Pazar "Bazı oyunlar tokat gibidir, bu tekme tokat"

"Bazı oyunlar tokat gibidir, bu tekme tokat"

27.01.2008 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yazıp yönettiği, 1993 yılında Madımak Oteli'nde yaşananları konu alan "Sivas '93" adlı oyunu büyük ilgi gören Genco Erkal: "Oyun sırasında salonda çıt çıkmıyor. Arada bir ağlayanlar oluyor. Kulise gelip 'Bazı oyunlar tokat gibidir, bu tekme tokat' diyorlar. Finaldeki alkış da çok farklı, alkışlasın mı alkışlamasın mı bilemiyor seyirci"

Bazı oyunlar tokat gibidir, bu tekme tokat

axpaz021.jpg Oyunun yaratıcısı Genco Erkal, 50 yıldır sahnede ve bu süre içinde ne aydın duruşundan ne de safkan tiyatroculuğundan taviz verdi. Yaşadığı dünyaya karşı hissettiği sorumlulukla açtı perdesini, seyircisini hiç "şaşırtmadı". Her zamanki duyarlılığı ve sağlam dünya görüşü, Sivas olayının unutmaya teşne belleklerde kaybolup gitmesine izin vermedi ve ortaya bu oyun çıktı.Genco Erkal ile, perdesini ilk kez 11 Ocak'ta açan "Sivas '93"ün seyirciyle buluşmasını konuşurken laf lafı açtı ve belki de ilk kez özel hayatıyla ilgili bilgiler verdi. Türk tiyatrosunun en önemli isimlerinden biri olan Erkal'ın "Çok çekingenim" itirafını duymak şaşırtıcı, torunlarına olan sevgisini dinlemek keyifliydi. 2 Temmuz 1993'te 37 aydının Madımak Oteli'nde çıkarılan yangında öldürülmesinin üzerinden 15 yıl geçti. Ancak son günlerde bu olay yeniden gündeme oturdu. Nedeni ise Genco Erkal'ın yazıp yönettiği, Dostlar Tiyatrosu yapımı bir oyun: "Sivas '93". Bugüne kadar sekiz temsili tamamlayan oyuna seyirci ilgisi büyük. Çok etkileniyorlar. Oyun sırasında da salonda çıt çıkmıyor. Arada bir ağlayanlar, çantasını açıp mendilini çıkaranlar oluyor. Kulise kıpkırmızı bir suratla gelip "Bazı oyunlar tokat gibidir, bu tekme tokat" diyorlar. Finaldeki alkış da çok farklı, alkışlasın mı alkışlamasın mı bilemiyor seyirci. Ben de kendimi görevimi yapmış hissediyorum. Başlangıçta beni vazgeçirmek isteyen dostlarım oldu. "Durumlar hiç uygun değil, tehlikeli" dediler. Ama iyi ki yapmışım. Nasıl bir buluşma oldu seyirciyle oyun arasında? Çok duygusal bir geceydi. Ben çok rahatsız oldum; bazı görüntü ve sözlerin yaralarını depreştireceğini düşünüyordum, öyle de oldu. Ama orada hayatını kaybeden çocuklar, Koray ile Menekşe'nin annesi gelip boynuma sarıldı; "Bu geceyi yaşadım ya, bu beni bir ay götürür" dedi. Metin Altıok'un kızı Zeynep de "Olaydan beri kendimi en iyi hissettiğim gün" dedi. O insanlar için "Yalnız değiliz, acılarımıza sahip çıkan birileri var" düşüncesi çok önemli. Oyunun ilk gecesinde Madımak'ta ölenlerin yakınları vardı. Neler söylediler seyrettikten sonra? Hayır, Fazıl Say'dan dolayı geldiler sanıyorum. Fazıl'ın özel korumaları Emniyet'e de haber vermişler galiba. Prömiyer gecesi çok sayıda güvenlik görevlisi vardı kapıda. Siz mi talep ettiniz? "Henüz izleyen siyasetçi yok" Oyunda da söylediğimiz gibi eyleme geçen cehalet çok tehlikeli. Artık orada bireyler yok, bir sürü var. Hiçbiri de kendi özel seçimi ya da istemiyle orada bulunmuyor. Zaten bunlar düşünce yapısı olarak bireyden çok kul olmaya meraklı kişiler. Tek başlarına yapamayacaklarını birbirlerini kışkırtarak yapıyorlar. Siz psikoloji bölümü mezunusunuz. O gözle bakınca bakınca nasıl deşifre ediyorsunuz Sivas'ta yaşananları? Bu toplumun hassas olduğu iki şey var: Biri din, diğeri de milliyetçilik. Bunları kullanarak topluma istediğinizi yaptırabilirsiniz. Zaten yakın tarihimizdeki bütün olaylara baktığınızda bunları görüyorsunuz. Oyunda da belirtiyorsunuz ki, oradaki topluluğu yönlendirenler var. Dikkat