Pazar “Fotoğraf yeni ama o çocuk yıllardır orada yatıyor”

“Fotoğraf yeni ama o çocuk yıllardır orada yatıyor”

22.11.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Medicis Ödülü’nü kazanan Hakan Günday, “Aylan bebeğin fotoğrafını gördüğümde ilk hissettiğim şu oldu: Fotoğraf belki yeni ama o küçük çocuk yıllardır orada yatıyor. Maalesef insanın bazı refleksleri fotoğraf gibi görsel uyarıcılarla çalışıyor” diyor

“Fotoğraf yeni ama o çocuk yıllardır orada yatıyor”

Hakan Günday’ın kaçak göçmenleri ve onları kaçıranları konu edinen kitabı “Daha”, ilk baskısından yaklaşık iki yıl sonra Fransızca yayımlandı ve Medicis Yabancı Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü. Kaçak göçmenler, Ege Denizi’nde yaşananlar, Aylan bebek... 2015’in son günlerinde tüm bunlar bizim zihnimizde bazı şeyleri harekete geçiriyor. Fakat Günday kitabını kaleme aldığı günlerde Ege Denizi’nde yaşanan trajediler bu kadar görülebilir değildi. Bir simgeye dönüşen Aylan bebeğin fotoğrafı henüz çekilmemişti...

Haberin Devamı

Üstelik Günday ödülünü alıp Türkiye’ye döndükten sonra Paris katliamı yaşandı ve bunu mülteci sorununa bağlayanların sayısı hiç az değildi. Hakan Günday’la kitabını, ödülünü, kaçak göçmenleri ve iyilikle kötülüğü konuştuk.

-“Daha” yayımlanalı yaklaşık iki sene kadar oldu. Aradan geçen bunca zamandan sonra Medicis Yabancı Edebiyat Ödülü’ne layık görülmek nasıl hissettirdi?

Bu çok ilginç bir durum tabii. Normalde kitap bittikten sonra o konuyla ilgili düşünmüyorsunuz. Dolayısıyla Türkçe yazılmış bir kitabın yayımlandıktan iki yıl sonra yoluna başka bir dilde devam ederken böyle bir ilgi görmesi çok ilginç geliyor. Bu size şöyle bir imkan verir ama: O metni yazdığınız dönemdeki dünyayı düşünüyorsunuz, aradan geçen zamanda yaşananları düşünüyorsunuz; karşılaştırmalar yapıyorsunuz... O yıllarda bir noktadan diğerine gitmek için hayatını vermeye razı olanlar genelde dört satırlık bir yer buluyordu gazetelerde. O haberlerde sadece sayılar yer alıyordu. Gazetede yer almalarının tek nedeni boğularak ölmüş olmalarıydı. Geçtiğimiz iki yıl boyunca bu trajik hadiselerin yaygınlaşmasıyla bu sorun daha görünür oldu. Bu sorunların daha görünür olmasının tek nedeni artık belgelenebilir olması. Bu sayede bu sorun insanların yüzüne vurulabiliyor.

Haberin Devamı

“Gerçek kurgudan daima daha şiddetlidir”

-Bir de tabii ki simge haline gelen Aylan bebek var... Fotoğrafı gördüğünüz anı hatırlıyor musunuz?

İlk hissettiğiniz şey şu oluyor: Fotoğraf belki yeni ama o küçük çocuk yıllardır yatıyor orada. İkinci hissettiğiniz ise yüz binlerce sayfanın, bir o kadar yazının hissettiremediğini eğer bir fotoğraf karesi hissettirecekse en azından bu bir adımdır. Çünkü konu insanlık olduğu zaman hiçbir zaman geç değildir. Maalesef insanın bazı refleksleri fotoğraf gibi görsel uyarıcılarla çalışıyor. Yalnız bu sadece bir başlama vuruşu yapabilir. Çünkü empati, duyarlılık, başkasının acısına insaf etme durumu bir kastır. Bu kas çalışmazsa hiçbir halta yaramaz. Bir fotoğrafla çalışır belki ama bir hafta sonra biter. Doğru bilgiyle, çevreye dikkatle çalışan bir kas yani duyarlılık. Sizin de bu kası çalıştırmanız gerekir.

Haberin Devamı

-Sizi şoke edecek, “Bu benim aklıma gelmemişti” dedirtecek haberler okudunuz mu?

Ben çıkılan bu yolculukta, bu insanlara çektirilebilecek olan tüm eziyetleri tahayyül ettiğimi düşünmüştüm. Aradan geçen iki sene bana ne kadar yanıldığımı gösterdi. Ben her türlü sömürüyü hayal edebildiğimi düşündüm ama sahte can yeleği üretilen atölyeler kurulabileceğini düşünemedim. Veya göçmen çocuklarının gazeteciler tarafından tekmeleneceğini düşünmemiştim. Ya da bir ülkenin bir şiddet kara deliğine dönüşmesi için çevresinde ve dünyadaki ülkelerin el ele vereceğini ve bu uğurda çaba sarf edeceğini... Dolayısıyla siz ne yazarsanız yazın aradan geçen süre ve hayat gösteriyor ki gerçek daima daha şiddetlidir. Çok da acımasız. Yazı, hikaye anlatma, sinema, müzik, tiyatro bunlar ancak o gerçeğin şiddetinin bir gölgesi olabilir.

