Z kuşağı dijital dünyada yoğun bir yaşam sürse de yüz yüze deneyimlerin yeri bir başka. Bu kuşağın şifresini çözen girişimler beklentileri karşılamakta bir adım öne çıkıyor. Z kuşağının favori şehirlerinden Berlin, Avrupa’nın en hareketli kültür sahnelerinden biri olmasının yanı sıra girişimcilik fırsatlarıyla da dikkat çekiyor.

Bu girişimlerin son örneklerinden biri de kahveyi şehrin ritmiyle buluşturma hedefiyle yola çıkan SuperCoff. Gloria Jean’s Coffees’i Türkiye’de 230 şubeye ulaştıran ve Magnolia Bakery’yi İstanbul’a taşıyan Mehmet Dinçerler, “Şimdiye kadarki deneyimizde gördük ki, yeni nesil markalar ürünün ötesine geçerek yaşam tarzı sundukları ölçüde başarılı oluyor. Biz de markamızın temelini sosyal davranış kalıplarını analiz ederek attık. SuperCoff’u Berlin’de özellikle Z kuşağının tüketim alışkanlıklarını, değer dünyasını ve estetik beklentilerini dikkate alarak konumlandırdık. Marka dilini, mimarisini, menü tasarımı ve deneyim akışını Almanya pazarına özgü kullanıcı içgörüleriyle şekillendirdik” diyor.

Z kuşağının tercihlerini yansıtıyor
Mitte’de kapılarını açan ilk iki SuperCoff, günün akışına göre mod değiştiriyor. Sabah espresso barı ve çalışmaya elverişli sakin düzen yerini öğleden sonra sosyal buluşmalara ve akşamüstü dinamik müzikle yükselen enerjiye bırakıyor. Menü de Z kuşağının tercihlerini yansıtıyor. Üçüncü dalga demlemeler ve klasikler yanında matcha güçlü bir yer tutuyor. ‘İyi yaşam’ trendi matcha’yı güçlendirdi. Bitki bazlı süt ve rafine şekersiz seçeneklerle Z kuşağının ‘iyi yaşam’ etrafında şekillenen beklentilerine hitap ediyor.

“Matcha artık menünün yan rolü değil, kahveyle aynı ağırlıkta duruyor” diyen Dinçerler “Neden Berlin?” sorusunu da yanıtlıyor: “Markanın değer pusulası da Z kuşağının şehirle kurduğu ilişkiyi referans alıyor. Araştırmalar gösteriyor ki genç tüketicilerin yüzde 68’i sadece iyi ürün sunan değil, anlam yaratan markaları tercih ediyor. Biz de markayı işte tam bu beklentilere yanıt verecek şekilde kurguladık. Avrupa’nın bu özgürlük başkentinde, biz de markanın ifade özgürlüğüne ve bireyselliğe alan tanıyan bir atmosfere sahip olmasını istedik. Şehir, kültür üretimini günlük ritüellere dönüştürebilen nadir merkezlerden. Mitte’deki iki mağaza, kentin yaratıcı gündemiyle eşzamanlı düşünen bir buluşma noktası olarak kurgulandı. Program, atölyeler ve müzik seçkileriyle zenginleşecek. Bizim işimiz, kahveyi şehrin ritmiyle buluşturmak. Her fincan, bu ritmin içinde yeni bir cümle.”

Hedef Avrupa’ya yayılmak
Berlin çıkışı, Türkiye’de kazanılmış operasyon reflekslerini kültür odaklı bir deneyim tasarımıyla birleştiriyor. Kahveyi üründen ziyade, şehirle kurulan bağın dili olarak konumluyor. Marka önce Almanya ardından Avrupa’da kendine geniş bir yer edinmeyi hedefliyor.