Pazar "Gözlerimiz birbirimizden başkasını görmedi"

"Gözlerimiz birbirimizden başkasını görmedi"

25.09.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Biri yönetmen diğeri ise oyuncu olarak Türk sinema tarihine adını yazdırdı. Memduh Ün "Filmlere hep borçlu başladık. Kendi paramla film yapacak duruma 15 sene önce geldim. Televizyon çıkmasaydı hayat standardım böyle olmazdı" diye özetliyor kariyerini. Fatma Girik ise 47 yıllık ilişkilerindeki son noktayı şöyle anlatıyor: "Başka bir sevgi bu. Menfaatim yok, cinsellik yok; olsun. Oturup saatlerce konuşuyoruz"

Gözlerimiz birbirimizden başkasını görmedi

fturkmenoglu@milliyet.com.tr 47 yıldır birlikte olan, 45 yıldır beraber yaşayan bir çiftin, Fatma Girik ve Memduh Ün'ün, sanki Türkiye'nin ve Türk sinemasının son 50-60 yıllık tarihinin aynası olan evlerindeyim. Afişler, resimler, değişik yörelerden güzel objeler ve binlerce kitap arasında konuşuyoruz... General McArthur "Gençlik bir ruh halidir" derken, doğruyu söylemiş. Memduh Ün çok genç ruhlu bir beyefendi. "Yanlış bir soru sorarsam affedin, gazeteci olmaya çalışıyorum" diye söze başlamışken, "Estağfurullah, ben de yönetmen olmaya çalışıyorum" diyen bir beyefendi... Fatma Girik ya da Fato bir zamanlar televizyonda zapladığım şov yıldızı halinden çok farklı. "Kahvemizi içmeden gitmeyin" diye ısrar eden, arabaya kadar yolcu eden, akıllı, içten bir hanımefendi. İkisi de birbirinden Memduh Ün: "Üniversiteyi bitirmek isterdim, hayatım boyunca çok üzüldüm" Bilmem... 86 yaşındayım, iki ameliyat geçirdim, hâlâ ayaktayım. Böyle bakarsanız, iyiyim. İyisiniz... Kurgusunu Tunç Başaran yaptı, ben görmedim. Görmek de istemiyorum. Bir işe başladım ve bitiremedim. Onun moral bozukluğu var... Aslında altı hafta Gaziantep'te zor koşullar altında çalışmaya dayandım. Ama sonra bittim. Hasta düştüm, ameliyatlar oldum. Son filmi de bitirdiniz sanırım. Omurlardan iki tanesi kırılmış; bir de sol böbreğim alındı. Meğer kemik erimesi varmış. Ne ameliyatları oldunuz? 1994'ten beri, MSÜ'de uygulamalı montaj dersi veriyorum. Okul beni yeniden heveslendirdi. Beynim de sağlam, neden çekmeyeyim dedim. Sizin 10 yıl kadar önce çektiğiniz "Zıkkımın Kökü" biraz final gibiydi, nasıl oldu da "Bir Mucizedir Sinema"yı yapmak istediniz? "Beşiktaş'ta oynadım" Evet. Çok işte çalıştım aslında. Vefa Lisesi'ni bitirdikten sonra, bir yıl Maliye'de memur olarak çalıştım. Üniversiteye girmek istedim ama ailemin durumu beni okutmaya elverişli değildi. Sonra yurda başvurdum, kabul edildim ve Tıp Fakültesi'ne girdim ama üçüncü sınıftan bıraktım. Hemen Eskişehir'e gittim, Şeker Fabrikası'nda işe girdim. Eskişehirspor'la da antrenmanlara gitmeye başladım. Ankara'ya gidip Demirspor'da oynadım. Sinemaya girişiniz tesadüfen, değil mi? 1940-1941'de, Beşiktaş'ta, Hakkı Yeten ve Şükrü Gülesin'li takımda oynuyordum. İstanbul şampiyonu olduk. Sonra askere gittim. Dönünce Elektrik İdaresi'ne girdim. Tam altı yıl çalıştım. O sıralarda filmlerde oynamaya başladım. Bir de Beşiktaş'la şampiyonluk var. Yıl 1947, çok fazla yerli film çekilmiyor, yılda 10-15 tane ancak. Erman Film ilk filmini yapacakmış, tabii küçücük bir sermayeyle. Jön prömiyer arıyorlar, Şehir Tiyatrosu'nun jönleri çok pahalı geliyor. Şirketin sahibi Hürrem Erman'a beni önermişler. "Damga" filmiyle bu dünyanın içine girdim. Başrol oyuncusuydum. Oysa daha önce müsamerelerden bile kaçardım. Çok keskin bir geçiş değil mi? "Dünyanın en kötü yönetmeni" Oyuncu olarak değil ama ilk yönetmenim Seyfi Havaeri'ni çok sevdim. Film büyük hasılat yaptı. Ben o dönemde