Pazar Amber kokulu şarkılar

Amber kokulu şarkılar

11.02.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

Sıcak seslerin ustası Norah Jones, ilk kez tamamını kendinin yazdığı şarkılardan oluşan bir albüme imza attı

Amber kokulu şarkılar

MÜZİK İlk iki albümü milyonlarca satan, pelüş gibi yumuşacık saran sıcak seslerin ustası, şimdi bir elinde üçüncü albümü "Not Too Late", diğer elinde kandiliyle kapımızı çalıyor. Mütevazı yaşantısını sürdürürken dört ayrı arkadaş işi projede ortalama bir müzisyen gibi takılan, küçük barlarda eğlenceyle karışık keyfe keder sahne alan Norah, sınırlarını geniş tutmadığı bir dünyada mutluluğun resmini çizmişti. Bu ona yetiyordu ve yeni bir albümün gemileri alabora etmeye aday büyük fırtınalarına hazır değildi. Bir yerde "Not Too Late"in çıkışı sürpriz oldu. Albümde yer alan şarkılar farkında olmadan biriktirdi kendini. Özel çabanın ürünleri değillerdi; doğal bir biçimde, ufak tefek kara kuru bir kızın amber kokusuyla eşeylenmişlerdi. Şarkıların sözleri Norah'nın hiç tutmadığı günlüğünden çekilip alınmışçasına, kendi halinde satırlar. Norah günlük tutmak yerine şarkı yazmış gibi. Başarısını inkar etmek ne mümkün? Her yerde o ses. Otel lobisinde, asansörde, lokantada, alışveriş merkezinde, beklemeye alınmış telefonda, hatta alafranga kenefte; her yerde Norah Jones. Bu hanım hanımcık kızımız, hayatımızın her anında kulaklarımızın misafiri. İlk kez tamamını kendinin yazdığı şarkılardan oluşan bir albüme imza atan Norah, yine ilk kez kendisi, yaşamı ve tutkuları hakkında bu kadar fazla ipucu veriyor elimize. Böylece yorumculuk hüviyetinin arkasına bir de şarkı sözü yazarlığının ikametgah senedini ataçlıyor. Hintli sitarcı Ravi Shankar'ın gayrimeşru kızı olarak 1979 yılında New York'ta doğan ve 1999 yılına dek babasıyla görüşmeyen 27 yaşındaki bu kızcağız, sanılmaya ki yapayalnız. Her şeyden önce yanında birlikte yaşadığı erkek arkadaşı ve basçı Lee Alexander var. Tüm kayıtları evlerinin stüdyoya çevrilmiş bir odasında birlikte yapmışlar. Bazı farklardan söz edilecekse, yenileri eskilerin fizik tedavi görmüşü denebilir. Onun soul, kilise müziği ve caz sevgisinin yoğun hissiyatını, eski şarkılarının uzantısı olarak görebiliriz. Yeni şarkıları teker teker alıp diğer albümlerin üzerine tarçın eker gibi serpseniz, değişikliği kimsenin ruhu duymaz. Tom Waits yorumlarından alınan ilhamla oluşturulan karnaval müziği havasında biraz daha yol katedilmiş. Hafif terbiyesiz içerikli "Sinkin' Soon", bunun en iyi sonuçlarından biri. Şarkılarının engin kalabalıklar tarafından ilk dinlenişte baş tacı edilmesinin sırrı, folk ve country müziği etkilerinde saklı. Albümün ilk single'ı "Thinking About You"daki Hammond orga yüklenmiş duygu, onun eski modayı seven, plak sesinin eşsizliğine vakıf olduğunu gösteriyor. Alışıldık melodiler kulağa hoş geliyor ama bunun sorunu da heyecansız oluşu. Norah bu açığı sahip olduğu sağlam ve zengin şarkı malzemesi ile kapatıyor. Arkaya yaslanarak, huzur içinde dinlenecek şarkılar, bazen kafe müzikleri havasında hafif ama her daim uyumlu, hüzünlü ve bilhassa organik. Norah her zaman alkışlanan bir cimcime olmaya doğru koşar adım gidiyor. İster sürükleyici blues şarkısı "My Dear Country" olsun, ister yandan çarklı caz esintisi taşıyan "Until the End" olsun; tüm parçaların havuzu, günümüz şarkıcılarında pek tanık olmadığımız içtenlikle dolu bir gerçeklik duygusu. Tıpkı bizim Pinhani gibi, değil mi? Uyumlu, hüzünlü ve organik Yılda bir kez de olsa, 14 Şubat'ta kalpler daha bir romantik çarpıyor. Sadece sevgililerin değil, eğlence hayatındaki organizatörlerin de heyecanı yüksek oluyor. Her yerde günün önem ve ehemmiyetine münasip karnavallar yaşanıyor. Yine öyle. İstanbul'da Sevgililer Günü arifesinde bir telaşe var. Ama gözün ve gönlün aradan cımbızla çektiği işler de var. Bir bizden, bir onlardan. O gün Balans'ta bulunanlar nadide söz yazarı, besteci Bülent Ortaçgil ile tüm sanatların kadını Zuhal Olcay'ın destansı sahne sanatına tanıklık ederken, Studio Live'ın kapısını çalanlar, tekme tokat kovulan aşıkların avukatı, uslanmaz İngiliz romantiği Marc Almond'ı, Neo-Discotheque Partisi kapsamında izleyecekler. Özel güne özel isimler Bu bar çok değişik bar. Eğlencenin tavana vurduğu, kopana kadar zevk danslarının edildiği bir yer değil. Burası şiddetin cehenneme çevirdiği yaşamların karardığı yer. İçindeki müzikler de "Bu gece barda, gönlüm hovarda" değil. Serdar Akar'ın "Barda" filminin rock'tan elektroniğe uzanan müzikleri, genç müzisyen Selim Demirdelen tarafından yapılmış. Buradaki yedi şarkının dördü, üçnoktabir, Özge Fışkın, Sezgi Olgaç ve Türkay Türkmen gibi yine genç nefesler tarafından seslendirilmiş. Diğer üç şarkıda ise Mirkelam'ın yanı sıra her davulda zurnaya, hamamda kurnaya Aylin Aslım ile Kargo Koray var. Şarkı faslı bittikten sonra kabusun dramı başlıyor ve filmin acı hikayesini dillendiren temalarla baş başa kalıyoruz. Gecenin assolisti şiddet Bana doğum gününü nasıl kutladığını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. Böyle bir özlü deyiş yok ama doğum günlerini sanatıyla buluşturanlar var. Misal Okay Temiz. Usta, tam beş yıldır doğum günü olan 11 Şubat'ı, "Ritmin Günü" adını verdiği bir şölenle kutluyor. Bu akşam 19.30'da Cemal Reşit Rey'deki konserde 80 kişilik Okay Temiz Ritim Atölyesi öğrencilerine tablacı Trilok Gurtu, djembeci Adama Drame, konuşan davul ustası Yamar Thiam, pandeiro ustası Francaise Chapuis, perküsyonist Stoyan Yankuoluv, vokalist Elitsa Todorova, saksofoncu Herbert Koschmieger, zurnacı Ahmet Özden, davulcu Rüstem Çembeli, neyzen Ahmet Kaya, saksofoncu Çağdaş Oruç eşlik edecek. Bu akşam sadece ritimciler konuşacak. Bugün ritimciler konuşacak