Pazar #Biz de anlattık

#Biz de anlattık

22.02.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Özgecan Aslan’ın katledilişinden sonra kadınlar sokaklara döküldüklerigibi başlarına gelenleri deyüksek sesle paylaşmaya başladılar. Yaşadıkları tacizleri, korkuları anlattıkları en önemli mecra sosyal medya oldu; özellikle de bir anda binlerce kadının birbirine destek olduğu hatta cesaret verdiği Twitter’daki #sendeanlat etiketi altında paylaşılanlar yayıldı. Biz de bu hashtag’i açan İdil Elveriş’ten de izin alarak, kendi mecramızı, sayfalarımızı kullanmaya karar verdik, gazetedeki kadınlara “Sen de anlat” dedik

#Biz de anlattık

Sizi gideceğiniz yere kadar bırakayım” dedi. “Hayır teşekkür ederim. Yürüyüş yapıyorum.” “Olsun, yorulmayın ben bırakayım” dedi. “Anlatamadım galiba. Spor yapıyorum, yürüyüş!” “Yok” dedi, “bırakayım ben sizi”. Sonunda sıkılıp gitti neyse ki. Oysa neler duyduk değil mi? Arabanın içinden yol sorar gibi yapıp penisini gösterenler, toplu taşımalarda popoları elleyenler...
Tacizciler hiç durmaz, tacizler hiç bitmez. Biri sokakta yanınızdan geçerken kulağınıza sessizce nerenize nesini koymak istediğini söyler. Öbürü göz kırpar, biri dilini çıkarır.
Bir de bunların araçlısı vardır, motosikleti azıcık üzerinize sürer, korkutmaktan zevk alır. Hiç olmadı iltifat ederler, “Amma güzelmişsin yavrum” derler. Her yerde kibar beyler vardır sizi “gideceğiniz yere kadar bırakmak” isteyen. Gün gelir sizin arabanız olur, bu sefer gece “ya sıkıştırırlarsa” korkusu yaşarsınız. Toplu taşımada istemeden kim nerede, ne şekilde duruyor kontrolüne geçersiniz. Büyürsünüz, işe girersiniz, sizden çok büyük, saygın amcalar önce gevreye gevreye yanaşır, sonra elinizi tutmaya çalışmaktan dudağınıza yakın yerlerden yanağınıza öpücük kondurmaya kadar “masumane” tacizlere geçerler, siz ne yapacağınızı bilemezsiniz.
Tüm hayatınız boyunca her gece taksiye bindiğinizde, dolmuştan inip de ıssız sokaktan eve yürümek zorunda kaldığınızda, her karanlık çöktükten sonra bir parkın içinden geçerken o tecavüz korkusunu iliklerinize kadar hissedersiniz.
Bir de “Çığlık atmasını öğren”, “Hemen bağır”, “Polisi ara” diye laf öğretenler vardır. Sanki çığlık atması, imdat demesi, yardım istemesi çok kolaymış gibi. Hâlâ birçoğumuz daha çok utanırız bizi taciz edenden, sessizce bitmesini, geçmesini isteriz. En harikaları da suçlayanlar grubudur. “Sana o sahilde yürüyüş yapma demedim mi?”, “Ama sen de gecenin köründe oraya gidersen...”, “E gidersen kız kıza bara, ellerler de sıkıştırırlar da”,
“Sen de o kadar yüz vermeseydin o adama”, “Niye öyle konuştun?”, “Niye öyle güldün?”... Hani demiş ya hoca, hırsızın hiç mi suçu yok. Ama erkek o işte. Ve biz de bile bile...
Ne acı değil mi 40 yaşında hâlâ gece sokakta yürümek zorunda kalırsam en korktuğum şeyin kalabalık bir köpek grubu
ya da kalabalık bir erkek grubu olması...

Haberin Devamı

Anne, merak etme, dikkat ediyorum

Özgecan Aslan’ın yaşadığı vahşetten sonra bir araya geldiğim hemen her kadınla konu bir şekilde buraya geliyor: Yaşadığımız tacizler. Her defasında dehşetle fark ediyorum; her biri başlı başına travma sebebi olmasına rağmen nasıl çoğu kez hiçbir şey olmamış gibi hayatımıza devam edebilmişiz...