filmleri bir çıkış noktası olarak gördüm. Başka bir filmde oynadım, sonra birkaç film daha, "Tamam artık, bu işi öğrendim" dedim. Set ortamını sevdiniz mi? Ceylan Film'i kurduk. Çok iyi iş yaptık, koyduğumuz paranın üç katını aldık. Bu arada hem gelen teklifleri değerlendiriyor hem de kendi şirketimin filmlerinde oynuyorum. Derken, Mine Coşkun bir film şirketi kurdu, "Gel bize bir film çek" dedi. Ben de kendimi Avrupa'nın en iyi yönetmeni falan zannediyorum. Ekibe çok eziyet çektirdim. Film de çok uzun sürdü, şirketin parası bitti. Bütün sahneleri tamamlamadan montaja başladım, bir gördüm ki, değil Avrupa'nın en iyisi, dünyanın en kötü yönetmeni benim! Şirketle anlaştım, alacaklarımı almadım ve filmi bıraktım. Jeneriğe adımı koydurmadım. "Mehmet Muhtar" diye uyduruk bir isim yazıldı. Yönetmen mi oldunuz? Evet, Taksim'de bir sinemada. Ben alkole çok dayanıklıydım, sarhoş olduğumu kimse görmemiştir. Yönetmen olarak ilk başarısızlığımı sinemada seyrettikten sonra yarım kadeh votka içtim. Sarıyer'den denize düşüyordum. Siz gördünüz mü? "Erotik sahneleri ben çekmedim" Yok, onların dinamiği başka. Ben çekemem zannediyorum. Gerçi gerek de yok. İnsanlar sonsuza kadar yaşamıyorlar. Enerjim olursa ikinci dönem ders vermeyi düşünüyorum. Dizileri oyunculuktan saymıyor musunuz? Hiçbir filmi dört başı mamur beğenmem. "Toprak Ana", "Kırık Çanaklar", "Ayşecik" çok önemli filmler. "Ayşecik"te 4,5 yaşındaki bir çocuktan alınacak en büyük randımanı almıştım. Geriye bakınca, filmlerinizi beğenir misiniz? Mine Film, Kadir Yurdatap zor durumdaydı. 14'er günde iki filmde çalıştım, erotik sahneleri ben çekmedim. Öyle bir sahneyi çekemem. İki tane de seks filminiz var, gerçi "erotik" desek daha mı doğru? Cipe atıp emniyete götürdüler. Yarım saat nezarette kaldım. Sonra "gidebilirsiniz" dediler. Başınıza dert geldi mi? "3 Arkadaş"ı ikinci kez çekmek iyi bir fikir değildi. O film siyah-beyaza yakışıyor. Renkli olunca, olmadı. Bir de üniversiteyi bitirmek isterdim, hayatım boyunca çok üzüldüm. Üniversitede hoca olunca, o duygum biraz gitti. Haa, bir de son film... Pişmanlıklarınız var mı? Fatma Girik: "Kapımı kapatıp ağladığım çok oldu" Benim hiç pişmanlıklarım yok. Gene gelsem dünyaya, aynı şeyleri yapar, aynı şekilde koştururdum. Pişmanlıklar? O benim dünyam... Memduh beyle de beraber olur muydunuz? 16 yaşındaydım. Tanıştığınızda çok küçüktünüz, değil mi? Evet, sübyancılıktan, değil mi? Bugün olsa, Memduh beyi içeri atabilirler. 45 yıldır aynı evi paylaşıyoruz. İki yıl da öncesi var... Yaşım çıktı, söyleyeyim, 62 yaşındayım. Kaç yıllık bir beraberlik? Yavaş, aheste bir şey yapamam. Çok hızlı bir temponuz var. Günlük hayatta yapıyoruz zaten, değil mi? Özellikle biz kadınlar... Politika yapmayı düşünüyor musunuz? Belediye başkanlığım beş yıl sürdü. Kapımı kapatıp ağladığım çok oldu. Kuyruğu dik tutup dışarı çıkıyordum, ortalığı asıp kesiyordum. Ben 21 bin oy takarak başkan oldum. Gülay Atığ beni çok az bir farkla geçti. Orada da çıkar durumları vardı... İki yıl mahkemelerde süründüm sonra. Mübaşir bağırıyordu "Fatma Giriiiiik, Gülay Aslıtüüüüürk" diye. "Bağır, bağır; o kadar uzaklarda ki, duyamaz" dedim. Ufukta yeni yerel yönetimler var mı peki? Ben ilkokul mezunu bir kadınım. Hep bilenleri yanıma topladım. İş yaparım. Başkanlık sırasında, "Feriköy Pazarı'nı kaldıracağım" diye söz verdim, yazı mazı beklemeden kaldırdım. Ama adamlara yeni yer göstererek tabii... Kadınların "Ah ne giyeceğim" derdini hiç anlamadım. Aynı elbise üzerimde iki kere görünse ne olur yani? Ben işe bakarım. Siz her şeyi