28.10.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
Eray Aytimur - erayaytimur@yahoo.com
Popun kader olmadığına, alternatifin ise pek latif olduğuna ikna olduğumuz son yılların en “cesur ve güzel” ismi Gaye Su Akyol. Barış Manço’nun nihai bilgeliğini damardan yakalayan “Hemşerim memleket nire” parçası dışında yine tümüyle kendi sazının sözünün ekmeğini bandığı üçüncü albümü “İstikrarlı Hayal Hakikattir”i yayınlayan Akyol bu süreçte, gençliğimizde satın almayı bile hayal edemediğimiz Songlines, Uncut, Mojo, Wire gibi dergilere çatır çatır ‘kapak oldu’. Biz de kendisiyle Lizbon’daki Teatro Trinidade’ı adeta ateşe verdiği konserinden bir hafta sonra bu kez Moda Çay Bahçesi’nde buluşup “İstikrarlı Hayal Hakikattir” özelinde konuştuk.
- İkinci albümden bu yana müziğe ve hayata bakışınızda neler değişti?
İkinci albümden önce bir anda plak şirketi Glitterbeat ortaya çıktı ve memlekette çeşitli ölçeklerde yıllardır denenip bir türlü yapılamayan “yurt dışına açılma” mevzusu, çok doğal şekilde gerçekleşiverdi. Hayatımda pek çok şey değişti, kayıplar yaşadım. Üç sene önce annemi kaybettim. Çok ani bir ölümdü. Onun acısı müziğe biraz daha geç yansıdı. Orada bir tutulma, depresyon ve inanılmaz bir hiçlik yaşanmış, bir türlü çıkamadı onlar. Üçüncü albümle birlikte bunun etkisi görülmeye başlandı. 2017 Kasım’da anneannemi kaybettik. Annem ve anneannem hayatımdaki en önemli iki insan, hayatla kurduğum bağın başrolleriydi. Ölümün acısı, karanlığı ve aydınlığı, çözümlemeleri yavaş yavaş yüzünü gösteriyor.
- Albümü “Yapalım” dediğiniz andan geldiğimiz noktaya ne kadar zaman geçti?
Bölük pörçük süreçler içinde beş aya yayıldı. Üç günde bası, davulu ve gitarları kaydettik. Üzerine eklenen diğer çalgılar ama özellikle vokaller o kadar yayıldı ki... Sesim kısıldı mesela ilk defa. Her sabah bu sefer olacak diye uyanıyorum, bir sürü ilaçlar alıyorum. Daha sonra ortaya çıktı ki basit bir bahar alerjisiymiş. Böyle saçma şeylerle bu albüm benim için bir düelloya dönüştü ve bu savaştan tabii ki musiki galip çıktı.
- “İstikrarlı Hayal Hakikattir” ne anlatır?
Bir şeyi istikrarlı bir şekilde hayal ettiğin zaman onun gerçekliği halihazırdaki gerçeklikten çok da farklı değil. Bütün bu saçmalıklar bana şu soruları sordurttu: Yaşadığımız düzlem yeterince saçma ve bunu saçma bulmayışımızın tek nedeni istikrarlı oluşu mu? Bütün bu formüllerle bulduğum şey, hayalin de hakikat olabileceği, sadece istikrarlı olması gerektiği...
- “Laziko”yu duyduğumda anonim bir Karadeniz türküsü sandım. Sana bir Karadeniz türküsü yazdıran motivasyon nedir?
Babam, anneannem Trabzonlu; dedem Ordulu, böyle Karadeniz fırtınası gibi. Motivasyon, bu insanlarla büyüyüp o kültürü dibine kadar yaşamaktan geliyor.
- Genetik olarak çekiyor mu?
Çocukluğumdan 20 yaşına kadar, her yaz bir ay Trabzon’a babamın köyüne giderdik. “Laziko”nun olayı şu: Müzik deneyleri yapmayı çok seviyorum. Yan yana gelmesi öngörülemeyen ya da ‘yeterince cool’ bulunmadığı için bulaşılmayan alanlara cebimde tohumlarla girmeyi ve oralara bir şeyler ekmeyi ve onların yeşerdiğini ve yeni kökler yarattığını görmeyi çok seviyorum. Çünkü bu tam olarak beni hayata bağlayan şey. En baştan beri söylediğim şu: Ben gerçekten dinlemek istediğim müziği yapıyorum, onun ötesi hep matematiğe giriyor, onları pek düşünmüyorum.
“O şarkıyı her dinlediğimde ağlıyorum”
- “Gölgenle Bir Başıma” Joy Division’ı segâh makamında dinlemek gibi...
Ben o şarkıyı hâlâ dinleyemiyorum, çünkü her dinlediğimde ağlıyorum. Bilmem ne zaman geçecek bu durum. Böyle bir tepkimeye dönüşüyor ve tutamayabiliyorum. Ağıt o şarkı. Bu şarkı da, dediğim gibi ikinci albümde çıkamadı, hatta bir nüvesi bile yok. Bu albümle birlikte çok sert aydınlanışlar var. Seni de muhtemelen o yüzden dağladı. Çünkü orada bir aşk acısından ziyade bir çöküş, bir kaybediş, bir yıkılış var, beklenmedik bir ağıt, canından can kopması, haksızlık ve tabii ki pişmanlık var. İnsan zihni yastan sonra çok farklı fazlara giriyor. O şarkı onların hepsini taşıyor. Farklı bir rehabilitasyon benim için, bir gün başka gözle de dinleyebileceğim eminim.