Sürekli uygunsuz fıkralar anlatan, sonra da “Yanlış anlamıyorsunuz değil mi? Ben sizin abiniz sayılırım” diyen öğretim görevlisinin anlattığı dersi nasıl dinlemeye devam edebilmişiz mesela? “İstersen bende konaklayabiliriz. Ayrı odalarda yatarız, hiçbir şey olmaz” diyen, olumsuz cevap alınca da yalvarmaya başlayan proje yöneticisiyle nasıl çalışmaya devam edebilmişim? Yolda dilini çıkarıp yalanmaya başlayan adamı gördükten sonra nasıl ofise varıp çalışmaya koyulabilmişim? Takside kapıları kilitlerken bir yandan da dikiz aynasından bunun arkadaşımla beni nasıl tedirgin ettiğini keyifle izleyen taksicinin arabasından indikten sonra nasıl olmuş da önce polise sonra bir psikoloğa koşmamış, sinirlenip söylenmekle yetinmişiz?

Haberin Devamı

Annemle babam şimdi bunu okuyunca nasıl üzülecekler kim bilir. Anne, dikkat ediyorum merak etme. Hem kim bilir sen neler yaşadın...

Güliz Arslan

“Bir kere öpeceğim”

Lisedeyken o zamanlar çok sevdiğim Şebnem Ferah’ın konserine gitmek üzere evimin hemen arkasındaki durakta otobüs bekliyordum. 81 numaralı Esentepe-Montrö otobüsünün ikinci durağı... Biraz tenha olabiliyor yani. Geç bir saat değildi, 18.00 civarı... Ama hava kararmak üzereydi çünkü mevsim kıştı. Elimde bir torba, kolumda çantam, heyecanla otobüsü bekliyorum. Derken 17-18 yaşlarında bir çocuk yaklaştı yanıma. Göztepe atkısı sarmıştı yüzüne sıkı sıkı, sadece gözleri görünüyordu. “Bir kere öpeceğim” gibi bir şeyler mırıldandı atkısından görünmeyen ağzıyla.

Ne dediğimi hatırlamıyorum o an, ne zaman ki iki kolumu tutup “öpeceğim” dedi, “defol git” diye çıkıştım. Neyseki ufak tefek bir şeydi de direnebilmiştim. Elimdeki telefon ve torba yere düştü bu arbedede. Üzerime gelmeye devam edince avazım çıktığı kadar “İmdat” diye bağırdım. Kimse sesimi duymadı belki ama bu çocuğun uzaklaşması için yeterli oldu. Şanslıydım; sadece “İmdat” diye çığlık atacak kadar çaresiz duruma düşmekle kurtuldum bu olaydan.

Haberin Devamı

Aydil Durgun

Mahalleye ve dönüş saatine göre giyinmek...

Öğrenciyken Boğaziçi Üniversitesi’nden yurduma giderken beni takip edip yanımda duran araba sayısını hatırlamıyorum.

Gideceğin yerlere ve geçeceğin mahallelere göre, kaçta gidecek ve döneceksin planlarken sabah ona göre giyinmek zorundasın.

Eğer dışarıdaysan ve kadınsan, hangi erkeğin ne kadar tehlike arz ettiğini kafanda sürekli hesaplayan bir makine var.

Tek bir gün ama tek bir gün, sokakta ya da toplu ulaşımda erkekler tarafından bakışlarla taciz edilmediğim tek bir gün yok.

Kaç defa peşime bir erkek takıldığı için birilerini aramak adına cep telefonumu hazır konuma getirdiğimi hatırlamıyorum.

Takip edildiğim için korkuyla birilerini aradığım çoktur. Özgecan’ın annesinin, “Cep telefonu alamadık” sözü canımı çok yakıyor.

Haberin Devamı

Özge Özdemir

Hep bir takip edilme korkusu

TAKİP edildiğim için telefonda abimle konuşuyormuşum gibi yapmam. Mini giydiğimde atılan laflar. Sözlü tacizler...

Senem Aydın

“Hepinizi sıradan geçireceğim”

Yıllardanya 2005 ya da 2006. Üniversitenin yurt bahçesinde büyük bir kalabalık halinde, kızlı erkekli oturuyoruz. Hava henüz kararmış değil. İnsanlar küçük küçük kümeler halinde bahçeye dağılmış. Yurt penceresinden kafayı uzatan, yine bir üniversite öğrencisi (ki kendisi psikoloji ya da antropoloji bölümünde okumaktadır) kızlara avazı çıktığınca bağırır: “Hepinizi ... yapacağım, yettiniz ulan, hepinizi sıradan geçireceğim!” diye. Akabinde toplu olarak yurt görevlisine şikayet, gruptaki erkeklerin yurt kapısına saldırması ve disiplin kuruluna gönderilen suçlu ve suçsuzlar...

