Pazar “Hayatla mücadelemiz bitti”

“Hayatla mücadelemiz bitti”

17.01.2021 - 03:05 | Son Güncellenme:

Bir süre önce Bodrum’a taşınan Ceyda Düvenci, minimal bir yaşamdan mutlu olduğunu söylüyor: “Hiçbir acelemiz olmadan hareket etmek, iyi hissettiriyor. Yürümek, kendine zaman ayırmak, çocuğunla ilgilenmek ama sevgilinle de baş başa kalmak lütuf değil, gereklilikmiş”

“Hayatla mücadelemiz bitti”

Pandemi nedeniyle tüm bildiklerimizi unuttuğumuz koca bir yıl sona erdi. Sevdiklerimizle bir arada olabilmenin keyfinin hiçbir şeyde olmadığını da gördük. Bazıları ise sevdiklerinden ayrı olmamak için evini, şehrini değiştirdi. Ceyda Düvenci gibi. Düvenci, oyuncu eşi Bülent Şakrak’ın seti nedeniyle Bodrum’a yerleşti. Burada kendilerine yepyeni bir düzen kuran çift, şimdilerde minimal bir yaşam sürmenin keyfinde. Küçülttüğü dünyasında sevdikleri için kocaman bir yer açan Düvenci, her günü hem dopdolu hem de kendine, sevgilisine ayırarak geçiriyor. Üstelik, Serebral Palsi’li kızı Melisa’nın hikayesinin ilhamla yazdığı, Doğan Egmont’tan çıkan “Balköpüğü ile Tatlı Bir Merhaba” adlı üçüncü kitabı da raflarda. “Okulunda yer aç” sloganıyla çıkan kitabı vesilesiyle “merhaba” dediğimiz oyuncuyla yeni hayatını konuştuk.

Haberin Devamı

Bodrum’a taşındınız. Bu bir süreç mi yoksa tamamen orada mısınız artık?

Aslında tam bir yerleşme diyemeyiz. Bülent’in işi nedeniyle buradayız. Pandemi olmasaydı da gelirdik. Fakat pandemi döneminde bizim için sürekli gidip gelmesini istemedim. Okullar da online olunca gelmekte sakınca görmedik. Aktif olarak çalışanın yanında olmak doğrusu. Biz çok ayrı durabilen bir aile değiliz. Birbirimize çok düşkünüz. Dolayısıyla bir araya gelebilmek için elimizden geleni yaparız.

O zaman İstanbul’a dönmeyi düşünüyorsunuz...

Evet, tabii. Mayısın ortası gibi döneceğiz. Sonra dizi, pandemi devam ederse yine döneceğiz. Ama okullar açılırsa, hayat yavaş yavaş yeni normal şekilde devam ederse de İstanbul’da kalırız.

Haberin Devamı

Peki, nasıl bir dönem yaşıyorsunuz? Bir gününüz nasıl geçiyor?

Sakin, daha çok kendime yatırım yaptığım, çocuklarımla daha çok zaman geçirdiğim, duygu iniş çıkışlarımı bile keyifle karşıladığım bir dönemdeyim. Burada rutinlerimiz bile keyifli. Her sabah Ali’yi okula götürüyoruz. Biz dönerken Melisa’nın dersi bitmiş oluyor ve kahvaltı hazırlıyoruz. Sonra yürüyüş yapıyoruz. Haftanın bir günü seramik atölyesine ve çantadan mum yapımına kadar farklı etkinliğin içinde olduğumuz bir atölyeye gidiyorum. Sadece el emeğine yönelik etkinliklere konsantre olmak iyi geliyor. Yogaya gidiyorum. Taş Kağıt Makas atölyemde kitap kulübüm var. Zümra Atalay’dan Mindfulness eğitimi alıyorum. Çocuk gelişimi okuduğum derslerim var. Her güne birçok şeyi dağıtmış oldum. Bir de “Bana iyi gelen size de iyi gelsin” hashtagi başlattım ve her perşembe akşamı Instagram’dan canlı yayın yapıyorum, bu da beni çok mutlu eden bir rutinim oldu.

Sayfiyede yaşam size neler keşfettirdi?

