyor. Bu köklerin ucu da ister istemez aileye dokunuyor. Dolayısıyla geçmişle hesaplaşırken köklerimizden azade bunu yapmamız zor. Aile söz konusu olunca sırlardan da kaçmak mümkün değil. O sırlar ki belki de bizim geçmişle yüzleşmemizde açmamız gereken kara kutuda saklı olanlardır ve gerçek bir yüzleşme istiyorsak onları görmeyi, göstermeyi göze almamız gerekir. Yarını şekillendirme cesaretinin mayasında geçmişle yüzleşme cesareti vardır. Yarına ancak o zaman umutla bakabiliriz.

Haberin Devamı

Kişisel tarihimizdeki bu hesaplaşma, ülkeler, olaylar vs arasında da yapılsa daha huzurlu bir dünya kurulabilir mi?

Şimdilik Avrupa Birliği dışında bunu başaran pek yok. Savaşa hayır diyerek egemenliklerini bir potada birleştirmişler ama, orada bile çıkarlar çatışması sürüyor. Yanı başlarında patlak veren Bosna trajedisini de unutmamak lazım. Geri kalanı hâlâ savaşarak hesaplaşmaya çalışıyor. Kaldı ki devletler oldukça huzurlu bir dünya kurulamaz diye de düşünebiliriz. Devletler tarihleriyle hesaplaşmaz, ancak o sıradaki çıkarlarına bu geliyorsa, en iyi ihtimalle de baskılar karşısında mecbur kalırlarsa yaparlar bunu.

Haberin Devamı

Tahrif edilen gerçekler

‘Türklerin kendisine benzediğini görmek Batı’yı yoruyor’

Kitapta oryantalizm, Batılı ve Doğulu bakışı da eleştiriliyor. Ne olursa olsun Batı bu tarafa farklılaşmış oryantalizmle bakıyor sizce?

Batı diye genelleme yapmak bizi hatalı bir yere sürükleyebilir. Fransa ile İngiltere’nin bakışı aynı oryantalizm değil. Romanda Batı’dan doğuya bakışın eleştirisini de esasen Batılı bir kahraman, Anais yapıyor ama o da yer yer oryantalizmin tuzağına düşüyor. Batılı kahraman (Anais), doğudan gelen Batılılaşmış kahramanı (Murat) yer yer oksidantalist olmakla suçluyor. Bunu yaparken de Murat’taki gizli oryantalizmi kısmen de olsa deşiyor. Türkiye, Batı’nın kafasını karıştırıyor, ama bu demek değil ki Türkiye’nin de kafası karışık değil. Murat’ın aynı anda hem doğulu hem de batılı olunabileceğini düşünmesi bu karışıklığı yansıtıyor. Batı ise Türkleri Doğulu olarak görme alışkanlığını bırakmıyor. Türkiye Batılılaştığı ölçüde Batı ötekisini yitiriyor. Bunun için de Doğu’yu ayakta tutmak istiyor. Türklerin giderek kendisine benzediğini görmek Batı’yı yoruyor.