Yurt görevlileri pencereden o gün hepimize bağıran şahısın sadece yurt binasını değiştirmekle yetindi. O ise üniversiteden mezun oldu ve belki de şu anda, sanki bunları hiç yapmamışçasına, yine büyük ihtimalle psikoloji ya da belki sosyoloji alanında akademisyenlik yapıyor ve Özgecan’ın başına gelenlere tüm “duyarlılığı” ile tepki veriyordur.

Haberin Devamı

Gülden Öktem

Yakasından çekip bağırdım

İşebaşladığım ilk yıllarda, akşam 6 ile gece 2 arası çalışıyordum. Minibüsten indiğim yerden gazete binasına yürümem gereken kısa ama “tehlikeli” bir yol vardı. Tenha, çoğunlukla arabaların olduğu bir köprü altından geçiyordum. Her defasında buradan geçip gazete binasını görünce nasıl rahatladığımı anlatamam.

Bir akşam yine hızlı adımlarla yürüdüğüm sırada yanıma iki genç yaklaştı. Bir süre sonra ikisinin arasında yürümeye başlamıştım. Sözlü olarak tacize başladılar. Nasıl oldu bilmiyorum, deli cesaretiyle birisinin yakasından tutup, kendime doğru çekip bağırmışım. Şanslıyım ki koşarak uzaklaştılar. Sonradan yaptığımın pek de akıllıca olmadığını düşündüm. Bana zarar vermek isteselerdi bunu başarabilirlerdi. Hele iki kişi olduklarını düşünürsek. Şimdi olsa zannediyorum aynı cesareti gösteremem.

Gülsen Uludağ

Otobüsteki o el...

Buolayı yaşadığımda 16 yaşındaydım. Otobüse binmiş ve arkadaşıma gidiyordum. Otobüs çok sıkışık ya da kalabalık değildi ama ayaktaydım. İlk başta anlamadım, birilerinin çantası değiyor herhalde diye düşünürken, elimi arka tarafa doğru götürdüm ve bir el olduğunu fark ettiğim anda bağırmaya başladım. İlk defa başıma böyle bir şey gelmişti ve korkmuştum. Ben bağırınca adam
o hızla benden uzaklaşıp ilk fırsatta otobüsten inmişti.

İrem Toğuşlu

Pardon deyip çekti elini

16 yaşındaydım, Kadıköy-Pendik minibüsünde gidiyorum, kucağımda resim çantası var. Bir öğrenciyle ilgili en masum şeylerden biri orta boy resim çantası olabilir, bir kere reşit olmadığınızın işaretidir. Yanımdaki 30 ila 40 yaşlarındaki takım elbiseli adamın eli resim çantamın altından olmaması gereken yerlere gitti. Hissettim, çantayı kaldırdım, elini gördüm, geri koydum, gözlerimi öne dikerek “Beyefendi, lütfen elinizi çeker misiniz?” dedim. Olay çıkarmamaya programlıyız ya, hiç hak etmediği medeni bir tavır takındım kendisine karşı. O da şaşırdı bir şekilde, “Pardon” deyip elini çekti.

Selay Sarı

Yaratıcısı anlatıyor

#Sendeanlat’ITwitter’da başlatan kişi İdil Elveriş. 41 yaşında. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde akademisyen. Bu etiketi Özgecan’ın cenaze gününde, geçtiğimiz cumartesi günü açtı. “Önce birkaç arkadaşıma e-posta atıp yazmalarını rica ettim. Pazar günü de birkaç arkadaşımdan rica ederken zaten o gün bir anda patladı. Şu anda 1 milyon tweet’i geçti. Arada elbette alakasız mesajlar da olabilir ama... Bu kadar büyüyeceğini, bu kadar paylaşım olacağını tabii ki hiç düşünmemiştim” diyor Elveriş.

#Sendeanlat’ın şöyle bir faydası oldu; belki de başına geleni hiç anlatmayacak bir kadın bile burada, başkasınında kendisi gibi bir şey yaşadığını görünce rahatlıyor, paylaşmak istiyor ya da sırf o kadına destek olmak için “Ben de yaşadım aynısını” diyor.

Elveriş bizim bu paylaşımlar için bir sayfa açmamızı da büyük bir mutlulukla karşıladı. “Herkes kendi mecrasında, siz gazetenizde, öbürü okulunda, şirketinde bunu yapsa, kadınlar yaşadıklarını anlatabilse ne güzel olur. Cin şişeden çıktı artık. Kadınlar konuşacak. Kadınların yaşadıkları ve bu konularda dayanışma içinde oldukları görünür olsun ki onarım
süreci de başlasın” diye bize destek verdi.