ederseniz dinlerin militan bir tarafı var. Ortaçağdaki Hıristiyanlığı düşünün; Engizisyon, Haçlı Seferleri... Ama İslam dininin özellikle son yıllarda ortayan çıkan uygulamasında şiddet kutsanıyor. Ama insanları diri diri yakmak dinin özündeki merhametle çelişmiyor mu? "Bir şey uydurmuş değilim" Bugüne kadar her oyunumuz için çıktığı kadar haber çıktı. Çok büyük kıyamet koptuğunu söyleyemem doğrusu. Ama mesela Güneri Cıvaoğlu uzun zamandır gelmiyordu tiyatromuza, onun gelip yazması çok önemliydi. Basının ilgisini nasıl buluyorsunuz? İnanılmaz. Telefonlar susmuyor. Belli ki tiyatroya daha evvel gelmeyenler de var çünkü adres alıyorlar telefonda. Aleviler çok özel bir ilgi gösteriyor. Peki seyirci? Henüz izlemedi. 18 Şubat'ta Ankara'ya gidiyoruz, orada bekliyorum. Kültür Bakanı zaten gelmeye söz vermişti. Deniz Baykal'ın da ilgilendiğini biliyorum. Bakalım başka kimler gelecek. Herhangi bir siyasetçi izledi mi? Hayır. Bundan önceki "Metin Altıok Ağıtı" meselesinde devletin elinde bir koz vardı. O görüntüleri kullanmakta ısrar ederseniz ben de koromu vermem diye tehdit etti. Dolaylı sansür. Bizim öyle bir bağlantımız yok. Ancak bir savcı gelip de suç unsuru görürse soruşturma açar. Ama buna da ihtimal vermiyorum. Ne diyecekler ki? Her cümlenin kaynağını gösterebilirim. Bir şey uydurmuş değilim ki. Sansür girişimi oldu mu peki? Hatta bir fotoğrafta Aziz Nesin ile Asım Bezirci gülüyorlar. Çok tereddüte düştüm kullanayım mı kullanmayayım diye... O fotoğrafları çekenlerin de bazıları ölmüş, çantalarından çıkıyor makineler. Ya da bir şair peçeteye bir şeyler karalıyor, sonra cebinden bulunuyor o şiir. "Sivas '93"te kullandığınız görüntüler arasında beni en çok etkileyen, otelin içinde çekilen fotoğraflar oldu. Oradakiler öleceklerinden habersiz ama biz biliyoruz iki-üç saat sonra başlarına neler geleceğini... Yaptığım işlerin çoğunu büyük risk olarak kabul ediyorum başlangıçta ama oyun çıktıktan sonra öyle düşünmüyorum. Bütün sanat yaşamımda garantili gördüğüm, "Nasılsa seyircinin ilgisini çeker" diye düşündüğüm iki-üç iş vardır. Üstelik onlar da beklenen ilgiyi çekmedi. Belki de inanarak yapmadığımdan... Öte yandan Brecht'in "Galileo"su ya da Beckett'in "Oyun Sonu" gibi, "Kendi keyfim için yapıyorum, ister gelirler ister gelmezler" diye yaptıklarım çok tuttu. Tiyatro risk almayı gerektiren bir iş. Bugüne kadar aldığınız en büyük risk neydi? "Hiçbir reklam filminde ya da dizide oynamadım, hiç dublaja gitmedim" Ne kadar iyi! Sizinle yapılmış röportajları okurken fark ettim ki aslında biz sizi çok az tanıyoruz. İlk başlarda çok kızıyordum televizyona tiyatronun en değerli elemanlarını kaptı diye. Oyuncuların içinde hiçbir reklam filminde ya da dizide oynamamış, hiç dublaja gitmemiş bir kişi olsun dedim. Zaten ekonomik olarak çok büyük bir beklentim de yok dışarıdan. Sonraları iyi bir proje olursa yaparım diye düşündüm çünkü gördüm ki televizyondan tanınan insanlar tiyatroya belli bir ilgi uyandırıyor. Ama uygun bir proje gelmedi. Televizyona mesafeli durmanızın da etkisi var bunda. Nasıl bu direnci gösterebildiniz? Zaman zaman bakıyorum çünkü oyuncuları tanımak zorundayız. Zaten bir ay sonra bir daha baktığımda hiçbir şey kaybetmemiş olduğumu görüyorum. Sevdiğim bir şeyler oldu aralarında. "İkinci Bahar"ı, Uğur Yücel'in çalışmalarını sevdim. "Avrupa Yakası"na da zaman zaman çok gülüyorum. Dizileri seyrediyor musunuz? Sinemayı çok seviyorum. En son geçen İstanbul Film Festivali'nde "Ölü Bir Koyundan Yararlanmanın 37 Yolu" belgeseli gösterilen İngiliz yönetmen Ben Hopkins ile bir film