-Sizinle daha önce röportaj yaptığımızda bana “Ben duvara bakarak yazıyorum” demiştiniz. “Daha” için de geçerli mi bu; bu hikaye için normalden fazla bir araştırma yapmanız, seyahatlere çıkmanız gerekti mi?

Haberin Devamı

Benim yaptığım tek araştırma raporlarla ilgiliydi. Birleşmiş Milletler’in, Avrupa Birliği’nin, bu konuyla ilgili sivil toplum kuruluşlarının birtakım raporları var. Bu raporlar daha çok istatistiki bilgiler içeriyor. Bir de kullanılan yollar, takip edilen güzergahlarla ilgili bilgiler... Bu benim ihtiyacım olan bilgiydi. Kitabın psikolojik tahlil bölümü ise aynadaydı. Çünkü en nihayetinde gitmeye karar verdiğiniz an, yol boyunca özgür iradenizi ve gücü hiç tanımadığınız birine teslim etmek zorunda kalmaya razı oluyorsunuz. Bu günlük hayatta da var. İki kişi arasında böyle bir ilişki yaşandığı anda olabilecekler dünyanın her yerinde aynı. Bu nedenle hikayenin psikolojik tarafını, içinde güç ve şiddet olduğu için, aynaya bakarak araştırmakta hiçbir sorun olmuyor.

-Ayna benzetmenizden yola çıkarak insan doğasını nasıl gördüğünüzü sormak isterim...

Yıllardır yazdığım hikayelerde iyilik ve kötülük doğuştan sahip olunan ve hayat boyu muhafaza edilen özellikler olmamıştır. Genelde her karakter aldığı her kararla ve her an iyilik ve kötülük sıfatlarının arasında yolculuk eder. Çünkü bunlar hak edilmesi gereken sıfatlardır. İyiliği bir bayrak yapıp
o bayrağın altında yaşanıldığı sürece iyi olunacağının düşünülmesi anlam ifade etmiyor. Çünkü siz o zaman yaptıklarınızın sorumluluğunu kabul etmeyip iyiliğinizi o bayrağa sadakatle ölçmeye başlıyorsunuz.
O zaman iyiliğiniz zehirlenmiş oluyor. Çünkü bu bir palavra. İyilik çaba gerektirir. Bir maraton gibi düşünün. Duramazsınız.

Haberin Devamı

“İlk refleks anı kurtarmaya dayalı”

-Paris’teydiniz, saldırılardan iki gün önce döndünüz. Bu saldırıların mülteci sorununun bir devamı olduğunu savunanlar var. Sizin görüşünüz nedir?

Son iki sene içinde öngöremediğim acımasızlık göstergelerinden biri de ülkelerin duvarlar örmesidir. Bugün Avrupa’nın birçok ülkesinde bu yapıya geçildiğini gördük. İlk refleks anı kurtarmaya dayalı çünkü. Sonrasını düşünen yok. Bu, bugün başlamış bir şey değil. Avrupa’ya karşı bir husumetin doğmasının evveliyatı var. Bunları anlamak için yıllar öncesine, sömürgecilik tarihine, tarihte atılan ilk kazığa bakmamız gerekiyor. Bunun göçle bir ilişkisi de yok ama olsun isteniyor. Fransa katliamdan sonra artık bir savaşta olduğunu açıkladı ama Fransa bombaladığı bütün o şehirlerle zaten yıllardır savaştaydı.

“Yazmak o kadar kişisel bir iş ki...”

-Bugünlerde neyle uğraşıyorsunuz?

Notlar alıyorum ama yazmaya başlamadım. Ot’a öyküler yazıyorum. O benim için ayrı bir düşünme biçimi; öykü başka bir disiplin. Tiyatroyla uğraşıyorum. “Zargana” üzerine çalışıyorum şu an. Tiyatro Dot’la birlikte... Sinema ise o kadar çok şeye bağlı ki hepsinin yan yana gelmesi nadir bir olay. Şimdilik okumaya çalışıyorum.

- Bu ara ne okuyorsunuz?

Birbirine benzemeyen şeyler okuyorum. Şule Gürbüz’ün kitaplarını okuyorum arada açıp. Bazen Robert Musil kitaplarını okuyorum. Hakan Bıçakçı’nın yeni kitabı çıkıyor, gidip alıyorum. Murat Uyurkulak okuyorum, Emrah Serbes okuyorum...

- Emrah Serbes demişken... Aldığı kararı nasıl buluyorsunuz, sizin de yazmamak istediğiniz zamanlar oluyor mu?

Tabii ki... Bu iş, yazmak o kadar kişisel bir şey ki... Bir yazar bir kitap yazıp başka hiçbir şey yazmayabilir de... Robert Musil’in “Niteliksiz Adam”ı yazdığı gibi bir kitap için 24 yılını da harcayabilir. -