hayatın içinden öğrendiniz... Valla çiçek içinden pırlanta yüzük hiç çıkmadı, kime çıktı, onu da bilemem! Sahneye çıktığınız dönemlerde çok şaşaalı mıydınız? Çok, çok korktum. Başka bir sevgi bu. Menfaatim yok, cinsellik yok; olsun. Oturup saatlerce konuşuyoruz. Konuşmayan genç çiftleri seyrediyorum bazen. Birbirlerine sırtlarını dönüp gazete okuyorlar. Bizimki özel bir sevgi... Çok aklı başında, çok kendine güvenen bir adam. Bana bir kere olsun "Nereye gittin, ne yaptın?" diye sormadı. Gerçi benim gözüm de ondan başka kimseyi hiç görmedi ama öyle ilişkiler vardır ya, çiftler birbirinin burnundan getirirler; biz hiç öyle olmadık. Çok terbiyeli bir adam, ağzından bir kere olsun küfür duymadım. En kötü lafı "tokmak"tır, sinirlendiği zaman söyler. Son dönemde Memduh beyin rahatsızlığı sizi de çok üzdü. Pars Film'e küçük bütçeli bir film çekilecekti. Star olmayan bir oyuncu kadrosu vardı. "Murada Ereceğiz" filmi için; anlaştık ve tanıştık. 1959 senesiydi. Söylendiği gibi, Memduh bey oyuncu ararken mi tanıştınız? İki insanın anlaşmasına, diyaloğuna bağlı bir şey. Biz, seneler geçtikçe diyaloğu azalan çiftlerden olmadık. İyi günde de kötü günde de beraberiz; bundan da gocunmuyoruz. Hayatı her türlü paylaşıyoruz. Bunca yıllık bir beraberlikte, çiftler aldatmadan nasıl yaşarlar? Senaryolar geliyor. İki yıl Urfa'da çalıştık, olağanüstü bir şehir. Açık hava müzesi gibi; oymalı evler, iki katlı binalar... Şimdi biraz dinleneyim, değil mi? Zaten televizyon seyredince dünyam kararıyor, "Boş ver, bana ne" diyemiyorum. "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyemiyorum. Her şey beni ilgilendiriyor. Biliyorum ki, o yılan gelip bir gün beni sokar. Dizi çok yeni bitti ama yeni projeler de gelmeye başladı mı? "Hem avantür hem romantik film yapabiliyorum" Film yapacak kadar donanımımın olmadığını anladım. Fakat şöyle bir şey gördüm, belli şablonlara oturan filmler başarı kazanıyor! Melodram çok iyi bir yol. Dans, şarkı, mendil ıslatma, avantür... "Bu şablonlarda filmler çekeyim bari" dedim. Çok iyi ticari başarı sağladı hepsi. Bu arada sinema kitapları okumaya başladım. Bir de yabancı filmlere ikişer, üçer defa gidip karanlıkta filmleri yazıyordum. 1958'de "Ayşe'nin Çilesi" diye bir film yaptım. Onun yapımcısı Talat Emin "İyi bir film yapalım" dedi. Başladık aramaya. "Kuşçu" diye bir tretman bulduk. Bir sürü insana verdim, herkes "Berbat" dedi. Atıf Yılmaz'a verdim, "Çok iyi, yalnız jön iki yerde dayak yiyor, yemesin" dedi. Yalvar yakar Atıf'ı da aramıza aldık, üç arkadaş dört günde senaryoyu bitirdik. Adını da "3 Arkadaş" koyduk. Başarısızlıklar insana çok şey öğretir derler... Evet. Şimdi ben hem avantür hem de romantik film yapabiliyorum. Film büyük başarı sağladı. Galasında davetliler arasında Adalet Cimcoz, Salah Birsel gibi entelektüeller de var. Arada herkes beni ortalarına aldı... Ve o meşhur film doğdu.... Hâlâ kabul etmek istemezler, "futbolcudan olma sinemacı" derler... Yani kabul ettiler, "Hoş geldin" dediler... Benim yapımcılığım, yönetmenliğimi her zaman törpülemiştir. Türkiye'de çok küçük kapitalle film yapılıyor. Filmlere hep borçlu başladık; oyunculara, stüdyoya hep senet verdik. Kendi paramla film yapacak duruma 15 sene önce geldim. Televizyon çıkmasaydı hayat standardım böyle olmazdı. Bir de yapımcı-yönetmen çelişkisi vardır... Aldım, dolara yatırdım, düştü. TL yaptım, devalüasyon oldu. İki tane mülk almıştım, kira gelirim var. TV'den iyi para aldınız mı? Yok canım, burası Fatma'nın. Su içinde 1,5 milyon dolar eder, nasıl alayım? Bu evi mi aldınız?