Burada hiçbir acelemiz olmadan hareket ediyoruz. Minimal yaşam ne demek onu anlıyoruz. En basitinden ekşi mayadan ekmek yapan tek yer var. Dolayısıyla ekmek için adres belli. Hayatla mücadelemiz bitiyor ve insan olduğumuzu hatırlıyoruz. Yürüyebiliyor olmak, kendine zaman ayırabilemek, çocuğunla ilgilenmek ama sevgilinle de baş başa kalmak, sukünet lütuf değil, gereklilik. Bununla tanışmış oldum. Dünyada insanların bu tarz yaşamları çok doğal. Onlardan bunları dinlerken, hayretler içinde kalırdık. Ve şimdi biz de öyle yaşıyoruz. Bu ülkede de böyle bir hayat olabiliyormuş ama büyük şehirden vazgeçebiliyorsak.

Haberin Devamı

Hepimize çok büyük dersler veren 2020, sizde neler bıraktı?

Pandemi zamansızlığı gösterdi ve şükretmeyi öğrendim. Sağlığımız yerinde, bugün de iyiydik, bütün iniş çıkışlarımızı, sinirlerimizi, üzüntülerimizi bir arada atlattık diyorum. Ve tahammül edemediğin anlar da olsa bu zorunluluğu faydaya çevirmek ne demek onu öğrendim. Duygu alışverişleri daha temiz oldu. Aslında yaşanılanlar ezber bozdu ve plan programın ne kadar saçma bir şey olduğunu öğrendim.

“Kendi farklılıklarımızı bile kabul edemiyoruz”

Farklılıkları kabul etme konusunda sıkıntılarımız olduğu aşikar. Siz bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Bizler sadece gelişim farklılığı gösteren çocuklar için değil bireysel farklılıklarımızı da kabul edebilen insanlar değiliz. Ve maalesef öyle bir nesil yetiştiriyoruz. Herkes gibi giyinmiyorsan, ya da belin yaşıtlarına göre kalınsa, kalçan genişse bunu bile kabul etmiyoruz. Ve hep onlar gibi olmak istiyoruz. 36-38 beden olmak için uğraşıyoruz. Kendi zihnimizdeki, kendi inanışımızdaki kendi seçimlerimizdeki farklılıkları kabul edersek başkalarındaki tüm farklılıklar normal gelecek.

Haberin Devamı

“Hayatla mücadelemiz bitti”

“Okulunda yer açmak lütuf değil hak”

Kızınız Melisa’dan yola çıkarak yazmaya başladığınız çocuk kitapları serinizin üçüncüsü “Balköpüğü ile Tatlı Bir Merhaba” raflarda yerini aldı. Burada özellikle neye dikkat çekmek istediniz?

Okulunda yer aç demek istedim. Dünyada özel ihtiyaç sahibi çocukların okuması bir lütuf değil, insani hak. Ve zeka seviyesine göre her okulda kaynaştırma öğrencisi olarak yer alması da hayatın olağan akışında. Ama bizde özel ihtiyaç sahibi bir çocuğun okula kabul edilmesi hediye gibi. Dolayısıyla okulunda yer aç, yüreğinde  yer aç, eğitiminde yer aç, çünkü dünyada özel eğitime ihtiyaç duyan çocuklar da var demek istedim. Bu doğuştan bir hak, lütuf değil.

Haberin Devamı

Kitapta Melisa’ya öğretmeni ve arkadaşları çok destek oluyor. Peki, gerçek hikaye de böyle mi?

Biz anaokulu sürecinde onlarca okula gittik. Sonunda ona kucak açan bir okul bulduk, bulana kadar çatladım ama bulduk. Ve orada yazdıklarımın yaşadıklarımızın birebir aynısı. Zaten bütün seri -kurgu olarak yazdıklarımız dışında- Melisa’nın yaşadıkları üzerine olacak. Kahramanımız o ve çıkış amacımız da başından geçenleri anlatarak insanları bilinçlendirmek.

Peki özel ihtiyaç sahibi çocuğu olan bir anne olarak, zorlandığınız zamanlarda neler düşünüyorsunuz?

Biz buyuz, hayatımız bu diye bakıyoruz. Ve ona göre de akışta yolumuzu buluyoruz. Biraz zorlanıyoruz ama hayatla ilgili öz hedefimi Melisa’yla beraber buldum; fayda sağlamak. Dedim ki öyle şeyler üretmeliyim ki fayda sağlamalıyım. Ve her konuşma yaptığım yerde, kişide bir ünlem bırakmalıyım. Onun peşinden gittiklerinde de bir şeyler değişmeli.