çektim. Adı "Pazar", Alman-Türk-İngiliz yapımı. Van'da yaptık çekimleri. Orada bir delikanlı köşeyi dönmeye çalışıyor, nereden yırtarım çırpınışı içinde. Ben de onu belalardan kurtarmaya çalışan amcasını oynuyorum. Sinemayla aranız nasıl? "Torunlarımdan gözümü alamıyorum" Evlendiğim zamanlar evliliği çok iyi yürütebileceğini düşünüyordum. O evliliği bitiren nedenler olmasaydı belki bugün hâlâ evli olurdum. Ama sonradan gördüm ki yalnızlığın bana verdiği enerjiyi ve zenginliği başka hiçbir şey vermiyor. Bizim işimiz son derece stresli. Üzülmeliyim, sıkılmalıyım, o mutsuzluğu, çaresizliği yaşamalıyım ki üretebileyim. Bu ancak yalnızken olabilir. Bir sanatçı için en sağlıklı durum seçilmiş yalnızlıktır bence. Tek evliliğinizi tiyatrocu Zeynep Tedü ile yaptınız. 30 yıldır da bekarsınız. Size göre değil mi evlilik? Annesiyle ayrıldığımızda 1,5 yaşındaydı, şimdi 33 yaşında. Kızımın velayetini ben aldım. Hafta sonları annesine giderdi, onun dışında hep baba-kız beraberdik. Annem yardımcı oldu tabii. Eskiden turneye bir ay İzmir'e, bir ay Ankara'ya giderdik. O zaman ev tutar, taşınırdık; annem, kızım, ben. Kızınızla ilişkiniz nasıl? Çok tepkili. Hem annesini hem babasını tiyatroyla paylaşmak zorunda kaldı. Hep uzak durdu tiyatrodan ve "Ben sağlam bir yuva kuracağım" dedi. Kızınızın tiyatroyla ilişkisi nasıl? Hiç yüreklendirmemeye karar vermiştim. Ama zaten öyle bir isteği olmadı. İster miydiniz tiyatrocu olmasını? Hayır, değil. Benim oyunlarım dışında -ki o da zorunluluktan herhalde- gitmiyor tiyatroya. İyi bir seyirci mi peki? İki torunum var. Kız 4, oğlan 2 yaşında. Küçük çocuklara gençliğimden beri müthiş bir zaafım var. Torunları bir başka seviyorum zaten. Çok yakın hissediyorum onları kendime. Gözümü alamıyorum. Peki torunlar? Sokağa çıkıyoruz, geziyoruz, evde oyunlar oynuyoruz. Ne büyük keyif, anlatamam. Bazen diyorum ki; keşke böyle kalsalar. Yaşamın zorluklarını, sıkıntılarını çekmeseler... Neler yapıyorsunuz birlikte? "Tiyatrocu olmasaydım kimseyle konuşamayan biri olurdum" Neden böyle oldu bilmiyorum. Belki politik oyunların etkisiyle... Ama ben o muzip yanımı hiç kaybetmedim. Ne oynarsam oynayayım, altındaki mizahı ortaya çıkarmak istedim. Ama mesela ilk dönemlerimde Kenterler'de bulvar oyunları da oynadım, seyirci çok gülüyordu bana. Çok da eğleniyordum. Ama giderek daha mı ciddileştik acaba? Aslında çok güler yüzlü ve espritüel olmanıza rağmen sizinle ilgili izlenimler çok ciddi ve mesafeli olduğunuz yönündedir. Aşırı. Bir kere çok çekingen biriyim. Tiyatro yaparken bunu yendiğimi gördüm. Tiyatrocu olmasaydım belki de kimseyle konuşamayan biri olurdum. Çok da kontrollüsünüz bir yandan... Beni bir de evde görün. Sabah kalkınca iki-üç saat kadar dökülüyorum. Kafam bir türlü yerine gelmiyor, dayak yemiş gibi kalkıyorum yataktan. Gece yarısı uyanıyorum, o sırada çalışmakta olduğum bir şey varsa aklıma hep en kötüsü geliyor. Devamlı kendisiyle uğraşan, karalayan, kötüleyen bir insanım. Sizin sahnedeki enerjiniz meşhurdur. Nasıl koruyorsunuz bunu? Aman efendim ne demek, çok karamsarım. Ama en aydınlık şeyler karanlığın içinden çıkar derler ya; o yorgunluğun içinden büyük bir enerji çıkıyor. Karamsarsınız yani... Diyet ve spor yapıyorum, yaşamımı çok kontrol altında tutuyorum. Yazın her gün, kışın da haftada en az üç-dört gün yüzüyorum. Yemeğime çok dikkat ediyorum çünkü çok iştahlıyım. Hamur ve abur cubur meraklısıyım. Makarna, börek, pilava bayılırım. Kondisyonunuz için neler yapıyorsunuz? Yaparım. Börek yapmam tabii, pilav da beceremem ama makarna yaparım. Yemek yapar mısınız?